- Kategori
- Yemek - Mutfak
Osmanlı yemeklerine bi bakalım mı?

...
Televizyonlarda bir dönem TV aşçıları modaydı. Bunlar çok hijyeniz babında ellerine şeffaf eldivenleri geçirip, bana göre abuk gübik tarifler yaparlardı. Zira bu tarifleri her denediğimizde, yenmeyecek yemekler ortaya çıkar, isyanımı “bıktım bu televizyon yemeklerindeennn” diye belirtirdim. Yemekte acayip bir devrim yaparlar, tavuk göğsünün içine kaşar peyniri sarıp, üzerine kürdanı saplayıp, ardından susamı ekip, fırına sürerlerdi. Tabağın yanına haşlanmış bi sap brokoli, etrafına da kenar süsü olsun diye bişeyler serperlerdi. Bir de evdeki malzeme geyiği vardı ki; akıl durduran cinsinden. Sanki evdeki malzeme, buzdolabında mitos bölünme ile “pıt pıt pıtırdayarak çoğalıyordu.” Durmandan markete gidiyoruz, dipsiz kuyu gibi olan arabaları dolduruyoruz da, yine de, eksik gedik çıkıyor. Evdeki malzeme, “pöfff” yani.
Neyse kurtulduk artık bu televizyon aşçılarından. Şimdi de gelin görün ki, son iki yıldır “yemekteyiz” programında şahane yemek tarifleri izliyoruz! Bi Allahın kulu çıkıp da değişik bir menü sunmuyor.
Herkes aynı yemekleri yapmakta ısrar ediyor. Aslına bakacak olursanız öyle mutfağa, yemek yapmaya, hele hele tarif alıp vermeyi pek sevmem. O tarifler anlatılırken rüyalara dalarım.
Bununla birlikte asla aç da kalmam. Bildiklerim herkesin bildiği genel şeylerdir. Öyle değişik yemekler pişireyim aman o da neymiş, bu da neymiş, diye açıkçası merak etmem. Fakat internetin olmadığı dönemlerde, mutfak sanatına biraz kafayı takıp Gönül Candaş’ın “Bereketli Olsun” yemek kitabını almıştım. Ama yemek defterim olmamıştı.
Bi arkadaşım var, memleketteki mevcut krizlerden birinde işsiz kalmış, can sıkıntısından yemek kursuna gitmeye karar vermişti. Bu kararını, “ama ben Türk mutfağı değil, Fransız mutfağına gidicem,” deyip, monşeriçeliğini ilan etmişti. Ben de gıcıklık olsun diye, “ben de gideyim ama Osmanlı mutfağına gideyim,” dediğimde bana biraz garip bakmıştı.
Geçengün arkadaşım aklıma geldi, sonrasında onun Fransız mutfağını öğrenme isteği ve benim de Osmanlı mutfağına duyduğum merak.
Osmanlı mutfağında yemeklerle birlikte meyvelerin da kullanıldığını biliyorum. Mesela yaprak sarma pişerken içine erik atıldığını, etli yemeklere ayva konulduğunu v.s.
Biraz önce çok sevdiğim, her soruma cevap veren gugıla “Osmanlı mutfağı” diye girdim. Bir yığın site çıktı. www.lezzetler.com dan yemek tariflerini inceledim. Osmanlı’da insanların neden bu kadar erken yaşta öldüklerini ve hepsinin de maşallah kilolarının 3’lü hanelerde dolaştığını anladım. Silme kuzu, koyun eti, tereyağ, şuruplu tatlılar…
Koyun ve kuzu eti de nasıl yenir, anlayabilmiş değilim. Kasapta dahi kuzu etine bakamam ve asla da almam. Es kaza kuzu eti yesem, kendimi katil gibi hissederim. Başka et kalmamış gibi! Bu arada et fiyatları da almış başını gidiyor. Tarım ve hayvancılık olan memleketimizde kesilecek hayvan kalmamış. Daha önceki bir yazımda bahsettiğim gibi Adana diyarından bolca kaçak, nallı marka kesim haberleri geliyor. Tamam tamam konuyu dağıtma lütfen, dediğinizi de duyuyorum. Toparlıyorum meseleyi; Osmanlı yemeklerini inceledim. Bi de ağzınıza layık menü hazırladım. Tarifleri yazmıyorum tabii ki, merak eden siteden, damak tadına uygun olanını seçer. Benim maksadım size hizmet, merak ettirip, değişik tariflere doğru yol almanızı sağlamak. Yoksa bunların hiçbirini yapmadım. Belki bigün denerim, kim bilir? Birazdan aşağıya yazacağım, zeytinyağlı vişneli yalancı sarmayı çok tuttum, mesela. Yaz aylarında denemeyi fena halde arzu ediyorum hoş şimdi de denebilinir deee… Çok uzattım, hadi hazır mısınız, menüyü açıklıyorum:
Çorba: Badem Çorbası
Salata: Nohut Ezmesi
Zeytinyağlı Vişneli Yalancı Sarma (İçine 40 Adet Vişne, 10 Adet Caneriği Konuluyor)
Et Yemeği: Nızbaç
Hürrem Sultan Pilavı
Tatlı: Bademli Elmasiye
İçecek: Ekşi Karadut Şurubu
Bu tarifleri okuması bile keyifli ve gülümseten cinsten. Değişik bir dili var. Eğer deneyecek olursanız, şimdiden affiyet olsun. Ben mi? Şimdi denemeyeceğim dedim ya, yazın mutlaka belki de bahar ayında…