Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Aralık '14

 
Kategori
Dilbilim
 

Osmanlıca sorunu

Osmanlıca sorunu
 

pdfkitabindir.net


Osmanlıca aslında sessiz sedasız okutulup gidiyordu. Kimse de ses çıkartmıyordu.
 
Şimdi bazı “Gerçekler” var onları belirtelim:
 
Osmanlıca , Osmanlı Döneminde Türkçe’nin Arapça harfleriyle yazılmış özel bir şeklidir.
 
Osmanlı Devleti zamanında halkın konuştuğu dil Türkçe idi.
 
19.M.E.Şurasında Osmanlıca’nın  “Sosyal Bilimler” lisesinde olduğu gibi, Anadolu İmam hatip Lisesi’nde de zorunlu ders olarak  , diğer orta öğretim kurumlarında ise seçmeli ders olarak okutulması tavsiye edildi.
 
Osmanlıca bazı liselerde “seçmeli” ders olarak okutulup gitseydi kimse ses çıkartmayacaktı, ama yaygınlaştırıp bütün liselere uygulama çabası milleti galeyana getirmiştir.
 
Osmanlıca nedir ?
 
Osmanlıca’nın bir sözel kısmı vardır; bir de yazılı kısmı ..
 
Sözel kısmı, Türkçe’ye Arapça’dan, Farsça’dan yüklenen sözcüklerle yeni anlamlar kazandırma çabasıydı. Yoksa  Anadolu halkı, Yunus Emre’si, Karacaoğlan’ı ile bildiğimiz saf temiz Türkçe ile yazıp, söylüyordu.
 
Sözel dili, Türkçe’yi anlaşılmaz hale getiren İstanbul’un aydın geçinen Divan Şairleriyle , katip , ketebe kısmının, özellikle yazı dilinde Arap, Fars sözcükleriyle dillerini anlaşılmaz hale getirmeleri, bu şekliyle kendilerini pek derin insanlarmış gibi göstermeleri çabasıdır. Tıpkı bugünün dilini İngilizce jargonlarla dolduran ukalaları gibi… Dolayısıyla Osmanlıca Osmanlı entelektüellerinin diliydi ve Ancak kendi aralarında anlaşabilirlerdi.
 
Yoksa, Arapça, Farsça yüklü bu dili ne Aceme sorsan o anlar; ne de Arab’a.. Türkler zaten anlamazdı. Çünkü , Osmanlı aydınlarının gözünde, Anadolu Türkü “Etrak-ı bi idrak” idi. Kısaca , onları cahil cühela kısmı, diye küçümsüyorlardı. Doğrudur. Anadolu halkının %90’ı okuma yazma bilmiyordu.
 
Osmanlı’nın elinde kendi Alfabesi olmadığı için (aslında Türklerin eskiden kalma bir çok alfabesi vardı. Bunun için lütfen Hüseyin Başdoğan’ın yazılarını okuyunuz..) Arap Alfabesini ödünç aldılar. Ama Arap Alfabesi’nde sesli harfler de olmadığı için; onu epeyce bir değiştirip, esere, üsre , daha da ötesi .. üstün, esre, ötre, hareke seslileri.. kullanarak Türkçe’nin seslerini, ve ahengini vermeye çalıştılar. Tabii, bu durumda , Osmanlıca , Türk halkı için anlaşılmaz bir hale geldi ve halk okuma yazmadan koptu; yüzlerce yıl okuma, yazma bilmeden “etrak-ı bi idrak” olarak yaşayıp durdu.
 
Bu durum, Osmanlı Yönetici kısmının işine de geliyordu. Cahil halkı istediği gibi parmağının ucunda oynatıyor, istediği gibi askere alıyor, ona tam yedi yıl askerlik yaptırıyordu.
 
Yunus Emre’nin, Dadaloğlu’nun , Köroğlu’nun şiirleri kendi zamanlarında değil, çoğunlukla daha sonraki zamanlarda kaleme alınmış cönklerde bulunmuştur. Çünkü bu şiirler yazılı olmazdı… Söylenirdi. Şairler kahvelere gider, saz eşliğinde şiirlerini, okurlardı, söylerlerdi. 
 
Ancak Osmanlı Saray’ına sığınan veya Enderun’dan olanlar Osmanlıca dili becerebilirler ve kendi aralarında söyleyip, yazıp  alkışlarlardı. Halk bunları hiç anlamazdı, hem de alay ederdi.
 
Atatürk Latin alfabesini kabul edip (bu alfabe Türkçe’nin özelliklerine uydurulmuştu..) , halka öğretilmeye başlandıktan  bir yıl sonra neredeyse Türk halkının yarısı Halk Mektepleri sayesinde okumayı da yazmayı da sökmüştü … Bu ne büyük bir nimettir.
 
Ama hala, Gaziantep’de , Malatya’da otobüs duraklarında bekleyen kadınların bir çoğu, otobüslerin üzerindeki yazıyı okuyamazlar, “Nereye Gidiyor?” diye size sorarlar… Bu da bu günkü Cumhuriyetin ayıbıdır. Hala kadınlarımızın aşağı yukarı %20’i kadarına okuma yazma öğretemiyorsak, ayıp bize… Onlara değil , bize ayıp... İşte Türkiye’de kadınlar bunun için eziliyorlar. Cahil bıraktırıldıkları için, eziliyorlar ve öldürülüyorlar; haklarını bir türlü arayamıyorlar.
 
Hala Türk halkını cahil bırakmak için israr ediyoruz. Niye? Programından Fizik, kimya, Türkçe’yi çıkarıp yerine Osmanlıca’yı koymayı düşünüyoruz. Bu ihanet değil de nedir?
 
Osmanlıca ile Arapça’nın arası bir adımdır. Aslında atmak istedikleri o son bir adım… İstiyorlar ki, bu millet zorla Arap Alfabesi kullansın; zorla Arapça konuşsun… Gerisi gelir! Peki İŞID’çilerin yaptığı nedir?
 
Osmanlıca bazılarının gözünde iyiydi, güzeldi… Öyleyse öğretebiliyorlarsa kendi çocuklarına öğretsinler… Bugün hangisinin çocuğu istenilen düzeyde Osmanlıca biliyor? İsteselerdi öğretemezler miydi?
 
Aman eski kitapları kimse okumuyormuş? Eski kitapları okuyup, çevirecek kadar yeteri kadar uzman var.  Zaten bu kitapların değerli olanları, bugünkü Türkçe’ye çevrildi.. Gerisi… İsteyen çevirsin elini tutan mı var?
 
Mesele o değil. Mesele ,Türkiye Cumhuriyetinin yeniden geriye çevirmek, Arabistan’a yönlendirmek. Cahiliyet çukurunda ziyan zebil etmek. Bunu istiyorlar… 
 
Yoksa Osmanlıca bahane, onların dertlerine Arapça asıl çare…
 
Bayılıyorlar,  Arabistan çöllerinde gezmeye.. benimse hiç içimden gelmiyor.
 
“Yerli malı yurdun malı
Herkes onu kullanmalı “
 
Bu milletin dili ne İngilizce olmalı; ne de Osmanlıca … Aslan gibi Türkçe var… Bazıları gitsinler  “İngiliz sicimiyle asılsınlar”… bazıları da Suudi Riyaliyle… Bana Türkçe yetiyor. Türkçe Felsefe dili olmazmış. Bunu söyleyenler haltetmiş. Bunu ancak kafası karışık olanlar söyler. Oysa Türkçe son derece arı, duru bir dildir. O bize yeter.
 
Ziya Gökalp’in deyimiyle:
 
“Arûz sizin olsun, hece bizimdir,
 Halkın söylediği Türkçe bizimdir, 
 Leyl sizin şeb sizin gece bizimdir 
 Değildir bir mânâ üç ada muhtaç”
 
İşte bu kadar. Filozof diyordunuz ya… Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük filozoflardan biri böyle diyor. Hadi bakalım.
 
Osmanlıca’yı gönüllü olanlara okutun. Ama hiç kimseyi , bir şeyi okumaya, öğrenmeye zorlamayın. Bu modern eğitim anlayışında yoktur. İnsanları heveslendirin; gerekçelerini gösterin ama zorlamayın. 
 
İstediğimiz bu. İllaki benim dediğim doğru diyorsanız, bırakın şaşkını gideceği yere kadar gitsin. İşte o kadar.
 
 
 
 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..