Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ağustos '12

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Otoyollar

Otoyolların sayısız faydaları var kuşkusuz. Gelişmişliğin göstergelerinden biridir. Şehirleri, köyleri hatta ülkeleri, coğrafyaları birbirine bağlar. Köydekini kente, kenttekini köye taşırken aynı zamanda kültürleri de taşır oradan oraya. Ticari ilişkileri, sosyal ilişkileri kuvvetlendirir. Bir yerden başka bir yere hızlı, güvenli bir şekilde ulaşmanızı sağlar. Böylelikle daha az can ve mal kaybı olur.

Bense otoyolların olumsuz yönlerinden bahsetmek istiyorum, geçmişe duyduğum özlemle birlikte. Çocukluğumda uzun yolculuklar yapardık, annem, babam, teyzem ve ben. 80’li 90’lı yıllara rastlayan bu yolculuklar bazen akraba ziyareti için bazen deniz kenarında geçirilecek yaz tatili için olurdu. O yıllarda “hava yolu halkın yolu” olmamıştı henüz. Bölünmüş yol sayısı da çok azdı. Yollar yerleşim yerlerinin içinden geçerdi. İster köy olsun, ister kasaba ya da şehir; içinden geçerken size kendini anlatırdı. Köyün içinden geçerken buradaki insanlar ne yer, ne içer, geçimlerini ne ile sağlarlar bir coğrafya dersi gibi anlatırdı kendini birkaç saniye ile sınırlı zamanda, çarçabuk. Şehirler, kasabalar da öyle. Temiz mi, düzenli mi, belediye başkanı nasıl çalışıyor, zengin bir şehir mi, dar gelirli mi fark etmeni sağlardı yine birkaç saniye ya da birkaç dakikada. Kentin ortasına kondurulmuş heykelcikten o şehir veya kasabanın simgesi nedir, üzümü mü meşhurdur, horozu mu, zeytini mi anlardın hemencecik. Adapazarı’ndan geçerken yol kenarına dizili tezgahlardan orada fındık yetiştiğini öğrenirdin. Tezgahın birkaçını hızla giderken kaçırır, beşinci-altıncı tezgahta durur taze fındığın tadına varırdın. Bursa’dan geçiyorsan kestane şekerinin meşhur olduğunu anlar, tadına bakmak için durup alırdın. Yalova’daki Safranbolu lokumcusundan aldığın fındıklı lokumun daha önce yediklerinden farklı olduğunu fark eder ve Yalova’dan bir daha geçmeyi iple çekerdin. İzmit’in pişmaniyesinin, Afyon’un kaymağının meşhur olduğunu öğrenirdin. Bolu Dağları’nda neden bu kadar “kendin pişir kendin ye” lokantaları olduğu sorusunun cevabını eti yiyince anlardın. Şehirlerin plaka kodlarına, araba markalarına ait hafızamdaki bilgiler de merakım da yine o yolculuklardan kalmadır.  Peki ya şimdi? Bir şehirde biniyorsun arabaya ya da otobüse dağ tepe görüyorsun sadece ya da bazen uzun bozkırlar boyu yolculuk yapıyorsun. Yöreyi, insanları tanımadan, bilmeden sadece gideceğin yeri bilerek yapıyorsun yolculuğunu. Varmak istediğin yere gelince de öyle şehri çevre yolarıyla çevresinden dolanıp içine giremeden, içini bilemeden sadece ama sadece gideceğin noktaya ulaşıyorsun. Kaybediyorsun saatlerce sürecek öğrenme serüvenini. Yolculuk bittiğinde sen zaten bildiğin yere, giderken bildiğin şeylerle dönmüş oluyorsun; üzerine yeni şeyler eklemeden, yeni kültürler tanıyamadan.

 
Toplam blog
: 87
: 566
Kayıt tarihi
: 02.12.09
 
 

Çevre Bilimi Uzmanı – Peyzaj Mimarıyım. Yüksek lisansımı çevre sorunları ve biyokütle enerjisi üz..