Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Eylül '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Pamuk ipliği

Pamuk ipliği
 

Her zamanki olağan günlerden biriydi. Tarih 27 Temmuz Cuma. Bu gün Yeniçiftlik'te yazlıkta olan ailemin yanına gidecektim. Her zamanki gibi, işyerime geldim ve otobüs biletimi sabahtan ayırttım. Aslında heyecanlıydım. Onları görmeyeli sadece bir hafta olmuş, ama onları çok özlemiştim.

Herkes yazlıkta. Annemle babamın onbeş yirmi gündür keyfi yerinde. Ablam orda küçük oğluyla, kız kardeşim orda eşi ve oğluyla, teyzem orda. Ablamın büyük oğlu da izne çıktı ve oda babasıyla iki üç gündür orda. Aslında aileden orda olmayan bir ben varım. Nasıl olsa bende bu akşam gidiyorum diye düşündüm.

Otobüse bindim bir buçuk saatlik keyifli bir yolculuğun ardından sitenin kapısında indim. Bizim kızlar kapıda beni bekliyorlar. Sevinçle koştum sarıldım onlara. Yeğenlerimle sanki bir top olduk sitenin kapısında. Evimize geldik, zaten sofrayı kurmuşlar beni bekliyorlar, bir güzel yemeğimizi yedik. Daha sofra toplanmadan Ablamın küçük oğlu Semih, "Anne arkadaşlarımın yanına gidebilirmiyim" dedi. Ablam da, eniştem de "git oğlum fazla gecikme" dediler.

Semih'im, sitenin başındaki, gençlerin oturduğu çay bahçesine gitti. Bizde soframızı topladık, çayımızı demlenmeye koyduk, bahçemizde oturup sohbet etmeye başladık. Çay dökmek için kalktım bir ara, bütün fincanları dizdim tepsiye, bir anda fincanın biri çatladı. "Anne kapkalın fincan çatladı" diye seslendim. Ablam da "dünden beri bu üçüncü fincan kışta değil ne oluyor böyle" dedi. Ordan biri de "nazar bunlar nazar, nazarlar çıkıyor" demesine kalmadı ablamın telefonu çaldı.

Telefondaki ses "Oğlunuz kaza yaptı diyordu, Aytepe'de trafik kazası yaptı." Bir anda ne olduğunu anlıyamadık. Elimde çay tepsisiyle kalakaldım. Herkes arabalara koştu. O anda Aytepe'nin neresi olduğunu bile hatırlayamadık. Bizim oğlumuz çay bahçesine gitmişti. Bu nasıl bir olaydı? Birileri bize şaka mı yapıyor diye düşündüm. Ama bu konunun şakası olur muydu hiç?

Olay şaka değildi tabiki, hemde öyle bir gerçekti ki bizi şoka sokacak kadar. Olay yerine gidildiğinde ambulans kapılarını kapamış uzaklaşırken oğlumuzu göremedik. Dediklerine göre en ağır iki çocuğu ambulansa koymuşlardı. Birisi bizim canımızdı. Korkunç bir bekleme süreci, duygu karmaşası. E-5 te vızı vızır ambulanslar. Kaza yapan araçları görünce vehametimiz daha da arttı.

Daha sonradan öğrendiğimize göre çocuklarımız çay bahçesinde otururken bir arkadaşları babasının aracını getiriyor gezmek için, beş arkadaş biniyorlar, en büyükleri 19 yaşında, delikanlılar ya, biraz dolaşacağız diyorlar. Gezdikleri alan beş-altı kilometre. Dönüşte sitenin giriş kapısını kaçırıyorlar, Aytepe'den dönmeye kalkıyorlar. Araç mıcıra kapılıyor İstanbul istikametinden, dönerek takla atarak Tekirdağ istikametine geçiyorlar ve o yönden gelen araç, bir minibüs, şöför arkasından hemde Semih'imin olduğu kapıdan onlara çarpıyor, o araç da devriliyor.

Geçmek bilmeyen dakikalar, hastaneden ilk haberler, çözüm bulamayan sorular. Tam bir karmaşa...

Semih'in telefonu arıyoruz ambulansın şöförü çıkıyor karşımıza . Soruyor oğlunuzun üzerinde nasıl bir kıyafet vardı diye. Kim hatırlarki ne vardı? Beyaz bir gömlek, kanvas gri bir kot vardı diyoruz. Ambulans şöförü "o çocuk iyi ama diğer arkadaşının hayati tehlikesi var" diyor. Sevinsek mi, üzülsek mi bilemiyoruz...

Sonunda ambulans Çorlu Şifa Hastanesine geliyor. Maalesef hayati tehlikesi olan arkadaşının öldüğünü öğreniyoruz. Oğlumuzun bütün tetkikleri gece boyunca yapılıyor. İç kanamasının olmadığını öğrenerek rahatlıyoruz. Daha sonra da vücudunun hayati olmayan yerlerindeki derin kırıklarla bu üzücü kazayı atlattığımıza şükrediyoruz.

Yaşamımızda bizlere monoton gibi gelen normal gelişmelerin sıkıcı olduğunu düşünürüz zaman zaman. Oysa böyle bir kaza sonrasında nasıl da arıyor insan o monotonluğu. Yarın başımıza ne geleceğini bilemediğimiz bir pamuk ipliği ile bağlıyız sanki hayata. Gerek trafikte gerekse yaşamın diğer sahnelerinde kendimize hiç yakıştıramadığımız tehlikeler arasında sürdürüyoruz yaşamımızı. Bize önemsiz gibi gelen basit bir kararımız bile farkında olmadan aniden bizi uçurumun dibine itebiliyor. Belkide insan kendi kaderini kendi çiziyor farkında olmadan.

HÜLYA KANATLI / HÜLYALAR

 
Toplam blog
: 34
: 1384
Kayıt tarihi
: 05.03.07
 
 

İstanbul doğumluyum. Sosyal antropoloji bölümü mezunuyum. Güzel sanatların her dalı ilgimi çekmiştir..