Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ağustos '07

 
Kategori
Mizah
 

Patron oooylee istiyo!...

Patron oooylee  istiyo!...
 

Sıkça ifade edildiği gibi teknoloji ilerledikçe bilgiye ulaşmak kolaylaşıyor, hızlanıyor, mesafeler kısalıyor, hatta yok oluyor. Ama ne çelişki ki, bilgiye erişme mesafesini böylesine yakınlaştırabilen insanoğlu, “bilimin” ve “bilginin” zihinler arası mesafeleri kısaltmakta kullanılacak en işler yol olduğuna dair önce farkındalık sahibi olma ve sonra bunu kullanma, bundan yararlanma becerisini geliştiremiyor aynı hızda. Aynı insanoğlunun medeniyete ulaşanı ile ulaşamayanı arasındaki farkı yaratan da bu zihinsel duruş zaten. Bilimin ve teknolojinin işlevselliğini vitrinsel bir süs olarak tanımlamaktan ve bu yönde kullanmaktan öteye mesafe kat edebilen ve edemeyen zihinsel duruş…

‘Cafe’lerde kablosuz Internet hizmetinin son bir yıl içersinde hızla yaygınlaştığını bilmem siz de fark ettiniz mi? Yalnız dikkatinizi çekerim, Amerikan zincirinin uzantısı marka ‘cafe’ lerden söz etmiyorum. Alışveriş merkezlerinin içinde yada civarında, üniversitelerin konumlandığı çevrelerde, şehir merkezlerinde yada turistik beldelerde, ilçelerde yer alan ve kablosuz Internet hizmetinin hızla yaygınlaştığı irili ufaklı ‘Turkish cafe’ lerden söz ediyorum, her ne kadar çoğunun ismi Türkçe olmasa da öz be öz Turkish cafe’lerden(!)…

Bu ‘cafe’lerin müşterilerine kablosuz Internet hizmeti sunuyor olma davranışının gerisinde; rekabet kaygısı, fark yaratma çabası, değişime ayak uydurma gayreti, kalite anlayışının uzantısal göstergesi, müşteri odaklı yaklaşımın ifadesi vb “iyi niyetli” motifler bulunabileceği gibi, teknoloji takipçisi imajı yaratmanın makyajı, yenilikçi ve modern görünmenin etiketi, içi boş taklitçiliğin kolaycılığı, müşteri çekmenin ucuz yatırımı gibi “kötü niyetli(!)” etmenler sıralamak da mümkün… İşte sözün tam da burasında, Şile’de bir cafe’den söz etmek ve yaşadığım bir olayı aktarmak istiyorum.

İstanbul’a 70 km mesafede, Karadeniz’in kıyısında şirin ve küçük bir yerleşim Şile. Ne var ki, bu “şirin” ve “küçük” sıfatları Şile’yi tanımlamak için sanki artık son kullanım tarihini doldurmuş gibi.. Çünkü Şile; Işık Üniversitesi kampusunun Şile merkeze yaklaşık 7 - 8 km mesafede konumlanmasının ve eğitim öğretime başlayan fakülteleriyle birlikte kısmen yerleşime açılan kampus içindeki öğrenci ve öğretim üyesi lojmanlarının kullanımının ötesinde yerleşimin Şile’ye de kaymasının ve Şile otobanının tamamlanıp İstanbul – Şile ulaşımının 40 dakikaya inmesinin ardından, başta nüfus ve yerleşim yoğunluğu olmak üzere hızla değişime uğramaya başladı. Ve altyapısı hazırlanmaksızın gerçekleşen her değişimin götürüsünün getirisinden fazla olmasının kaçınılmaz olacağı gerçeğiyle Şile de tanıştı. Bunları ayrı bir bloğa bırakıp, “kablosuz Internet hizmeti sunan cafe” hikayemize doğru yol alma zamanı şimdi. Yalnız bu değişimle ilgili olarak hikayemizi ilgilendiren küçük bir ayrıntıyı da ıskalamamak şartıyla, şöyle ki; Şile gerek üniversiteli genç nüfusun, gerek yazlıkçıların gerekse mevsim normallerini fazlasıyla aşan sıcaklardan bunalan ve serinlemek ihtiyacı ile çözümü yakın mesafe / kolay ulaşılır bir yerlerde arayanların adresi olma konumuna erişince, bu iştah açan “her mevsim müşteri” tablosu karşısında çoğu esnaf da bu değişime hızla ayak uydurmakta gecikmedi. Camlara asılan PANSİYON tabelalarındaki artıştan Internet kafelerin ve kırtasiye fotokopi basım hizmeti veren yerlerin sayısındaki artışa, tarihi Şile Bezi kumaşının santimetrekaresi bile kullanılmış olsa, kullanıldığı her türlü tekstil ürünü üzerine yapıştırılan etiketlerin üzerinde yazan rakamlardaki artışa kadar, değişime hızlı uyum örnekleri her yerde görünür oldu.. Ve elbette kablosuz Internet hizmeti de ‘Koss & Koss Cafe’de müşterileriyle buluştu…

On senelik Şile’li olma geçmişimde son iki yıldır, okulların kapanması ve açılması arasındaki yaklaşık 3 aylık dönemi, ağırlıklı olarak Şile’de kalarak ve İstanbul’a sadece gerektiğinde inip bir süre kalıp tekrar Şile’ye dönmek şeklinde geçiriyorum, işimin serbest çalışmaya müsaade eder formatı sayesinde. Diz üstü bilgisayarım, cep telefonum ve Internet bağlantısı üçlüsü yeterli, “ev-ofis” çalışabilmek için. Ne var ki, alt yapı problemi nedeniyle sabit telefon bağlantısının bir türlü gerçekleştirilemiyor olmasının ADSL bağlantısının gerçekleşmesini de engellemesi yüzünden (ki bu da başlı başına ayrı bir blog konusu..), e-mail alışverişim için gerekli olan Internet ihtiyacımı Şile’nin içindeki Internet kafelerden birine giderek karşılamam gerekiyor gün içersinde. Bu tip Internet ortamları ise, -özellikle yaz döneminde-, her yaştan çocuğun bilgisayar oyunu oynama, çocukluktan gençliğe adım atanların da MSN’leşme mekanları olarak kullanılmakta ağırlıklı olarak. Uzun lafın kısası bu tip bir ortamın dışında hem Internet bağlantısı ihtiyacımı karşılayacak hem de kahvemi yudumlarken çalışmaya da devam edebileceğim bir mekan arayışı içersindeyken, ‘Koss & Koss Cafe’ ile tanıştım.

Kablosuz Internet ortamı sağlıyor olması yanı sıra, denizin tam da içine yavaş yavaş inerken gökyüzünü nar çiçeği rengine bulayan güneşin gün batımı manzarasını da sunan konumuyla, kör istemiş bir göz Allah vermiş iki göz durumunda buldum kendimi birden. Elinde diz üstü bilgisayarıyla günün birkaç saatini orada geçirecek ve bu arada bir şeyler de yiyip içecek sürekli bir müşteri kazanmış olacaktı ‘Koss & Koss Cafe’ de. Tam da “kazan – kazan” durumu yani. Ertesi gün gittiğimde, en arka köşedeki masada bir başka müşteri, prize takılı kablosuyla bilgisayarı ile çalışıyordu. Elektrik alabileceğim başka nereye oturabileceğimi sorduğumda, başka yerde priz yok yanıtını aldım. Artık eskiyen bilgisayarımın şarjı çabuk tükendiği için, bu kötü haberdi işte.

Peki dedim, bir uzatma kablosu ile elektrik girişi uzatmak mümkün olamaz mı? Fazla uzun olmasına da gerek yok, kısa bir kablo yan masaya uzatmaya yeter görünüyor. ”Maalesef efendim, uzatma kablomuz yok” yanıtı, tok ve çözümsüzlük üretmeye endeksli bir ses tonunu taşıyordu. Başka bir masaya oturdum ve kısa bir süre çalıştıktan sonra bilgisayarın şarjı bittiği için kapatmak zorunda kaldım ve kahvemi içtikten sonra da kalktım. Kablosuz Internet hizmeti veriyor olmayı ‘Cafe’lerine has bir uygulama olarak sunan bir işletmenin eğer ki amacı müşteri memnuniyetini sağlamaksa, olası bu tip durumlarda da kullanılmak üzere bir uzatma kablosu bulundurmak / edinmek yada hiç değilse edinme niyetinde olmak ve bunu da müşterisine hissettirmek çok zor olmasa gerek diye düşünmekten de kendimi alamadım. Ama bu düşüncemi sesli olarak dile getirmek için henüz erkendi..

Ertesi gün gittiğimde o masa yine doluydu ve ortada uzatma kablosundan eser yoktu. Hemen birkaç dükkan ötedeki elektrikçiye uğradım ve bir uzatma kablosu satın aldım. Cafe’ye bir elimde kablo bir elimde bilgisayar çantamla girdim. Bu arada değişik saatlerde gelip gittiğim bu birkaç gün boyunca da gözlemlediğim kadarıyla iki üç kişi dışında -ki onlardan biri Internet kullanan birisiydi- ortalıkta müşteri gözükmediğini söylemeliyim, masaların ve diğer oturma ünitelerinin nerdeyse tamamı boş denebilirdi. Yanında priz olan tek masa bu kez boştu. Kabloyu da masanın üstüne görülür bir yere koyarak yerleştim. Daha önce aramızdaki diyalogun geçtiği görevli “ne arzu edersiniz efendim?” diyerek mönüyü masaya bırakırken kabloyu gördü ve oldukça pişkin bir edayla :
- oooo kablonuzu da getirmişsiniz..
- evet, sizin işletme olarak bunu sağlama yaklaşımınızı göremediğim için bu kez işi şansa bırakmak istemedim, iki dükkan ötedeki elektrikçiden aldım az önce
diyalogumuzun ardından hiçbir şey söylemeden uzaklaştı.

Cafe’ye gitmeye devam ettiğim daha sonraki günlerde, bilgisayarımı açıp masaya yerleştiğimi gördükleri halde modemin ben söyleyinceye kadar açılmıyor olması da dikkatimi çekmeye başladı. Eğer önünde bilgisayarı olan bir başka müşteri de varsa o anda orada, geldiğimde modemi açık buluyordum ama o müşterinin de modemin kapalı olduğunu görüp açılmasını kendisi isteyip istemediğini de merak ediyordum doğrusu. Çünkü, modemi sanki ‘lütfen açar’ gibi bir tavır içinde oldukları izlenimini edinmem için bir hafta yetmişti. Görünüşte, kablosuz Internet hizmeti verdiğini söyleyen ama uygulamada > kavramı ve anlayışından bihaber bir işletme nasıl olur diye merak ederseniz şöyle oluyor: Internet var mı var…

Ve son olarak karşılaştığım bir tavır bardağı taşıran son damla oldu benim için.
O gün yine, gerekirse aynı anda tek prizi başka diğer iki müşteriyle de paylaşmak üzere üçlü uzatma kablom da yanımda olarak cafe’ye geldim ve boş olduğunu gördüğüm her zamanki en arka masaya yerleştim. Deniz manzarasına tam cepheden bakan ön taraflardaki masalardan ikisinde oturan beş kişi dışında cafe’de başka kimse yoktu. Bilgisayarımı açtım, kablosuz ağ bulamadığı sinyalini görünce her zamanki gibi modemin yine kapalı olduğunu anladım. Hiç bir şey söylemeden bir müddet beklemeye ve davranışlarını izlemeye karar verdim. Ne yiyip içeceğimi sormak yada mönüyü getirmek üzere ne gelen vardı ne giden, modem de hala kapalı olmalıydı zira bilgisayar kablosuz ağ bulamadığını işaret etmeye devam ediyordu. Önce bundan emin olmalıydım, lavaboya doğru giderken modemin ışıklarının yanıyor olup olmadığını görmek için modemin durduğu yere bir göz attım. Hiç ışık yoktu. Masama geri döndüğümde garson yanıma geldi ve

- sizi arka salondaki masaya almak durumundayız

- neden?

- patron öyle istiyor

- bir müşteriyi yerinden kaldırmak için “patronun öyle istiyor olması” yeterli bir cevap değil benim için, bu davranışın nedenini öğrenmek istiyorum

- bakın ben size iletmek durumundayım sadece, patron bu şekilde olmasını söyledi

- o halde lütfen söyleyin patronunuza kendisi buraya gelsin ve bana nedenini bizzat açıklasın

diyalogumuzun ardından bilgisayarın ekranına döndüm ve yazmakta olduğum metne kaldığım yerden devam ederken göz ucuyla garsonun yanımdan uzaklaştığını izledim. Aradan üç beş dakika kadar bir zaman geçti ve aynı garson tekrar yanıma gelerek “- lütfen arka salondaki masaya geçer misiniz?” şeklinde saygılı olmaya çalışır huzursuz bir ses tonuyla talebi tekrarladı. Ona: buna bana iletmekle kendisinin görevini yapmış olduğunu ve artık bu aşamada kendisini muhatap almadığımı söyledim. Patronun öyle istiyor olmasının benim için yeterli bir gerekçe olmadığını, dolayısıyla ya patron gelip bizzat yada ilgili yetkili her kimse, bu talebin gerekçesini bana açıklamasını beklediğimi ilgili kişiye iletmesini rica ettim.

İçeri gitti ve bir müddet sonra yanında şef garsonla birlikte geldiler. Şef garson kendini tanıtıp, sinirli ve kararlı görünen bir ses tonuyla söze başladı :

- hanfendi sizi arka bölüme alacağız, bu kısımda oturulmasını patron istemiyor

- beyefendi, size bu açıklamanın benim için yeterli olmadığını ve patronunuzla görüşmek istediğimi ilettiler öyle değil mi?

- patron şu anda burada değil, istirahat ediyor.

- O zaman buraya yetkili olarak benimle konuşmaya siz geldiyseniz sorumun cevabını da siz vermek durumundasınız demektir. Daha önce tek prizin burada olduğunu söylediğiniz için her zamanki bu arka masada oturuyorum ve diğer tüm masalar da olası müşterileriniz için nerdeyse bomboş hazır ve nazır bekliyor. Eğer ki başka bir müşteriniz için özellikle bu masayı kullandıracaktıysanız önceden “rezerve” işareti koymanız gerekirdi, kaldı ki eğer gerekçe bu idiyse yine de bunu kibarca baştan ifade etmeniz durumunda masayı boşaltabilirdim yada kendim edindiğim uzatma kablosuyla tek prizinizi diğer kişiyle paylaşmayı önerebilirdim… Bu yada bunun dışında sebep her ne ise, bu şekilde rahatsız ediliyor olmamın gerekçesini öğrenmek istiyorum.

- Patronun bu şekilde talimat verdiği dışında söyleyebileceğim başka bir şey yok.

- Eğer ki Internet kullanıcısı müşterileri ayrı bir bölümde konumlandırmaksa amacınız, Internet hizmeti verdiğinizi nasıl ki ilan ediyorsanız, Internet kullanacak müşterilerin oturma alanını da ilan edersiniz, sigara içilir içilmez bölüm ayrımı gibi Internet bölümü ayrımı koyarsınız yazılı bir şekilde. Böylece, müşteriyi rahatsız ve huzursuz etmeden baştan yönlendirmiş olursunuz. Burada böyle bir yönlendirme var da ben mi göremedim?

- Yazılı bir şey koymadık, patronun söylediğini ilettim size. Masayı değiştirmezseniz interneti açmayacağım ben de.

- Buraya yaklaşık on gündür geliyorum, diğer günlerdeki tavır ve davranışlarınızı koydum bir kenara, bugün bu şekilde tacizkar bir davranışa muhatap oluyorum ve bir de interneti açmayacağınız tehdidi ile karşılaşıyorum öyle mi?... Nasıl isterseniz, şu aşamada interneti açıp açmamak sizin tasarrufunuzda, buna mukabil ne yapacağım da benim tasarrufumda.

diyalogumuzun ardından iletişimi kestim, yaklaşık 15 dakika daha aynı masada oturmaya ve internetsiz olarak bilgisayarla çalışmaya devam ettikten sonra, hesabı ödeyip kalktım ve “kablosuz internet hizmeti sunan(!)” bu cafe’den bir daha ayak basmamak üzere ayrıldım.

Ertesi gün Şile Kaymakamlık tüketici şikayetleri bölümüne ve Esnaf ve Sanatkarlar Odasına Koss & Koss Cafe’nin müşteriyi taciz eden bu davranışıyla ilgili şikayet dilekçesi yazdım. Zihin duruşu ve bakış açısı değişmedikçe herhangi bir şeyin değişmeyeceğini, insanların ancak bakış şeklinde uyarlama yaptıktan ve değişimi ortak fayda ve kazanç üretecek bir unsur olarak görmeye başladıktan sonra o yönde değişmeyi seçip, bunu gerçekten isteyip harekete geçtikleri takdirde, işte ancak o zaman değişimin içi boş bir vitrinsellik olmaktan çıkıp davranış biçimlerinin de değişeceğini bilmiyor muyum? Biliyorum, hem de çok iyi biliyorum ama gelin görün ki, yel değirmenlerine karşı mücadele veriyor olmaktan da vazgeçemiyorum…

Yeşim Esemen

 
Toplam blog
: 45
: 2228
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

"Artık makine ile değil, insanla iletişim kurma" kararımın ardından IT sektöründeki kariyerimi nokta..