Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

sufi-su /Emel Yeşilkayalı

http://blog.milliyet.com.tr/sufi-su

22 Haziran '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Pipi sütü

Küçüktüm, henüz ne olduğunu anlayamayacak ve tanımlayamayacak kadar. Taş çatlasa yedi yaşımdaydım. İlkokula gidiyordum, çünkü okul arkadaşlarım evimizin bahçesine oynamaya geliyorlardı. Yaşım yediden daha büyük olamazdı, çünkü sekizimdeyken köyden taşınmıştık artık.

Okul arkadaşlarımın hemen hepsi yakın komşumuzdu. Arka evdeki Nurkadın, onların yanındaki evde oturan Teslime, hemen biraz ötedeki evden Rukiye, evimizin ön tarafının biraz ötesinden geçen ana yolun karşısındaki evden Kürt Kerime... En çok beş taş, kaydırak, ip atlamaca oynardık. Bir de küçük, dikenli, yeşil zeytin tanesine benzeyen, ismini bilmediğim bir bitkinin meyveleriyle oynardık. Ben en çok her mevsim oynayamadığımız, bu oyunu severdim. Dikenli zeytin taneleri bizim legolarımızdı. Bunları yol kenarlarından topluyorduk. Kopardığımızda elimiz yapış yapış oluyordu. Taneler de, bitkinin elimize akan özsuyu gibi yapışkandı. Kolayca birbirine yapışıyordu. Bu taneleri birbirine yapıştırarak sandalye, masa, yatak, sepet, araba gibi eşyalar yapıyorduk. Taneleri birbirinden ayırarak söküp, başka şekil de verebiliyorduk.

Aramıza nadiren dahil olan, evleri de köyün iç tarafında iyice uçta olan bir çocuk daha vardı. Bize göre büyüktü, nedense oniki yaşındaydı diye hatırlıyorum. Bize pek dahil olmazdı ama oyun bozanlık da yapmazdı. Baygın bakışlarla izlerdi bizi. Bizden farklıydı, rahatsız edici bir şekilde. Farkı yalnızca siyah olan rengi değildi. Tuvaleti geldiğinde ulu orta yerde şalvarını indirivermesi, kadınsı görüntüsü ve davranışları, en önemlisi de sürekli erkeklerden konuşmak istemesi ve bizlere çok uzak, tuhaf, korkutucu gelen cinsel konulardaki bilgisiydi. Bizi etrafına toplar, erkek cinsel organının şeklini çizer ve anlatmaya çalışırdı sürekli mesela. Biz henüz küçücükken, kızların cinsel organından kan, erkeklerinkinden ise başka bir şey geldiğini ondan öğrenmiştik. O zaman hem korkuyla, hem merakla anlattıklarını dinler ama "Sen nerden biliyorsun?" diye sormak aklımıza gelmezdi. Yalnızca tanımlayamadığımız bir rahatsızlık duyardık...

Aylar sonra annemlerle komşularımız konuşurken, daha doğrusu fısıldaşırken duydum. O çocuk, "çocuk doğurmuş"tu! Bebek kızdı ve doğumdan hemen sonra boğup bahçeye gömdükleri söyleniyordu... Fısıldaşmalardan, bebeğin bahçeye gömülmesinden belliydi, tehlikeli bir konuydu. Daha fazla bir şey öğrenemedim.

Belki de bu olayın zihnimde yarattığı muğlak şeyler nedeniyle, çocuk nasıl olur öğrenene kadar, karnımı azıcık şiş görsem korkuyla "Hamile miyim acaba?" diye çok düşünmüşümdür.

Yıllar sonra mesleğimde çocuk alanına yönelip cinsel istismar vakalarıyla ne yazık ki çok sık karşılaştıkça, ailelerini, "o çocukları" tanıdıkça, bu konudaki çeşitli eğitimlere katıldıkça çocuğun cinsel istismarı konusunun vehametini daha iyi anladım. O çocukları gördükçe daha çok yaralandım; içim kanadı, bulandı, yandım, yandım... Hatırlamak bile istemediğim şekilde rüyalarıma girdiler, ağladım, ağladım...

Bu işin içine girene kadar sanırdım ki, daha çok kız çocuklarının başına gelir. Sanırdım ki, dışarıdan gelir. Sanırdım ki, bilseler çocuklarının başına geleni anneler koruyabilir çocuklarını. Sanırdım ki yalnızca maddi deliller göz önünde bulundurulmaz, çocuk psikiyatristi, psikolog, sosyal hizmet uzmanı gibi meslek elemanlarının da görüşleri göz önünde bulundurulur... Yanılmışım.

Artık biliyorum, erkek çocukların da hiç azımsanmayacak fazlalıkta cinsel istismara uğradığını. Biliyorum, istismarların büyük çoğunluğunun aile içinde ya da yakın akraba ya da komşular tarafından gerçekleştirildiğini. Ne yazık ki çoğu zaman yetersiz anne figürünün bulunduğunu, aile içindeki cinsel istismarı bildiği halde göz yumduğunu da biliyorum.

Hakimlerin, çocuğun cinsel istismara uğrayıp uğramadığına karar verirken yakın geçmişe kadar yalnızca maddi delilleri değerlendirdiği yani kız çocuklarında "kızlık zarı" hakkındaki tıbbi rapora göre karar verdiğini de biliyorum. Hala, çocuk psikiyatristinin raporunu da değerlendiren hakim çok nadirdir. Oysa, cinsel istismara ilişkin maddi hiç bir delil bulunmadığı halde, çocuk cinsellikle ilgili yaşının üzerinde bilgiye sahipse, olayı tanımlamaları yaşından beklenmeyecek bilgiler ve benzetmeler içeriyorsa ve en önemlisi bu bilgiler o alanda deneyimli bir çocuk psikiyatristi tarafından alınmış ve değerlendirilmişse; uzman kanaatlerini karar verirken göz önünde bulundurmak vicdan sahibi bir hakimin boynunun borcudur. Baba tacizine uğrayan beş yaşındaki bir kız çocuğu "pipi sütü"nden bahsettiğinde başka delile gerek duyulabilir mi? Bu tanımlamayı yapan çocuğun başına daha ne gelmiş olması gerekir acaba, cinsel istismara uğramış kabul edilmesi için?

Tabii bir de anneler var. Göz yuman, kendi güvenliğini çocuğunun güvenliğinden önde tutan anneler. Her şeyi gördüğü, bildiği halde görmedim, yapmaz diyenler. Çocuğuna ifade değiştirmesi için baskı yapan anneler. Çocuğuna kendisi yüzünden ailesinin parçalandığı duygusunu, suçluluğu yaşatan anneler. Elbirliği ile babayı temize çıkartan aileler. Sonra devam eden tacizler, tecavüzler...

Yaşadıklarımdan öğrendiklerim, yıllar önce yaşadığım köydeki siyahi kız da bir ensest mağduruydu diye düşündürtüyor bana. Nedense çok sık aklıma geliyor bugünlerde. O'na ne oldu acaba?..

 
Toplam blog
: 76
: 1567
Kayıt tarihi
: 28.03.09
 
 

Merhaba, ben sufi-su. Sosyal hizmet uzmanıyım. Yıllarca korunmaya muhtaç çocuk çocuklar, koruyucu..