Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ocak '08

 
Kategori
Sinema
 

Rus Kamerasından Cengizhan

Rus Kamerasından Cengizhan
 

İngilizce ''Mongol''; Rusça ''Cengizhan'' Filmin afişlerinden...


Sergei Bodrov Sr. ‘ın yönetmenliğini yaptığı MONGOL, bir Alman, Kazak, Rus ve Moğol ortak yapımı. Cengiz Han’ın gençliğini, kölelikten, karısıyla birlikte Rusya dahil dünyanın yarısını fetheden bir hükümdar olmuşuna giden yolu destansı bir biçimde anlatan filmin yazarlarından biri de, Arif Aliev ve Boris Giller ile yine yönetmenin kendisi.

Böyle tanımlandığında tarihi bir film gibi görünse de aslında Moğol tarihine yaklaşımı iki şekilde yorumlanabilir görünüyor.

Öncelikle filmin bir dönem filmi olarak çok başarılı olduğu bir gerçek. Yönetmen, gerek mekanlarıyla, gerek kostümleri, aksesuarlarıyla, o dönemin Moğolistan’ını seyirciye yaşatmayı çok iyi başarmış. Zamanın gerektirdiği ilkel ama olgun, özgün ve her ne kadar tarih de okumuş olsak, yabancı, gizemli duran Moğol bozkırlarını, Moğol giyim kuşam, yemek, davranış, yani genel olarak adetlerini, kültürünü gerçekçi bir biçimde yansıtmayı başarmış. İzleyende, Moğol kültürüne kapsamlı bir bakış atıyormuş hissi yaratıyor.

Fakat bu kadar başarılı yaratılmış olan atmosferine rağmen film, Moğol’lardan pek hoş tepkiler almamış. O derece ki, yönetmen Sergei Bodrov Sr., filmiyle ilgili yaptığı basın toplantısı sırasında neredeyse şehirden kovuluyormuş.

Film, tarihi anlamda eksikler ve fantastik eklemelerle dolu. Ne de olsa yapımcıların eğlenceli ve satacak bir yapıma ihtiyacı var ve tarihi gerçeklerin destansılaştırılması ya da masalsılaştırılması, tarih boyunca çok yaygın bir tavır. Küçük Temudjin’in ve daha sonra Cengiz Han’ın, gücünü “Tengri”sinden alıyor olmasına yönelik sahneler, masalsı diye nitelendirilse de tarihi anlamda ‘hatalı’ olmakla suçlanamaz. Temudjin’in nasıl bir kölelik dönemi geçirdiği, Tunguska hapisanesine hiç girip girmediği, Jamuha’yı serbest bırakıp bırakmadığı gibi noktalar, filmin tarihi gerçeklerden büyük kavislerle saptığı birkaç örnek. Fakat bir belgeselden değil de bir sinema filminden bahsediyor olmamız ışığında, Moğol halkının ‘tarihinin saptırıldığı’ itirazlarını biraz fazla buldum.

Bunun yanı sıra, önemli oyunculardan hiç birinin Moğol olmaması gibi bir durum da var. Moğolca bilmeyen bir insan olarak, oyunculuk, benim gözüme çok başarılı göründü. Fakat Moğol bir izleyicinin yaptığı bir yorumda, oyuncuların çok bozuk bir dille konuştukları, hiç Moğol gibi olmadıklarından bahsediyordu. Açıkcası ben bunu değerlendiremem ama genel seyirci kitlesinden herhangi biri olarak ben, oyunculuğa ikna oldum, edildim.

Filmin teknik özelliklerinin dışında, filmde dikkat çeken bir şey de kadına ne kadar çok yer verildiği. Acaba bu gerçekten böyle miydi yoksa modern bir yorumlama mı diye merak edip biraz araştırdım ve şöyle ilginç bir şey öğrendim ki, bir erkek için kendisinde yaşça büyük bir kadınla evlenmek makbulmüş; çünkü kadın daha bilge olur, eşine yön verirmiş. Filmde de kadınları çok yüce yerlerde görmesek de, tarihin yazılışında büyük yerleri olduğu gösteriliyor.

Tarihi ve kültürel tavrı bir yana bırakırsak, film, genel anlamda başarılı bir sinema örneği. Sadece atmosfer değil, yönetmenlik de çok başarılı. Zaten yapımı dört yıl sürmüş ve altı yüz kişi çalışmış. Çok büyük bir yapım. Özellikle savaş sahneleriyle insanın ağzını açık bırakıyor, öyle ki Gladyatör ya da Truva gibi büyük yapımlarla rahat boy ölçüşecek düzeyde ve bu da son dönem Rus sinemasının aslında ne kadar büyük adımlarla ilerlediğini gösteren örneklerden biri.

Rus sineması, sinemanın icadından sonra hep bir adım önde oldu. Eisenstein, Kuleshov, Vertov… Sinemayı, sinema yapan bir çok büyük isim, Rusya’dan çıkma. Fakat elbette, günümüze kadar bir çok çalkalanma ve değişimle sinemanın gelip dayandığı durum “para para para” iken, yakın zamana kadar, hiçbir ülke sineması Amerikan sinemasıyla boy ölçüşemiyordu. Rus sineması dahil. Fakat en çok satan ne olursa olsun, sinemanın kalbinde, Rus yönetmenlerin yeri her zaman farklı oldu. Belki onlar da sinemayı kendi kalplerinde farklı bir yere koydukları için. Farklı bir yere koyduklarını biliyoruz çünkü senaryolarında, kurgularında, kadrajlarında gördük bunu. Şimdilerde bu sinema anlayışlarını süsleyecek teknolojiye de sahip olmaya başladılar. Mongol da bu, hem başarılı, hem ‘şık’ filmlerden biri.

Türkiye’de bize Rus filmleri ulaşmıyor. Kişisel çabayla bulabilirsek bulduğumuz filmleri seyredebiliyoruz, bir Rus yapımının gösterime girdiği çok nadir. En son gördüğümüz, “Gündüz Nöbeti” idi, kısa bir süre gösterimde kaldı ve benim gördüğüm kadarıyla, insanların pek haberi olmadı. “Türk Gambiti” ’i Türk sinemalarında seyredemedik, daha bir çok filmi de kaçırdığımız gibi.

Sinemanın değerli taşlarından olan Rus sinemasına bu kadar uzak olmamız üzücü. Keşke daha yakın olabilsek, daha çok paylaşabilsek.

Gözde Gürbüzer

 
Toplam blog
: 93
: 1712
Kayıt tarihi
: 12.12.06
 
 

Ununu elemiş, eleğini henüz asmamış bir ''Mimar''ım. Hep özel sektörde çalıştım. Yoğun çalışma yılla..