Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Eylül '06

 
Kategori
Müzik
 

Rus kızından peçeteye dökülenler

Rus kızından peçeteye dökülenler
 

Şarkı bittiğinde şaşkınlık, mutluluk ve hayret karması tarifi imkansız duygular yaşanmaktaydı ortamda. Kısa süre sonra bizim Rus bayan misafirimiz, tercümanımız aracılığıyla nota okumayı bilip bilmediğimi sordu. Ben de “ az çok bilirim” deyince; masanın üzerindeki kağıt peçeteye alelacele bir porte çizdi, sol anahtarını kondurdu en başa ve başladı yazı yazar gibi nota yazmaya.

Üniversite yıllarımın arkadaş çevresinde; çok sevdiğim, değer verdiğim ve katıksız dostluklar kurduğum insanlar oldu. Birçoğu ile de halen irtibatım devam etmekte. İşte bu dostların içerisinde, üniversite yurdunda, aynı odayı iki sene paylaştığım, Bulgaristan göçmeni olan ve ekonomi okuyan çok sevdiğim bir arkadaşım vardı. Bulgaristan’ın Şumnu kentinde doğmuş-büyümüş, tipik bir Rumeli göçmeni idi.

Gerek yurt odasında gerekse bekar evlerimizde çok sık musiki gecelerimiz oldu. Ben ud çalıyor, arkadaşlarım, dostlarım da bana eşlik ediyorlardı. Şarkılar, türküler, şiirler, sevinçler, hüzünler, kahkaha ve gözyaşları içinde geçen bu meşk saatlerimizin üzerinden yıllar geçmesine rağmen; sözkonusu duygu patlamalarımız hiç birimizin belleklerinden ve yüreklerinden silinmedi, silinemedi.

İstanbul’da yaptığımız bir meşk akşamı idi. Bulgaristan göçmeni dostum meclisimize, Moskova’dan gelen, Moskova Üniversitesi’nde uluslararası hukuk okuyan ve Türkiye’ye kısa süreli bir tatil için gelmiş bulunan, bir Rus bayan arkadaşını da getirdi. Onlar aralarında Rusça konuşuyorlar, bizimki de bizlere gerektiğinde tercümanlık yapıyordu.

Söylenen şarkılar, türküler ve şiirler, tahmin edebileceğiniz üzere Rus misafirimizin çok fazla ilgisini çekmekte ve ilgiyle bizleri takip etmekteydi. Aklıma bir sürpriz yapmak geldi. Bulgaristan göçmeni arkadaşımdan, daha üniversite yurdunda kalırken, Rusça sözleri ile birlikte öğrendiğim bir Rus halk şarkısı vardı. Sovyet Kızıl Ordu Korosu’ndan da defalarca dinlemiştim. Katyuşa adlı şarkı, gerçekten de çok bilindik bir parçadır. Birden, kimseye bir şey demeden ud ile şarkıyı çalmaya başladım. Tabi son derece aşina olduğu ezgilerin, bir Türk’ün, ud gibi son derece yabancı olduğu sazının tellerinden dökülmesi ile Rus kızı ani bir şoka girdi. Daha ilk şoku atlatamadan, ben sözlerini söylemeye başlayıp, bizim meclisin müdavimi olan ve şarkıyı az çok ezberledikleri için bana eşlik eden arkadaşlar da meşke katılınca manzara görülmeye değerdi.

Şarkı bittiğinde şaşkınlık, mutluluk ve hayret karması tarifi imkansız duygular yaşanmaktaydı ortamda. Kısa süre sonra bizim Rus bayan misafirimiz, tercümanımız aracılığıyla nota okumayı bilip bilmediğimi sordu. Ben de “az çok bilirim” deyince; masanın üzerindeki kağıt peçeteye alelacele bir porte çizdi, sol anahtarını kondurdu en başa ve başladı yazı yazar gibi nota yazmaya. Misafirimiz sıkı bir piyano hayranı ve icracısı imiş, bunu da öğrendik o anda.

Önüme koyduğum, nota yazılı kağıt peçeteye bakarak, şarkıyı çalmaya başladığımda bu sefer şoke olma sırası bizdeydi. Udumun tellerinden dökülen, süzülen nağmeler, birçoğumuzun yüreklerine nakış gibi işlenen, meşhur “Çalıkuşu” dizisinin, o duygu yüklü ve hüzünlü film müziği idi. “Feride” aramızdaydı, pır pır ediyordu o anda her birimizin yüreğinde. Ve çok daha enteresanı da bu notaların bir Rus kızının ellerinden ve yüreğinden taşmasıydı, peçete kağıdına.

Rövanşı çok güzel aldı bizden, çok güzel ama. Katyuşa’ya karşı Çalıkuşu. Ne güzel ve de enteresan değil mi?

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..