- Kategori
- Rüyalar
Rüya senaryosu nasıl yazılır?

Gündüz iş yaşamının acımasız çarkları arasında bedenimiz ve beynimiz bir buğday gibi öğütülür. Eve gelince kendimizi şöyle bir bırakıp ekmeklik mi böreklik mi olduğumuzu düşünürken, uykuya teslim oluveririz. Çoğumuz uykuyu gerçeklerden bir kaçış olarak görür, aslında acımasız gerçekler hiçbir ambalaja sarılmadan bütün tazeliği bazen kokuşmuşluğuyla rüyalarımızda karşımıza çıkıverir.
Gündüz kendimizden yani gerçeğin acımasızlığından kaçmak için sığınacağımız pek çok liman vardır: iş, yazı, seks, dedikodu, piknik, sinema, kitap, yemek....Ama gece kaçacak yer kalmaz. Uyku denen o azgın deniz ruhumuzun derinliklerinde köpek balıklarına atıverir bizi. Ne bir cankurtaran vardır ne de sığınacak bir liman...
Çok önceleri bu acımasız işkencelerden öylesine bezmiştim ki Tanrı'nın beni cehenneme göndermeden bu dünyada cezalandırmaya başladığını düşünüp çaresizlik içinde uykudan kaçmanın yollarını aramaya başlamıştım. Bunun mümkün olmadığını birkaç günlük bir denemeyle anlayınca pes ettim.
O günlerde, yanılmıyorsam, Adalet Ağaoğlu'nun rüyalarını anlattığı bir kitabı okuyordum. O kitaptan esinlenerek ben de rüyalarımı yazmaya karar verdim; ama bir farkla: Ben görmek istediğim rüyaları yazacaktım. Böylece beni köşeye sıkıştıran o değirmen taşlarından kurtulacaktım. O gece bu kararı almanın rahatlığıyla yatağa girdim ve şu rüyayı gördüm:
Beyoğlu'nda İstiklal Caddesi'ndeyim.(Not: Ben Ankara'da yaşıyorum.) Güneş henüz batmakta, yağmur hafif hafif çiseliyor. Aşağıdan tramvay geliyor, taramvayın ışıkları gözlerimi kamaştırıyor. Annemle babam yanımdan geçiyorlar; ama beni görmüyorlar, ben onların konuşmalarına kulak misafiri oluyorum. Annem:"Mustafa çok iyi görünüyor." diyor. Babam:"Komisyon öyle demiyor ama." diye cevap veriyor. Tramvay geçiyor, annemle babam kayboluyor. Ben komisyon lafını duyunca bir topaç haline geliyorum ve pırrrr diye İstiklal'den aşağıya uçuyorum. Meğerse ben deliymişim ve bir komisyon beni sürekli izliyormuş.
Ertesi gün bu rüyayı yazmak için bilgisayarın başına oturduğumda tek bir sözcük bile yazamadığımı gördüm ve süresini bilmediğim bir uyku dönemine girdim. Bu belki beş altı ay sürdü.
Rüya senaryosu yazmak sevdasından vazgeçmemiştim;ama bir türlü başlayamıyordum yazmaya. Zaten uzun süreden beri rüya da görmediğim için rahattım; yani kış uykusundaydım, bir gün elma yerken kıpkırmızı, sulu, heykel gibi bir elmanın içinden mükemmel bir elma kurdu çıktı, "Merhaba." dedi bana, gülümsedi ve tekrar elmanın içine girdi. Klavyenin başına oturdum yazdım. İşte o senaryo:
Ben bir elma ağacının en kırmızı, en sulu, en iri elmasının içinde yaşayan mutlu mu mutlu semiz mi semiz bir elma kurduymuşum. Kimseler beni fark etmesin diye elmanın içinden hiç çıkmazmışım. Sanki bir denizaltındaymışım da periskopla seyrediyormuşum dışarıyı. Bir gün ağacın altında ağacın sahibi karı kocanın konuşmalarına tanık olmuşum. Karı kocanın 10 yaşlarında bir oğulları varmış, çocuk kendini elma kurdu zannediyormuş. Çocuğu götürmedik doktor, hacı hoca, büyücü bırakmamışlar; ama çocuk bir türlü iyileşmemiş. Bir gün bir bahçıvanla tanışmışlar, hoşbeş sırasında dertlerini ona da anlatmışlar. Bahçıvanın gözleri parlamış, " Dermanınız bende." deyip onlara bir elma fidanı vermiş. "Bunu bahçenizin en kuytu yerine dikeceksiniz, sevgilisinden ayrı düşmüş yirmi genç kızın gözyaşlarıyla sulayacaksınız, sevgilisine ulaşamamış yirmi gencin sigara küllerini gübre niyetine ağacın dibine dökeceksiniz; ağaç meyve vermeye başlayınca ağacın en kurtlu, en küçük meyvesinden başlyarak her gün bir elma yedireceksiniz. En güzel elmayı sona saklayacaksınız ."demiş. Bizimkiler bunu harfiyen yapmış.
İşte sona bırakılan elmanın içinde yaşayan kurt benmişim. Beni almış bir korku. İdam gününü bekleyen mahkumlar gibi o günü beklemeye başlamışım. O gün gelmiş çatmış. Karı koca bayramlık kıyafetlerini giymişler, heyecanla sabahın olmasını beklemişler. Elmayı koparıp oğullarına vermişler. Her gün şurup içme töreni gibi gerçekleşen bu olaya alışmış çocuk elmadan kocaman bir ısırık almış ve o sulu, kırmızı elmanın içinden bütün ihtişamımla ben çıkmışım.
Çocuğun şu sözlerini hatırlıyorum:" Demedim mi ben size, o elmanın içindeki kurt bendim diye."