- Kategori
- Edebiyat
Sakıncalı piyade şiirler

“Şimdiye kadar hep uzak durduğum, 'sakıncalı piyade' gibi yan gözle baktığım şiirler” diye yazmış çok değer verdiğim bir arkadaşım. Ne kadar güzel değil mi? “ sakıncalı piyade”.
Şiirler hakkında düşündüğüm, fakat ifade edemediğim sözler.
Şiirlerle, nedense, sadece dinletilerde buluşmak istiyorum.
Okumayı sevmiyorum. Hiç sevmedim.
Hatırlıyorum, lise dönemimde, bir kadın şair gelmişti okulumuza.
Hiç duymamıştım ismini ve dinletiye katılmak istememiştim.
Zorlamışlardı beni, daha doğrusu mecbur etmişlerdi.
Şiirleri dinlemek üzere, çok isteksiz almıştım yerimi, okulun konferans salonunda.
Şair şiirlerini okudu; müzik eşliğinde.
Hayretler içinde, kızgınlığım geçmişti.
İyi ki zorlamışlardı dinlemeye.
Çok etkilenmiştim ve çok beğenmiştim.
Dinletiden sonra ilk işim, o şairin kitabını satın almak olmuştu.
Tek şiirini bile okuyamamıştım.
Şiirleri okuyarak, hissedemiyorum.
***
Bir şair var istisna Nazım Hikmet.
Onun şiirlerini okuyabiliyorum.Çok severek ve hissederek.
Benimle konuşuyor sanki.
Hikayemsi (yeni bir kelime oldu galiba) bir yanları var sanki.
Şiirleri bana göre olağanüstü güzel.
Yıllar önce (1985 yılı) ZOYA destanını ezbere öğrenmiştim.
Nazım Hikmet imzalı, harika bir destan.
Zoya benim çocukluğumun kahramanıdır.
Onsekiz yaşında, ülkesi için hayatını feda eden genç bir kız.Rus.
1989 yılında, Bursa otogarına ilk gelişimde o destandan
bir satır belirmişti hafızamda:
” Bursa yeşil ve yumuşak bir memlekettir”
Ben ise bir çöl görmüştüm sanki. Tek ağaç bile yoktu.
Nazım Hikmet, beni aldatmış gibi hissetmiştim.
Daha sonraları, kendisine hak vermiştim.
ZOYA destanını, Nazım Hikmet, Bursa hapishanesinde yazmış.
O hapishaneyi, yıkılmadan önce görmüştüm ve çok duygulanmıştım.
***
Son ayalarda bir şair daha okuyabileceğimi fark ettim o da Charles Bukowski
EN KISA ANDIR MUCİZE
yalnız kalmaktan daha kötü
şeyler de vardır hayatta
ama genellikle
bir ömür alır bunun
farkına varmak
o zaman da
çok geçtir
ve çok geçten
daha kötü
bir şey yoktur
hayatta.
***
Bu sabah Milliyet Blog yazarlarından Muharrem DOĞAN – Mudo’nun
SON ÇARE, şiirini kendi sesinden ve müzik eşliğinde dinledim. Güzeldi.Duygu dolu şiire, oryantal tınları taşıyan müzik bir o kadar duygu yüklemiş, çok hoş ve bizden olmuş.
” Dokunmadık hiçbir yerim kalmasın sende”…dizesine bayıldım.
İnsanın içine işlercesine, dünya’nın en yüce sanatı bana göre müzik, çok farklı hava veriyor şiirlere ve ben duyguyu anca yaşayabiliyorum.
Bu çalışmada, Muharrem beyin ses tonu en eksik yanı kalmış.Sanki daha kalın, daha tok ses bu çalışmayı kusursuz kılacaktı. Benim fikrim tabii.
Yine de dinlemekten keyif aldım, uzun zamandır şiir dinlememiştim ve bu emeğinden ötürü Mudo’ya teşekkür ediyorum.
***
İnsan kendisi için bir şey yapması çok güzel gerçekten. Ben başkaları için de bir şeyler yapınca mutlu oluyorum, özellikle sevdiklerim için. Kendim için bir şeyler yapmak da doğal olarak mutlu ediyor beni, çünkü sevdiklerim arasında, ben de yer alıyorum elbette.
Milliyet Blog’ta yazarak, Türkçemi geliştirdiğim için çok sevinçliyim. Kendimi iyi ifade edemediğimi düşünmüşümdür hep, hâlâ öyle olduğuna inanıyorum. Fakat zaman geçtikçe daha kolay yazabildiğimi hissediyorum ve bu durum mutluluğumun artmasına neden oluyor.
Milliyet Blog Sayfalarında sadece anılarımı yazmak istemiştim, fakat bir çok kategoride yazmaya başladım.Hiçbir iddiam yok, kendim için yazıyorum ve Türkçe dilimi geliştiriyorum, ayrıca yazarak, stresimi ve yorgunluğumu atıyorum.
Bu özel merakım bana keyif veriyor ve içimdeki yazma arzusuna engel olamıyorum.
Milliyet Blog sayfalarında, bir taraftan okuyarak, bir taraftan yazarak kendimi geliştirdiğimi hissediyorum. Harika bir şey bu…