Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
 

kevser şekercioğlu akın

http://blog.milliyet.com.tr/kevser

18 Eylül '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Sarılı Turunculu Sonbahar

Sarılı Turunculu Sonbahar
 

internetten alıntıdır


Şehir dışı yol kenarlarındaki ağaçlarda başlamış sarılıklar-kızıllıklar. Her sonbahar yaşıyor muydum bu hüzünlü ağlamaklı halleri? Bilmiyorum. Bildiğim severim zaten dozunda yaşanan hüzünleri. Hiç konuşmadan sadece bakarak anlatabilmenin o zengin değerlerini... 
 
Çok ağlayasım var son zamanlarda nedenli-nedensiz. Kaçasım geliyor çok uzaklara ve nedense hiç kimseyi götürmüyorum yanımda. İnsanlığımı bile bırakıp gitmek... Kimsem yokmuş-kimsesizmişim sanki bu zamanın içinde. Rising star şarkı yarışmasında Kürşat isimli, Hopalı bir çocuk kemençesiyle çok güzel bir şarkı söyledi. Ağladım, ağladım. Benim Kürşat'ım biraz şaka biraz merakla kızdı "Neye ağlıyon" diye. Kimsem kalmadı dedim, sanki varlarken varlıklarını çok hissedermişim gibi. Ama öyle değil işte. Varlık başka bir şeymiş hele sana hiç zarar vermemişler-kırmamışlarsa... Günlük kızmalı-bağırmalı kırgınlıklardan bahsetmiyorum öyle olsa çocuklarım hiç affetmezdi beni. İz bırakan, kimseye gösterilmeyen-anlatılmayan yaralardan bahsediyorum. 
 
Bazen güzel düşünceler doluşuyor kafama hemen yazmak istiyorum ne elim varıyor ne gönlüm yazmaya. Utanıyorum hissettiğim yaşadığım güzelliklerden. Gözümün önünde; kumsalda yatan üzerine dalgaların vurduğu bir çocuk ölüsü. Kendi çocuklarıma ekstra bakıyorum ellerimden kayıp gitseler denizin soğuk karanlıklarına ne yapardım diye.  Nasıl üstesinden gelinir böyle bir acının ardından? Ben yüzyüze kalsaydım böyle bir durumla ayağıma taş bağlayıp, torunum-yeğenlerim-büyüklü küçüklü kızlarım hepsini kucaklayıp  atlar mıydım denize, hiç kimseden zarar görmesinler ben sonlarını getireyim diye? Bilmiyorum, bilmiyorum, BİLMİYORUM. 
 
Gözümün önünde; kapısındaki büyük rütbeli askerleri gören -ERLERİMİZİN- annelerinin çığlıkları. Birkaç gün sonra ki bayrama kurban edilmiş gibi. Bayram girer mi o insanların evlerine bundan sonra? Hiç sanmıyorum. Kim kimi neden öldürüyor. Bu çocukları birbirine kırdıranlara Allah ne bu dünyada ne de öbür dünyada gün yüzü göstermesin, o anaların çığlıklarıyla patlasın kulakları. Gençken hep oğlum olsun istemiştim, oğlum olmaması benim acı çekmediğim anlamına gelmiyor. Babamın mezarında sadece özlem var. Şehitlerin mezarlarında özlem-acı-kin-çaresizlik-zamanı geri döndürememenin şaşkınlığı-pişmanlıklar-doyamamak-yetememek-yetirememek-... Baba olma hakkının ellerinden alınması...  Gözlerimin önünde; bayraklara sarılı tabutlar. 
 
Kalabalıklarda ibadeti, gidenlerin ardından kalabalıklarda ağlamayı, bir kaç kişi dışında kahkalarla gülmeyi, kötü düşüşlerde dizlerimdeki kanları, yüreğimdeki acıları göstermeyi hem sevmem hemde beceremem ben. Sonbahar, renklerinin güzelliği dışında hüzün dolduruyor rüzgarlarıyla hayata. Ağlayası geliyor insanın sürekli, bazen ağladıktan sonra unuttuğun bir şarkıda, bazen gazeteyi kaldırsan da asla unutmayacağın fotoğraflara. Bazen  çocuklarına bazen yaşadıklarına bazen de yaşayamadıklarına... 
 
Bu ağlamaklı hallerimde Sonbaharın suçu ne kadar bilmiyorum. Ya da, geçmiş tarihlerden beri bu anlamsız savaş göçlerinin, insanların birbirlerini bu kadar acılarla kırmasının nedenlerini hiç bir zaman anlamadım. Anlamak da istemiyorum. Hem kişisel hemde toplumsal yaptırımlarının asıl suçlusu ve/veya suçluları kim ve ne istiyorlar?  Kuşlar, gökyüzünde birbirlerine çarpmadan uçabiliyor-göç edebiliyorlar. Balıklar, küçücük akvaryumlarda bile birbirlerini devirmeden yüzebiliyorlar da bu insanlar niye parçalıyorlar birbirlerini? Neden birbirlerine çarpa-çarpa yürüyorlar? Hepi topu her insan için ortalama yaşam süresi altmış hadi bilemedin yetmiş yıl değil mi?
 
Hani deney farelerini merdiven şeklinde dairelerin içine koyarlar da, daireyi döndürüp dururlar, zavallılar da hiç farkında olmadan sürekli koşarlar ya hep aynı noktada işte tam da onlara benzetiyorum kendimi. Sonbaharın suçu mu bu? Yaşımın getirdikleri mi? Yaşadıklarımın mı? Bütün çocuklarım adına gelecek endişesi mi bu? Bilmiyorum.  Ağlamak güzeldir/ süzülürken yaşlar gözünden/ Sakın utanma...  En büyük kızım geliyor yanıma hemen, ses tonumdan hoşlanmamış telefonda. Kahve içiyoruz, beni avutuyor güzel-akıllı sözleriyle. Arkasından dualar ediyorum, her kadın-çocuklar adına da "Hiç darda kalma, her işin rast gitsin, ömrünün hayrını gör" diye ama yine usulcacık bir ağlama tutturuyorum. 
 
Toplam blog
: 374
: 869
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

1965 Akçakoca doğumluyum. Evli ve dört kız annesiyim, küçük bir kızın  anneannesiyim. A.Ü. Halkla..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara