- Kategori
- Gündelik Yaşam
Sekse düşkün müsün?
Geçen gün, yani Ağustos’un on beşi, babamın doğum günüydü; rahmetli olması “İyi ki doğdun babacığım!” diyerek, adına pasta kesmemize engel değildi! Zira iyi ki doğmuştu, iyi ki annemin kocası, bizim babamız, torunlarının dedesi olmuştu…
Pastasının mumunu hep birlikte üfledik. Fazla kişi üflediğinde pastanın süslemeleri biraz zarar görüyormuş, bu arada bunu da öğrenmiş olduk!
******
Hah, yeni bir şey daha öğrendim bu arada, paylaşmadan olmaz!
Hani bazen pek sıkılıyoruz, “Offf” diyoruz, bazen pek bunalıyor “Ahhh”, bazen canımız acıyor da “Ayy”; bunların yerine “Af” demek gerekirmiş!
Af Allahım af!
Vallaha bana pek mantıklı geldi, ne için bu sıkıntıları yaşıyorsak, affet bizi Allahım anlamında…
Öğrenir öğrenmez kız kardeşime anlattım, şimdilerde hep birlikte “Af”layıp duruyoruz!
******
Sevineyim mi, üzüleyim mi diye henüz karar veremedim: Son yazımda travmalarınızı yazın, haftanın bir günü köşemi bunlara ayırayım dedim, tıs yok!
Okurlarımın travmaları yokmuş ne güzel diye sevinmeli miyim, yazmaktan mı çekinirler diye üzülmeli miyim, bana mı güvenmezler diye endişelenmeli miyim, bilemedim!
******
Geçen akşam yeğenim anlattı, kaburgalarımın sancısından şöyle yedi mahalleyi çınlatan bir kahkaha atamadım, geleneksel tavuk gıdaklaması türündeki gülmelerim ile yetinmek zorunda kaldım:
Hani, evlenme çağına gelip de, neredeyse zamanı geçecek diye endişelenmeye başlayan ebeveyn, eş, dost, konu-komşu falan olur ya, “Çalışıyor bu kız, nereden bulacak?” diye dertlenip de işi üstlenen işgüzarlar olur ya, hani kız da genelde isteksizce gider bu tür görüşmelere falan, çoğunlukla aracı olan kişiyi kırmamak adına…
Böyle bir görüşme geçmiş bizim yeğenin kız arkadaşının başından.
Kalabalık bir kafede buluşmuşlar, havadan sudan konuşurlarken, çocuk buna doğru eğilip “Seksen üçlü müsün?” demiş.
Kız bir tokat atıp, çantasını alıp gitmiş!
Aracılık yapana bir tantana, “Nasıl birisiyle tanıştırmaya kalkıyorsun sen beni!”, adam resmen sordu: “Sekse düşkün müsün?”
******
Bir benzer tanıştırılma vakası da bir arkadaşımın başından geçmiş: Çocuğun annesi ile kızın annesi baş başa vermişler, şu bizimkilerin arasını bir yapsak demişler.
Zor bela, ısrar üstüne ısrar ile bunları bir kafede buluşturmuşlar.
Muhabbet gitmiyor tabii ki, her iki taraf da isteksiz, gergin…
Vallaha geçmiş zaman, konuya ilk benim arkadaş mı girmiş, yoksa kız mı, anımsayamadım şimdi, “Valla”, demiş, “Evlenmeye falan niyetim yok benim, bakma çok ısrar etti annem diye buraya geldim!”
Hah, demiş karşı taraf, al benden de o kadar!
“Eeee, süper! Hadi bunu kutlayalım!”
Karşılıklı kafaları çekmişler, can ciğer kuzu sarması muhabbet etmişler, yıllar sonra hala da kanka vaziyetindeler…
******
Bu arada, yazıya başlarken attığım tarih bir anda çarptı beni; bir büyük depremin tarihiydi, üzerinden kaç yıl geçmesi önemli değil!
Dün gibi…
İzmir’de en derin uykudan uyandıracak büyüklükte hissedilmişti, hiç unutmam.
Televizyonu açmıştık, birkaç dakika içinde bir şey olmayınca yatmıştık. Sabah işe gittiğimde, kızı İstanbul’da olan bir iş arkadaşımızın neden bu kadar kaygılı olduğunu sorduğumda öğrenmiştim acı gerçeği…
Kızına ulaşmaya çalışıyordu, lakin telefonlar çalışmıyordu!
Onun kızına bir şey olmamıştı, çok şükür, lakin öyle çok insana öyle kötü şeyler olmuştu ki!...
Aklıma kazınan bir ekran görüntüsü, terk etmedi beni bir türlü: On iki- on dört yaşlarında bir genç, yakışıklı… Askeri lojmanlardan çıkartmışlar, sedye ile götürüyorlar… “Tuvaletim var” diyor, öyle edepli bir sesle… “Tuvaletim var…”
Sağ bacağı kalçasından kopmuş, farkında değil!
Altına yapsa yeri…
Oysa o edepli bir şekilde tuvaletini yapmak istiyor!...
Annesi, babası, kardeşleri yaşıyor mu, farkında değil; nasıl olsun, kalçadan sağ bacağı kopmuş!
Yine de tuvaletini yapmak istiyor, zannediyor ki sedyeden bıraksalar, bir koşu işini halledip gelebilecek!..
******
“Çılgın Proje” çılgınlıktır gerçekten diye yazdığımda bana çok kızıyorlar, fay hattı üzerine kurulu bir şehirdeki binaları depreme dayanıklı hale getireceğiz dense, yine de ihaleyi kime verecekler acaba diye işkillenirim, lakin desteklerim.
Fay hattı üzerindeki kente yapay bir kanal açmak, depreme daha fazla ölü ikram etmek demektir diye düşünüyorum!
Yetkili değilim gerçi bu konuda, ne mühendis ne de deprem analizi yapan bir profesörüm; yalnızca mantık örgüsü, çok şükür ki, yerinde olan bir vatandaşım.
“Çılgın” değil de, “Mantıklı” projeler üretilmesini destekleyecek kadar aklı başında olanlardanım…
Bazıları “Ahmak” diyor, vallaha, birisi Twitter’da yazmış, “Ahmak yazarcık” demiş, yine böyle bir konu üstüneydi, sanırım…
Af Allahım af!...
Gözleri kapalı, akılları donmuş, kişilikleri oluşamayıp da bir parti, bir kişi peşinde koşmayı beceri zannedenlere de af allahım, af…