Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Eylül '07

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Selimiye'nin sessizliğindeki seslerin büyüsü

Selimiye'nin sessizliğindeki seslerin büyüsü
 

Saat, sabahın altı buçuğu. Önümde, kıpırtısız bir yüzme havuzundan en ufak bir farkı olmayan muhteşem deniziyle, Selimiye Köyü’nün koyu uzanıyor. Ve ben, iki ayağı suyun içinde olan şezlonga uzanmış ve sadece duyabildiğim sesleri dinliyorum.


Horozlar ötüyor, yıllardır duymadığımı anlıyorum bu sesi. İneklerin sesleri, çok eskilerden tanıdık gelen bir dost gibi yayılıyor yüzüme, ta kulaklarıma varan gülümsememle. Çekirge ve ağustos böcekleri, muhteşem bir yaz günü daha yaşayacağımızı müjdeliyorlar, doyumsuz harmonik melodileri ile. Balıkçı motorlarının patırtılarına önce kızacak gibi oluyorum, muhteşem doğa konserini kesiyorlar diye, oysa öyle güzel müzikal motifler katıyorlar ki ağustos böceklerine. Birbiri ile sevişen iki kumrunun “Yusufçuk” nidalarıyla zenginleşiyor orkestrasyon. Tam o sırada kulaklarıma çalınan koyun-kuzu melemelerine inanamıyor ve ses efektleri dalında Oscar ödülü almış bir virtüözün bana oyun oynadığı hissine kapılıyorum. Tabiat, son darbeyi, o muhteşem Marmaris çam ballarının asıl sahipleri, bal arılarının vızıltılarıyla vuruyor bana. Gelip birisi konsun tenime, herşeye razıyım, bir tek teşekkür edeyim yaşattıkları için, diye bakıyorum ama çiçek olmadığımı anlamaları hiç de uzun sürmüyor.


İşte Selimiye böyle bir yer. Buraya, deniz kıyısında bir köy demek de zor. Resmen, bir göl havası var. Her daim durgun denizinin üzerinde ufuk çizgisini göremiyorsunuz. Muhteşem maviliğin dört bir yanı, çepeçevre, yemyeşil dağ ve tepelerle sarılı.


Suya adımınızı atmanızla birlikte balıklar, etrafınızda dolaşarak size hoş geldiniz diyor. Hemen kıyıdan ahtapot ve kalamar avlanabiliyor. Deniz suyu, abartısız söylüyorum, bardaktaki içme suyu berraklığında ve ılık.


Deniz o kadar durgun ki yaklaşık 500 metre ileriden geçen ufacık bir balıkçı sandalının yarattığı minicik dalgalar, bulunduğunuz kıyıda, sizin ayağınıza kadar geliyor. Denize girmeye, o durgunluğu, o eşsiz dinginliği bozarım diye kulaç atmaya çekiniyorsunuz.


Selimiye, en nihayetinde bir köy, küçük ve tipik bir balıkçı köyü. Aman aman marketleri, restoranları, barları, pubları, banka ya da atm cihazları, sağlık birimleri, şuyu buyu yok. Doğayla başbaşasınız. Herşey tabii, herşey organik yani bir başka deyişle.


Selimiye’de, arzu edenler için, çevredeki ada ve koyları gezip-görmek, masmavi ve yemyeşil güzelliklerin farklı versiyonlarını keşfetmek adına tekne turları da düzenleniyor. Bu turlar kapsamında; her biri farklı özellik ve güzellikteki Kamelya Adası, Dişlice ya da diğer adıyla Aşk Adası, İnbükü ya da diğer adıyla Emel Sayın Koyu, Bencik Limanı, Tavşan Adası, Çökerme ve Günnük Koyları, Amerikalı’nın Evi görülebiliyor.



Not: Bir sonraki gezi-keşif yazımı “<ı>Selimiye Çevresinin Rüya Kareleri” başlığıyla, yukarıda sadece isimlerini verdiğim tekne turu rotasındaki uğrak yerlerine ayıracağım.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..