- Kategori
- Haber
Şeriata hizmet eden laiklik anlayışımız

Eğer Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ciddi ciddi bir şeriat özlemi içinde ise, büyük olasılıkla davetlere eşsiz çağrılmış olmasından ve dengeleri gözetme zorunluluğundan kendi resepsiyonunda eşine yer verememiş olmaktan dolayı en mutlu olan kişi olmuştur.
Çünkü bir şeriatçı için eşinin ortalık yerde görülmemesi ve yüzlerce yabancı erkeğin arasında yer almaması, başında türban takarak salınmasından daha tercih edilir bir şeydir herhalde.
Şeriatın ilk hedefi kadını toplum yaşamından soyutlamak ve onu kafeslere mahkûm etmektir. Bu nedenle Sayın Hayrünisa Gül’ü bürokratik hayatın dışında tutma ve ortalıkta görülmesine engel olma çabasının hangi ideolojiye hizmet ettiği ortada. Ve ne yazık ki, eğer ülkemiz şeriat düzenine bir adım daha yaklaşıyorsa, bunun nedeni ülkemizin çarpık laiklik anlayışının savunucularıdır.
Kanımca, eğer Hayrünisa Gül giyim tarzı ne olursa olsun, devletin başı konumundaki eşinin yanından yer alır ve o makamda kendine has sorumluluklar, misyonlar geliştirebilirse, kadın cinsi adına dışa açık ve toplum adına sorumluluk üstlenen bir rol üretir.
Bu ifademden yanlış bir anlam üretilmesin. Bu işlemin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı makamı adına bir ileri adım olduğunu iddia etmiyorum. Şu ana kadar son derece aktif cumhurbaşkanı eşi örnekleri sergilendi. Ancak Hayrünisa Gül’ün bu noktada özel bir konumu olduğu son derece açık. Çünkü devlet ve onun temsil makamlarında yer alanlar ile geniş tutucu toplum kesimleri arasındaki bağın çok güçlü olmadığı bir gerçek. Eğer bu bağ çok güçlü olsa idi, toplumdaki bayanların büyük kısmı cumhurbaşkanlarının eşini örnek almış olacağından, ülkemizde bir başörtüsü sorunu yaşanmayacaktı. Yani ne yazık ki, 80 yıl boyunca cumhurun bayan kısmı ile başkanlarının eşleri arasında bir paralelik kurulabilmiş değil. Bu paraleliğin kurulabilmesi açısından Hayrünisa Gül son derece avantajlı olduğu kesin ama bu avantajı ne yönde kullanacağı henüz meçhul. Eğer toplumun ürettiği gelenekler ve inancının öğretileri doğrultusunda hareket ederse, onun Çankaya’da bir harem dairesi inşa etmekten başka bir işlevi olmayacaktır ki, zannedersem onun için, bizim için ve ülkemiz için en kötü olasılık budur.
Oysaki Cumhuriyetin yarattığı gelenekler doğrultusunda eşinin yanında yer alan ve toplum önüne çıkmaktan çekinmeyen, kendi adına sosyal ve kültürel sorumluluk alanları belirleyen bir Hayrünisa Gül, bu ülkedeki İslam anlayışının şeriata evirilen bir türü olmadığının ispatı olacaktır. Bu ülkede herhangi bir konuda sorumluluk alan bir kadın örneği, araba sürme hakkı olmayan Suudi Arabistan'lı kadına dönüşmek istenilmediğinin işaretidir.
Ben şu anda, Hayrünisa Gül’ü geri planda kalmaya davet eden inancının öğretileri ile bizim garip laiklik ilkelerimiz arasında önemli bir fark göremiyorum. Neticede ikisi de Hayrünisa’yı toplumun önünde görünmekten alıkoymaya çalışıyor ve onu saha içinden tribüne davet ediyor. Eğer sayın Hayrünisa Gül inancının öğretilerine sadık birisi ise, kamuya ait herhangi bir alanda, eşinin iş ve temsil ortamında bulunmaması, bir erkekle tokalaşmaması, gülmemesi, kahkaha atmaması gerekir.
Basında şu ana kadar Hayrünisa Gül’ün işlevine dair bir izlenim edinmek mümkün olmadı. Kısaca bildiklerimiz karı koca Gül ailesinin henüz Çankaya’da konaklamadıkları, hala dışişlerinin konutunu kullandıkları ve köşkte bir dizi düzenleme çabasından sonra taşınacakları. Yani zannedersem şu sıralar Hayrünisa Gül’ün tek işlevi perde deseni seçmek ve yeni yatak örtüsü takımları beğenmek olmuştur. Elbette müstakbel kayınvalide adayı olmanın sorumluluklarını yerine getirme çabalarını da unutmayalım.
Cumhurbaşkanlığa ait web sitesinde konulan ve “fotoğrafın fon görüntüsü cami midir değil midir?” tartışmalarına yol açmaktan başka bir işe yaramayan değişiklikten hariç, onun Çankaya’daki varlığına dair bir şey hissetmedik. Açıkçası ben, eşi 30 Ağustos resepsiyonunda iken ya da yine eşi tarafından köşkte verilen iki resepsiyon esnasında o nerede idi, ne işle meşguldü ve o sıralar ne düşünüyordu merak ediyorum. Umarım, “fasulyenin neden bir türlü pişmediğini düşünmüyordur?”
Bence, kendisine çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin modern kadını olarak tanımlayan tüm bayanlar ve ülkenin tüm demokratları Hayrünisa Gül’ü kamu sahnesine davet etmeliyiz. Ve orada sergileyebileceği en aktif rolü ondan talep etmeli ve bu talepte ısrarcı olmalıyız. Çünkü bu ülkede esas tehlike bir Cumhurbaşkanı eşinin türban takması değil, eşinin yanında olmayan ve toplumsal yaşamdan kopan bir bayan profili çizmesidir. Ve emin olabilirsiniz ki bu talep, eğer gerçek bir şeriatçı ise en fazla Sayın Abdullah Gül’ü rahatsız edecektir.