- Kategori
- İlişkiler
Sevgili biçarenin, sevgilisine mektubu

Yaşlı arkadaşlarımdan birinin hikayesidir yazacaklarım, bana yazdırdığı bir mektubundan hatırımdan kalanlardır. Yazıp yazmama konusun da uzun süre tereddüt ettim, fakat kendi anlamlarımdan bir şeyleri de içerdiğini bildiğim için yazmaya karar verdim. Arkadaşımın beni anlayacağını biliyorum, çünkü yaşadıklarımız bir birine fazla benzeşiyor.
Başkalarının da okuması, arkadaşım ve benim açımdan bir sorun yaratmayacak; belki ruhumuz biraz daha huzurlu olur ve sevgiyi gösteren yüzümüz daha güleç haller yaşayabilir.
Sevgilime,
seni ilk kez gördüğümde, bir insanın bu kadar sevgi ve şefkatle bakabileceğine, ruhundaki sıcaklığı etrafındakilere 'senin gibi' esirgemeden verebileceğine inanmak bir hayli güç oldu. Fakat gördüklerim doğruydu, sen diğer insanlardan başka gülüyordun, sesindeki neşeyle yaptığın anlatımlar farklı anlamlar kazanıyordu, insan içinde bir şeylerin, ama güzel birşeylerin çoğaldığını anlıyordu. Bu, ilk defa gördüğüm, duyduğum ve yaşadığım duygular karmaşasıydı, neleri hissettirdiğini, yüreğimin nasıl bir karmaşa içine girdiğini anlayamadım, yinede beni mutlu kılan hallerdi o anlar. Senin varlığın, neden beni diğer insanlardan daha çok etki altına aldı, önce bilemedim, bir süre sonra bana göstermiş olduğun sevgiyi, şefkati ve sıcaklığını, gözlerinde gördüğüm ruhunun, buna neden olduğunu anlayabildim. Kendimin farkına varmamı sağlamış, bir özgüvenin içimde doğmasına yardımcı olmuştun, kendine değer vermenin ne demek olduğunu görebilmiştim. Benim de sevilecek taraflarımın var olduğunu, benimde konuşmak ve kendimi anlatmak istediğimi ilk sen anlamıştın; senden başka hiç kimse, o güne kadar, bu düşüncemin ve duygumun oluşmasını sağlayacak sevgiyi bana göstermemişti. İlk sendin; o günden sonra senin gösterdiğin sevginin, şefkatin ve sıcaklığın hep yanım da olsun istedim, bilemediğim bir zorunluluk bunları istememe neden oluyordu ve sadece sen verebiliyordun.
Seni ilk gördüğüm zamanlar kaç yaşımda olduğumu tam olarak hatırlamıyorum, 5 veya 6 hangisi bilmiyorum. Seni görebilmek, yanında bulunabilmek için evden kimsenin haberi olmadan çıkıp sana gelmek istiyordum ve korkuyordum; kimden mi, ailemden, senin eşinden ve onların senin sevgine ve şefkatine duyduğum ihtiyacı bilmelerinden korkuyordum. Buna rağmen mutluluğum bir kaç yıl sürdü, sonra beni senden uzaklara götürdüler, karar verme hakkım yoktu, itiraz etme şansım ise hiç yoktu. Kötüydü, senden habersiz, bilgisiz ve biçare halde olanlara katlanmak, senin sevgin olmadan nefes almak bile zordu. Sizin evinize ilk geldiğim de bana sunmuş olduğun o sıcak mutluluk, benimle konuştuğun sözler, övgülerin ve bana dokunup saçımı okşaman her zaman hayalimdeki varlığını korudu, ama hayaldiler, senin yanında değildim.
Götürdükleri yerde okula başladım ve 5 yıl geçti seni görmeden; şimdi yeni bir okula başlatmışlardı, okumayı pek istemiyordum aslında, ama okula gitmek için başka bir istek beni yönlendiriyordu.
Soğuk bir gündü, aslında diğer günlerde benim için soguk görünüyordu, senin yokluğun başladığından beri hep biraz üşür oldum. O soguk gün de, kendi sınıfımda birden seni gördüm, nasıl olur diye düşündüm, buralara nasıl gelebilmiştin (?) eşin karşı çıkmamışmıydı (?) kiminle gelmiştin (?)
sorulara cevap bulamıyordum. Daha dikkatli baktığımda başka sorular oluştu kafamda; niye benim yaşıtlarım gibi görünüyordun, neden okuyordun (?) çünkü senin okulunu çok önceleri bitirdiğini daha önce anlatmışlardı. Seninle konuşmaya başladığımda sorularımın cevaplarını buldum; söylemiyordun ama, senin yokluğunun bana ne kadar zor geldiğini hissetmiş ve senden başka hiç kimsenin bana yardım etmeyeceğini bildiğinden, kimselere haber vermeden ve bu 'halini' seçerek bana geldiğini anladım.
Kimseye senin burada olduğunu, bana geldiğini söylemedim, bilsinler istemedim, senin varlığını benim bilmem bana yetiyordu. Eskisi gibiydin sevgilerin, şarkıların, neşelerin ve ruhunun aydınlığı aynı güzellikte idi. Senin gelmiş olman her şeyi değiştirmeye başladı, artık hep okulda bulunmak istiyor, derslerimi daha dikkatli dinliyordum. Ailemdeki insanlar, arkadaşlarım, komşularımız hepsi sanki daha sevecen görünmeye başladılar; nedeni sendin ve onların senden hiç haberleri olmayacaktı.
Güzelliklerin, mutlulukların, iyi olan herşeyin sebebi, benim için sensin çünkü senin olmadığın yerde bunların hiç birini bulamadım. Diğer bildiğim insanlar sen yok iken de mutlular, o yüzden senin varlığın yalnızca benim gereksinimim olan bir şey. Birlikte olduğumuzda her olan ne ise güzel görünürdü; sıkıntılarım, kızgınlıklarım, bana yapılan bağırıp-çağırmalar pek üzmezdi beni, sen burada benim yakınımdaydın.
İki yıl, yaşantımda mutlu olarak geçirdiğim ender zamanlardan iki yıl sonra ; okulu bıraktırdılar bana, itiraz ettim kabul etmediler, çalışmam gerektiğini, bundan sonraki hayatımı böyle sürdürmeye mecbur olduğumu söylediler, çünkü babam yoktu artık... Hiç bir zaman söylemedi, belli etmedi fakat babamın beni sevdiğini biliyordum, onu öylece "bildiği kadarı ile" her zaman bende sevdim... Birinizin yokluğuna belki katlanılabilir, ama ikinizin yokluğu ve babamın bir daha hiç "olmayacağını" bilmek inan çok kötü; neden şimdi, neden ben işte bunu hiç öğrenemedim.
Yaşantımın, üşümekten öte donduğunu hissediyordum, 'üç gün oturduğum yerden kalkmadığımı' söylediler daha sonra. Galiba olanlar benim kabul edebileceğimden daha zordu; yinede öyle olmadı, günler geçerken yanında insandan bir şeyler koparıpta götürüyor, bazen insanın acılarını da beraberinde götürmeye razı olabiliyor. Senin ve sahip olduğun bütün güzelliklerin olmadan, onları görmeden, hissetmeden, dokunmadan üç soguk yıl geçti.
Çalıştığım yerlerde üşümüyordum, çünkü senin sevgilerinin, sıcaklığının yokluğu tenimi, aklımı, ruhumu duyarsızlaştırıyordu. Kendi kararlarımı verebilecek yaşa geldiğimi farkedince, eksiklerimi, bilgisizliğimi gördüm ve tekrar okula gitmeye karar verdim. Artık hayatla ilgili kendime ait anlayışlar ve düşünceler oluşturmaya başlamıştım, seni tekrar bulabileceğim, çocukluğumdaki kısıtlamaların olmadığı bir yol bulmalıydım.
Okuldaki günlerimi, kendim için yapmam gerekenlerden fazla diğer insalara ve arkadaşlara vakit ayırarak geçiriyordum. Kendi sıkışmışlığımı pek umursamıyor, üzerinde durmuyordum. Yokluğuna alışmak için uğraş veriyordum. Benim için bir şeyler yapmasını beklediğim, varlığının yanımda olmasını istediğim bir tek sen olduğun halde seni (galiba) unutabilmek için çabaladığımı farkettim.
Yokluğuna katlanabilmek adına başka insanların sıkıntılarına çare olabilmeyi seçmiştim...
Okulun ikinci yılında yeni bir sınıf seçmiştik, bütün öğrenciler ilk kez bir araya geliyorduk. Herkes birbirine bir şeyler anlatıyor ve tanışabilme telaşı içinde idi. Ailelerini, arkadaşlarını, sevgililerini, heyecanlarını, üzüntülerini hatta besledikleri evcil hayvanları anlatanlar bile vardı. Bu karmaşa içerisinde bir ara seni gördüğümü zannettim, yok degildin, sana biraz benzeyen biriydi sadece.
Sonraki günler de, benzerin olan insanla konuştukça ve yakınlaştıkça onun sen olduğuna inanmaya başladım. Aynı senin sevgilerinin ve şefkatlerinin sıcaklığını gördüm, bunları sen den başka kimse bana veremezdi, bunu biliyorum. İşte bu yüzden o sendin. Başlangıçta kendini niçin gizlediğini hiçbir zaman anlayamadım, acaba yokluğunda ki "kendisini unutmak isteğimin" farkınamı vardıda böyle davrandı, diye düşünebildim yalnızca.
Senin yokluğunun benim için ne demek olduğunu bilemezsin, o eziyetleri aklında düşünmeni bile istemem ve sadece beni anlamanı dileyebilirim. İşte o sihirli günler seninle birlikte yine başlamıştı, sevinçler, mutluluklar, yaşamın sıcaklığı tekrar beni sarmaya başladı. Her gün bir öncekinden biraz daha mutlu, varlıklı, huzurlu ve güzeldi. Yaşantımda senin varlığının sürekli bulunması için her istediğini yapabilirdim, yeterki sevgin bana hep gülümsesin.
İkinci yılımızdı ve okul bitiyordu, düşündüklerimi anlattım sana, hiç ses çıkarmadan dinledin, bu anlamsızdı, sevinmemiştin. Konuşmaya başladığında dudaklarından çıkan kelimeleri, biran sonra duyamaz hale geldim, "annem istemiyor" deyişini hatırlıyorum birtek, sonrasını bilmiyorum. Söylediklerin, benim kendimde çok şeyi değiştirmem gerektiğinin farkına varmamı sağladı. Senden hep yoksun kalmaktansa, senin öğrettiğin sevgi ve mutluluğu ben yaratabilmeliydim ve bunları verebileceğim bir sevgilim olmalıydı; ihtiyacım olan senin sevgilerini ve mutluluklarını, benden öğrenip, tekrar bana verebilmeli, yaşamın böylesi bir şeklini uygulamalıydım.
Senden sonrası; kendimde gördüğüm bütün bu güce rağmen, seninle karşılaşmalarımda kazandığım birikim ve dirençlere rağmen, fazlası ile sıkıntılı bir yaşam halinde devam edebildi.
Altı yıl sonra, bana çok benzeyen, kendisine sevgiler verebilecek insanlara fazla rastlayamamış ama kendi gücü ile ayakta durabilmeye niyetli birine rastladım. Daha doğrusu bir süredir tanıyordum, kara verebilmek için kendime zaman bırakmıştım. Dost olduk, arkadaşlığımız ilerledikçe, senin bana öğrettiklerini benimde o'na öğretebileceğimi düşündüm ve bu inanışımla o'na bağlanmaya karar verdim, kendisine açıklayınca kabul etti, sevindi, mutlu oldu.
Galiba sen olmayı becerebilecektim.
Bu isteklerimin gerçekleşmeside kolay olmadı, annem, akrabalarım itiraz etmeye kalktılar.
Düşünebiliyormusun; itiraz ettikleri şey kendilerinin veremedikleri ve veremeyecekleri bir sevginin, elde edilebilmesi için yapılacak uğraşa, itiraz etmeye kalkıyorlar.Kendi kararlarımı sonuna götürene kadar uygulamaya kararlı olduğumu bütün etrafımdakiler kabullenmek zorunda kaldılar. Hayatımı başka bir düzenek içine sokabilmek için verdiğim uğraşta genellikle tek başıma davranmak zorundaydım, isteklerine ve itirazlarına kabul göstermediklerim 'üç maymunu' oynadılar!
Bilgisiz olmak, çaresiz kalmak zor, istemek, ama gerçekten istemek bunlarla başedebilmenin en kolay yolu, isteyince oldu. "Acaba seni yeterince isteyemedim mi !" diye düşündüğüm zamanlarda oldu.
Artık kendi hayatımı ve beni kabullenen insanın yaşantısından oluşan sorumluluk alanlarımı belirlemiştim ve bu yaşanacak olan zamanların olabildiğince mutlu yaşanmasını istiyordum. Benim "insanım" bana bir "hediye" verdi bir zaman sonra ve ben "hediye" nin ve annesinin bana daha çok gereksinimi olduğunun bilincinden kaynaklanan farkındalıklar ile yaşama daha başka tutundum...
"Kaderi tanrı bile değiştiremez"* sözünü yıllar öncesinden duymuştum, doğruluğunu ise "o insan" ve "hediyem" ile birlikte bu zamana kadar yaşadığım günler içinde gördüm. Beni kabul eden insanın neden bana benzediğini, sonraki yaşantımız içinde gelişen olaylar ve travmalar fazlası ile anlamamı, görmemi sağladı. Bu güne kadar çok insanını kaybetti, her biri o na başka yaralar açtı, yardımcı olmak için her bildiğimi yaptığım halde kalıcı zararlarına engel olamadım. Kendisini yaşama bağlayan amlamlı tek şey olarak, bana verdiği "hediye" olan "oğlum" kaldı. Onun için ben de bir anlam taşımıyorum artık, bunu değiştirebilmek için yaptığım, sevgi ve şefkat verme amaçlı
her girişimimi red etti ve etmeye devam ediyor. Yaşadığı bütün kayıpların ve sorunların nedeni ve sorumlusu olarak beni görüyor sanırım. Kavrayamadığım şey ise, yaşantımın bu kadar kontrol edilemez duruma nasıl geldiği!
Anlıyormusun!
Bu güne kadar, senin sevginin ve şefkatinin sıcaklığını elde edebilmek ve bulabilmek için yaptıklarımın tümünün boşuna olduğunu öğrendim; ben, "sen" olamayacağımı, geç olsa da anlayabildim. Sevgine ve aşkına, seni ilk gördüğüm günlerimde olduğu kadar muhtaç olduğumu ve yorulmaya başladığımı düşünüyorum, duyumsuyorum.
Sana bu yazdıklarımı ilk yaşamaya başladığım günlerde, umarsız, çaresiz kaldığım gecelerde çok dualar ettim, gökteki yıldızlardan yardım istedim, "var edene" yalvardım, ama yine de anlattıklarım bu güne kadar yaşandı; bundan sonrasını, senin sevginin bana ne kadar yakın veya uzak olduğunun belirleyeceğine inanıyorum.
Sesimi duyamayacak kadar uzakta olmamanı dileyebiliyorum yalnızca.
Lütfen; yüreğinin sevgisi ile beni duy,
Mutluluk ve huzur seninle olsun.
*(Herakleitos)