Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

AYFER AYTAÇ GAZETECİ YAZAR

http://blog.milliyet.com.tr/ayferaytac

15 Mayıs '22

 
Kategori
Anılar
 

Sevgiyi El Ele Büyütmek

SADAKAT VE VEFA ALLAH RIZASI İÇİN OLDUĞUNDA ANLAMLIDIR
 
ÖTESİ MENFAAT İLİŞKİSİDİR Kİ HAKİKATTE ZERRECE BİR KIYMETİ YOKTUR
 
Bugünden 17 sene öncesine gideceğim biraz; mümkün mü, anılarda yolculuk zihinde mümkün.
 
Belediye Basın Müşavirliğinden emekliliğimden sonra bir ara yöremde yayınlanan  günlük üç gazetede birden yazıyordum. 
 
O günlerde gazete binasının alt katında muayenehanesi bulunan diş hekimi bir hanımla tanıştım. 
 
Binanın girişinde bulunan diş muayenehanesi, kendinden daha tecrübeli tabip olan eşinin üzerineydi.  Kapısının üzerindeki tabelada diş doktoru falan filanca yazıyordu.
 
Tanıştığım hanım hem eşinin yanında deneyim kazanıyordu. Hem de öğrencilik yıllarından kalma psikolojisini düzeltmeye gayret ediyordu.
 
80'li yıllarda Erzurum ilimizde tıp fakültesi öğrencisiyken ismi bazı olaylara karışmış ve sık aralıklarla bir kaç kez gözaltına alınmış, o süreçte işkence görmüş, korkmuş. 
 
İnsanlara güven problemi yaşamış, psikolojik tedavi görmüş. İyileştiğine inanılınca okul arkadaşıyla evlenmiş, barklanmış ama o günlerin travmasıyla hep toplumdan uzak yaşamış.
 
Bu sebeplerden dolayı eşinin yanında çalışandı. Lakin bir kaç hastasından başka bileni tanıyanı yoktu.  Muayenehaneye gelenler onu ilk görüşte oranın temizlikçisi falan sanıyordu.
 
Ben kendisini bir diş ağrım sonrası acilen muayenehaneye girdiğimde gördüm. Önceden hiç görüp, tanımadığımdan, evvelden bildiğim dişçi falan beyin asistanı sandım.
 
Hoş bir hanımdı. Eğitimli olduğu her halinden belliydi. 
 
Lakin çok içine kapanıktı. O benim dişimi onaracağına, ben onun ruhunu onarır gibiydim. İncitmemeye özen göstermeme rağmen ağzından kerpetenle laf alıyordum.
 
Samimi yaklaşımım ve nazik ısrarlarım sonucu gelişen sohbetimiz sonraları, bu hanım benim yazılarımı beğendiğini, kendisinin de yazmak istediğini ama o yeteneğinin olmadığını söyledi.
 
Hevesini kamçılamak için destek oldum, yazmasına yardımcı oldum. Beynindeki birikimleri bu şekil boşaltabilir, belki böylelikle geçmişinden kurtulup, geleceğini şekillendirebilirdi.
 
İdaresi elimde bulunan üç gazeteden birinde onun namına köşe açtım. Günden güne çevreden tanınmasına vesile oldum.
 
Bu hanım şehirde tanınmaya başlayınca, oğlunun okulunda aile birliğine falan davet edildi.
 
Her gün yeni çevrelerde aranan isim olmaya başladı. Eşinden dolayı varlıklı da bir hanımdı.
 
Bir gün ben bu hanıma dedim ki: "Senin maddi imkanların hayli fazla, maneviyatın da çevrenle birlikte değerlendi çok şükür. Gel senin başkanlığında bir dernek kuralım. El ele verelim, beraber büyüttüğümüz sevgiyi şehrin her yerine yayalım. Çabalarımız sonucu sağladığımız  imkanlarından fakirlerde nasiplensin."
 
Zira ben yıllardır arzulamama rağmen gazeteci olarak bunu başaramamıştım. Bir kere ciddi teşebbüs ettim. Maddi olanağım bulunmadığından kimse yönetim kadrosuna bile girmek istemedi. Herkes istiyor ki önce ben para saçayım.
 
Neyse bu hanımın aklı yattı benim fikrime, her gün konuyu zikreder oldu. Para onun için söz konusu değildi. Lakin dernekciliğin nasıl olacağını bilmiyor.
 
O konuda da önayak oldum. Bildiklerimi beynine defalarca anlatarak aktardım. Ne lazımsa hazırlayıp önüne sundum. O kadar çok sevindi ki: "Seni onursal başkan yapacağım" deyip durdu.
 
Fakat dernek meydana çıkınca baktım ki onursal başkan olarak gazete sahiplerinden birini göstermiş, her neyse biz işin görünümünde olmasak da olur.
 
Dernek kuruldu ya onun sevinci şahsıma yetiyor.
 
Derneğin tanıtımı için bir kermes düzenleyelim dedim. O hanım bu fikrime de çok sevindi. Ama diyor ki bunu nasıl yapacağız?
 
Her türlü çabayı göstererek gerekli hazırlıkları yaptım. Kermeste satılması için evimde ne kadar sıfır eşya varsa toplayıp getirdim.
 
İş adamlarının birinden boş dükkanını ücretsiz bir haftalığına tuttum, kendi ellerimle ve bir kaç arkadaşın yardımıyla salonu evimden getirdiğim sıfır ev eşyaları, giyilmemiş kıyafetlerim ve kızımın küçüklüğünden beri avuç dolusu paralarla hazırlattığım el işlemesi çeyizini toparlayıp getirdim. Onlarla bir güzel salonu dayayıp döşedim.
 
Kızım gıkını bile çıkarmadı desem yalan olmaz, sadece "anne inşallah hak edene gider yapılacak yardımlar" dedi.
 
Öyle ya gözünü kırpmadan verdiği güzellikler iyi değerlendirilsin istiyor olmalıydı.
 
Önceden şehrin yöneticileriyle görüşmeler yaparak kermesin açılışına davet ettik, yöneticilerin yanına bizzat gidiyorum ama yanımda o dişçi hanımı da götürüp şehrin ileri gelenleriyle tanıştırıyorum.
 
Ve nihayet beklenen gün geldi. Kermesimiz şehrin valisi, belediye başkanı eşliğinde büyük bir kalabalığın katılımıyla açıldı. 
 
Ben bir kaç fotoğraf çekip ortamdan ayrıldım. 
 
Çünkü orada sadece gazeteci olmak dışında bir vasfımın olmadığını anlamıştım. 
 
Dernek yönetiminde bulunan şık giyimli, süslü hanımlar ön plandaydı ve valiyle başkanla boy boy basına poz veriyorlardı.
 
Ben böyle olsun istememiştim. Ben gösterişten uzak, yardım amaçlı bir hizmet verilmesini arzulamıştım.
 
Beni sevindiren şey bir eşyamın belediye başkanının eşi tarafından satın alınması ve fiyatının ederinden biraz daha pahalı olmasıydı.
 
Bu sevinçle evime gittim. Kıyıda kenarda ne kadar takı, tablo, biblo, kristal, porselen vazo varsa kutulara doldurup yine kermes yararına getirdim bıraktım.
 
Dişçi hanıma dedim ki: "Bak ben bunları filan zamanda falan yerden hayli pahalıya aldım. Şimdi benzerleri bile bulunmuyor. Bu bakımdan zenginler daha fazla para vererek alırlar.  Emin ol bunların geliriyle bir ailenin kışlık yiyecek, yakacak giderini karşılarız."
 
Mutlu bir yüz ifadesiyle, "tamam" dedi. Sevincini gülümseyerek belli ediyordu. Zira o her zaman gülümseyen biri değildi. Samimiyetine inandım. Yanaklarımızı öpüştürür gibi yaparak tokuşturduk. Aramızda anlaşınca takıları ve tabloları teslim aldı.
 
Döndüm geldim evime. İki saat sonra aradı.
 
" Senin dediğin fiyattan satış olmuyor tatlım" dedi. 
 
Kadına belki beş yüz tane birbirinden değerli değişik eşya, tablo, takı, sıfır kıyafetler bırakmışım. O "olmuyor" diyor. Elim mahkum "tamam" dedim.
 
Bir saat sonra tekrar aradı.
 
" Tam karşıma bir kadın geldi. Senin ipek gecelik takımına 20 lira veriyor. yağmurluğuna da 3 lira verdi. Verdim gitti. Diğerlerine de 5 lira yazıyorum"
 
Kadın niyeti bozmuş. 
 
" Kaç giysim var önünde? " diye sordum. 
 
" Fiyat inince yirmi kadar kaldı" dedi.
 
"Yahu kermese gelenler paralı kişiler değil mi?"
 
"Öyle ama pahalı alacak olan mağazadan alır bizden niye alsınlar" dedi.
 
" Tamam" dedim. "Ver on liradan ne varsa satın alsınlar."
 
Velhasıl benim onca yıl maaşımdan para ayırıp pahalıya aldığım dilberim eşyalarım, uğruna bir artı bir ev alabileceğim kızımın çeyizleri yok pahasına kapış kapış gitti.
 
 Kermese hibe ettiğim takılar, biblolar, gümüş şamdanlar, kristal vazolarım da vardı onlara ne mi oldu?
 
Bu dişçi hanım aradı. 
 
" Onların hepsi elimde kalıyo tatlım. Beş liraya bile satılmıyo. Ben dört liraya verecem. Bazılarına iki buçuk lira yazıcam."
 
Dilim suskun, zoraki konuşturdum " tamam" dedim. Niyetimi bozup, geri alamazdım. Allah rızası kazanmayı umduğum bir gayretten geri dönemezdim.
 
Aradan bir kaç gün geçti. Bu beni gene aradı. Bir sürü bahaneler sıralayarak " her birine iki lira yazıyorum" dedi.
 
Kadına neredeyse bir ev dolusu eşya getirmişim. Dolap dolusu kıyafetlerimi sermişim umurunda değil.
 
Yahu biz o kermesi fakire fukaraya faydası olsun diye açmışız, perdenin arkasında her şeyiyle ben ilgilenmişim. 
 
Lakin sahnede o var, süsüyle püsüyle parlayıp duruyor. Gelenin gidenin ilgi odağı kendisi. Eşyaların satışı, fakire fukaraya yardım umurunda değil,  
 
Nihayet olanı biteni yakından görmeye gittim. 
 
Kadın bana demesin mi, "bu kermesten hiç para kazanamadık, biz yönetimle balo düzenleyeceğiz."
 
Velhasıl benim eşyalarımda emeğimde çarçur edildiğiyle kaldı. Sonra ne mi oldu?
 
Bu hanım dernek başkanı olarak memleketimde öyle bir ilgi âlâka gördü ki, 
 
 
gün geldi öncesinde yerinin nerede olduğunu bile bilmediği şehrimin belediyesine meclis üyesi bile oldu. Daha öncesinde belediye nedir, inanın onu dahi bilmiyordu.
 
Tereyağından kıl çeker gibi bir kolaylıkla belediyenin meclis çatısı altına kuruluverdi. Hem de partililerin yoğun ısrarlarıyla.
 
Kadına dediler ki:
 
"Sen dernek üyelerine ve dernekten yardım talebinde bulunanlara bizim partiye oy verdir, biz seni meclise taşıyalım. Mecliste yapacağın tek şey parmak kaldırıp, indirmek o kadar."
 
Bu hanım gazı alınca, dernek evine yardım istemeye gelen her yoksula "Sen şu partiye oyunu verirsen yardımı ancak öyle alırsın" diyerek, ellerinden imza, dillerinden yemin aldı.
 
Böylece beni tanımadan önce yıllardır yaşadığı ve yabancısı olduğu memleketimde benden ziyadesiyle tanınmış oldu. Bunun tadını da hakkıyla çıkarmasını bildi. Bana olan sadakati ve vefası menfaat icabı olmalıydı ki, zaman i,çinde yeni nesil gazetecilerle dostluk kurdu. Bana "işlerim yoğun tatlım" bahanesi buldu. Yanisi, dostluğumuz birden başladığı gibi, birden ortadan yok oldu.
 
Ayfer AYTAÇ
ayferaytac.com
 
Toplam blog
: 622
: 205
Kayıt tarihi
: 08.12.14
 
 

Gazeteci-yazar ..