- Kategori
- Gündelik Yaşam
Sevimli Yurdumun Şirin İnsanları

Dün sabah kahvaltısında öyle bir sohbete kulak misafiri oldum ki inanın hâlâ şaşkınlığımı üzerimden atabilmiş değilim.
İnsan nelerle övünür?
- Ülkesiyle,
- Anne-babasıyla,
- Eşinin, çocuklarının başarılarıyla,
- İyi yemek yapmakla,
- İyi bir çalışan olmakla,
- İyi şoför olmakla,
- Futbol takımıyla,
Liste böyle uzayıp gider.
Beni ise son günlerde, dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi olmamız ve THY'nın Avrupa'nın en iyi hava yolu seçilmesi gururlandırıyor, ülkemle övünüyorum. Tabii ki sinirlerimi hoplatan onlarca şey de var; ama bugünkü konumuz: Övünçlerimiz.
Yan masamızda 25-30 yaşlarında dört kadın kakara kikiri kahvaltı ediyorlardı. Aşırı sesten rahatsız olurum. Öğlen saatlerine kadar ancak 5-10 cümle kurabilen ben insanların sabahın köründe aralıksız konuşacak arzuyu, enerjiyi nereden bulduklarını da hep merak ederim. Neyse, bahçede sakin bir köşe bulamayınca, gölgede kalan tek masaya yani kıkırdak hatunların yanına oturmak zorunda kaldık. Tabii ki çocukları masanın başına oturtup ben uzak köşeye kaçtım; ama o hatunsal sohbetin masamıza konuk olmasına mani olmak ne mümkündü!
"Şekerim, süslendim gittim. Memur bana şöyle bir baktı, siz aynı Avrupalı gibisiniz ifadesi vardı bakışlarında. Tam 6 aylık vize vermişler. Hem de çok girişli Şengen!"
"Ben de geçen yaz Floransa'ya gitmek için 3 günlük bir tura katılmıştım. Herkese 3 günlük vize verirken, bana 1 haftalık vize vermişlerdi. Sarışınım diye herhalde!"
"Sizinki de bir şey mi ayol, benim vizem 1 yıllık. Hem de Almanya'dan. Vizelerin hası yani. İtalya'dan, Mitalya'dan babam da alır!"
"Ben vize evraklarımın arasına arabamın ruhsatını koymadım, siz vermeseniz de olur dediler. Kesin, amcamın oğlunun Londra'da yaşadığını biliyorlardır!"
"Siz de Şengen'i vizeden mi sayıyorsunuz! Benim Amerikan vizem var ve sizi ülkemizde görmekten mutluluk duyacağız deyip, 10 yıllık vize verdiler!"
"Ben aracı şirketten değil, direkt konsolosluktan aldım vizemi. Öylesi daha makbûlmuş!"
Bu arada, bizim onlara kaçamak bakışlar attığımızı ve kulak misafiri olduğumuzu fark etti bir tanesi ve konuşurken bize de bakmaya başladı. Acaba biz de duyuyor muyduk her söylenileni. Arkadaşının bize baktığını gören karşısındaki de konuşmasına her es verdiğinde bizim masaya dönüyordu. Ben de bir iki kere tebessümümü destekleyecek şekilde başımı hafifçe aşağı-yukarı sallayarak Şengen ve Amerikan vizesi başarılarını takdir ettiğimi hissettirdim. Ülkeler arası vize rejimleri tulum peyniriyle vişne reçeli arasında yer bulmaya çalışıyordu!
Sohbetin ne zaman dip boyasına, Brezilya fönüne, göğüs estetiğine ve işe yeni giren yakışıklıya geleceğini merak ediyordum. Ama kendilerinden geçmişlerdi ve vizeden uçağa binişe, inişten pasaport polisinin onları nasıl sıcak karşıladığına, alışveriş yaparken onları Avrupalı sandıklarına ve Türk olduklarına inan(a)madıklarına kadar her şeyi konuştular.
Baygınlık geçirmek üzereydim ve çocuklar beni sakinleştirmek için kelaynak kuşlarının göç takvimini anlatmaya başlamışlardı bile!
"Kanuni olsam, bunların hepsini birer paşaya yamar; Yemen'e, Mısır'a sürerdim. Vize almaları da gerekmezdi. Hadi kalkın çocuklar, bari biz de gidip Zimbabwe Konsolosluğu'ndan vize alalım!"
Toparlandık. Komşularımız da bitmeyen sohbetin locadaki dinleyicileri olarak bizleri tebessümlerle uğurlamaya hazırlanıyordu. Baktım ki gözlerimiz hâlâ temasta, yanlarında durdum.
"Afiyet olsun, anlattıklarınıza tatlı bir kıskançlıkla kulak misafiri oldum. Ben de çok seyahat ediyorum; ama sizin şu konsolosluk maceralarınızı, vize heyecanlarınızı ben hiç yaşamadım. Benim bir de xx pasaportum var da!! İyi günler."
Benim ekip koptu :)