- Kategori
- Futbol
Sinan Engin; Beşiktaş'da yanlış bir adam

Yıldırım Demirören nihayet, başkanlığa geldiğinden beri hayalini kurduğu adımı attı ve Sinan Engin'i menajer olarak göreve başlattı. Diğer bir ifade ile "eski ekip görev başında"
2002-2003 sezonunda, Beşiktaş'ın 100. kuruluş yılında futbol şubesi başkanı ve menajer olarak görev alan ikili, bu sefer başkan ve menajer sıfatları ile yanyana çalışacaklar. Arada bir futbol şube sorumlusu olmayacağı için yine başbaşa görev yapmanın mutluluğuna kavuşmuş olacaklar.
Sinan Engin'in Beşiktaş'taki görevinden ayrılış nedenleri halen ortadan kalkmamışta olsa, Demirören için bu gerekçenin son derece önemsiz olduğu bu şekilde açığa çıkmakta.
Bilindiği üzere, Alaattin Çakıcı'nın son yakalanmasından önce, yurtdışına çıkmak için Beşiktaş Kulübüne bağlı seyahat firmasından sahte pasaport temin ettiği ortaya çıkmış ve bu işlem için de Sinan Engin'in aracılık ettiği öne sürülmüştü. Mahkemenin henüz sonuçlanıp sonuçlanmadığını açıkcası bilemiyorum ancak Engin mahkeme esnasında alınan ifadesinde, Çakıcı'nın mahalleden abisi olduğunu dile getirmişti. Elbette, emniyet tarafından ortaya çıkarılan, Alaattin Çakıcı ile Sinan Engin arasında yapılan ve aşırı samimiyeti gözler önüne seren telefon görüşmelerinden sonra, Sinan Engin'in bu samimiyete bir meşruluk kazandırması gerekirdi ve aynı mahallede büyümüş olmakta oldukça geçerli bir gerekçe idi.
Sinan Engin'in bu tarz ilişkiler yumağından sıyrıldığını gösteren herhangi bir belirti yokken ve başka bir kurumda lekesiz bir görev icra edip, gerek mesleki bir başarı gerekse de etik bir düzey kazandığını ispat etmeden yeniden Beşiktaş'ta göreve gelmesi son derece üzücü bir gelişmedir.
Sinan Engin'in, görevden ayrılmasında ve yeniden göreve dönüşünün zorlaşmasında etkin olan, gayrıyasal ilişki ağları içerisinde yer alma şüphesini bir yana bıraksak bile, onun futbol felsefesinin ve futbol zekasının, Beşiktaş Kulübünde görev alması için yeterli olmadığını düşünenlerdenim.
Onun, futbolu emek verilen, istikrar sağlamaya çalışılan, takım halinde hareket edilmesi gereken, fizik, kuvvet ve beceri üçgeninde gelişen ve kendine dair ahlaka sahip olan bir spor faaliyeti olarak algıladığına dair bir izlenim edinmiş değilim.
Benim görebildiğim kadarı ile, Sinan Engin'in futbolu daha çok, hakemleri etki altına alan, rakip takımı saha dışında sindirmeye çalışan, diğer büyük takım oyuncularını, yöneticilerini ve taraftarlarını iğnelemeyi rekabet zanneden, takımı motive etmeyi en önemli hazırlık aşaması olarak değerlendiren, topun piyonların eşliğinde, yıldız futbolcularla oynanan bir oyun olarak değerlendirdiği yönündeydi.
Sinan Engin'in futbolculuğunda da benzer bir futbol felsefesine sahip olduğunu söylersem çokta haksızlık etmiş olmam. Gordon Milne döneminde antremanlara en az katılan, bir futbolcunun sahip olması gereken disiplinli bir yaşam tarzı kuramayan, gece yaşamını yeşil sahalara yeğ tutan, yeşil sahalarda ise topla oynamaktan çok rakip oyuncularla iştigal olan birisiydi.
Fiziği futbolcudan çok bir güreşçiyi andıran Engin, saha içinde de kuvvete dayalı bir futbol sergilerdi. Güçlü bünyesini rakibi ekarte etmekten çok ezmek için kullanırdı. Tekniğinin çok kötü olduğunu söylemek mümkün değildi ama gerek yeterli yüklemeleri yapıp esnekliğe kavuşamaması, gerekse de gittikçe göbeklenen yapısı ile tekniğini hiçbir zaman yeterli oranda sergileyemedi.
Gordon Milne'nin kadrosunda hiçbir zaman istikrarlı bir şekilde yer alamadı veya Gordon Milne hiçbir zaman onu kendi isteği ile sahaya sürmedi. Ardından Ankaragücü'ne giden ve Seda Sayan'la evlenen Engin için, saha içinde önemli bir başarı sergileyemezken, özellikle magazin basını ve tartışma üretme meraklısı spor basını için her zaman oldukça zengin bir malzeme oldu. Komplo teorilerine dayanan futbol yorumları, kabadayı söylemleri ve kahve kültürüne yakın ifade tarzları ile toplumda ilgi uyandırdığına kuşku yok.
Temelden futbolculuk mantelitesi bu kadar eksik olan birisinin, Beşiktaş Kulübünde, futbol biriminde etkin görev alması, açıkcası benim gibi Beşiktaş'ı, ona yükledikleri spor etiği çerçevesinde değerlendiren taraftarları için oldukça şevk kırıcı bir girişim.
Ben Beşiktaş'ın başarılarının futbolun temel girdileri ile sağlanmasını tercih ederim ve Ertuğrul Sağlam'ın bu anlamda doğru bir adım olduğunu düşündüm. Ancak Demirören'in, futbolda başarı elde etmek için saha içi faaliyetlerin teferrruat olduğunu düşündüğü bir kez daha ortaya çıktı. Sinan Engin'in hala "formda" olduğunu gösteren bir sezondan sonra elde edilecek bir başarının beni ne kadar mutlu edeceğinden emin değilim.
2002-2003 sezonunda, Beşiktaş'ın 100. kuruluş yılında futbol şubesi başkanı ve menajer olarak görev alan ikili, bu sefer başkan ve menajer sıfatları ile yanyana çalışacaklar. Arada bir futbol şube sorumlusu olmayacağı için yine başbaşa görev yapmanın mutluluğuna kavuşmuş olacaklar.
Sinan Engin'in Beşiktaş'taki görevinden ayrılış nedenleri halen ortadan kalkmamışta olsa, Demirören için bu gerekçenin son derece önemsiz olduğu bu şekilde açığa çıkmakta.
Bilindiği üzere, Alaattin Çakıcı'nın son yakalanmasından önce, yurtdışına çıkmak için Beşiktaş Kulübüne bağlı seyahat firmasından sahte pasaport temin ettiği ortaya çıkmış ve bu işlem için de Sinan Engin'in aracılık ettiği öne sürülmüştü. Mahkemenin henüz sonuçlanıp sonuçlanmadığını açıkcası bilemiyorum ancak Engin mahkeme esnasında alınan ifadesinde, Çakıcı'nın mahalleden abisi olduğunu dile getirmişti. Elbette, emniyet tarafından ortaya çıkarılan, Alaattin Çakıcı ile Sinan Engin arasında yapılan ve aşırı samimiyeti gözler önüne seren telefon görüşmelerinden sonra, Sinan Engin'in bu samimiyete bir meşruluk kazandırması gerekirdi ve aynı mahallede büyümüş olmakta oldukça geçerli bir gerekçe idi.
Sinan Engin'in bu tarz ilişkiler yumağından sıyrıldığını gösteren herhangi bir belirti yokken ve başka bir kurumda lekesiz bir görev icra edip, gerek mesleki bir başarı gerekse de etik bir düzey kazandığını ispat etmeden yeniden Beşiktaş'ta göreve gelmesi son derece üzücü bir gelişmedir.
Sinan Engin'in, görevden ayrılmasında ve yeniden göreve dönüşünün zorlaşmasında etkin olan, gayrıyasal ilişki ağları içerisinde yer alma şüphesini bir yana bıraksak bile, onun futbol felsefesinin ve futbol zekasının, Beşiktaş Kulübünde görev alması için yeterli olmadığını düşünenlerdenim.
Onun, futbolu emek verilen, istikrar sağlamaya çalışılan, takım halinde hareket edilmesi gereken, fizik, kuvvet ve beceri üçgeninde gelişen ve kendine dair ahlaka sahip olan bir spor faaliyeti olarak algıladığına dair bir izlenim edinmiş değilim.
Benim görebildiğim kadarı ile, Sinan Engin'in futbolu daha çok, hakemleri etki altına alan, rakip takımı saha dışında sindirmeye çalışan, diğer büyük takım oyuncularını, yöneticilerini ve taraftarlarını iğnelemeyi rekabet zanneden, takımı motive etmeyi en önemli hazırlık aşaması olarak değerlendiren, topun piyonların eşliğinde, yıldız futbolcularla oynanan bir oyun olarak değerlendirdiği yönündeydi.
Sinan Engin'in futbolculuğunda da benzer bir futbol felsefesine sahip olduğunu söylersem çokta haksızlık etmiş olmam. Gordon Milne döneminde antremanlara en az katılan, bir futbolcunun sahip olması gereken disiplinli bir yaşam tarzı kuramayan, gece yaşamını yeşil sahalara yeğ tutan, yeşil sahalarda ise topla oynamaktan çok rakip oyuncularla iştigal olan birisiydi.
Fiziği futbolcudan çok bir güreşçiyi andıran Engin, saha içinde de kuvvete dayalı bir futbol sergilerdi. Güçlü bünyesini rakibi ekarte etmekten çok ezmek için kullanırdı. Tekniğinin çok kötü olduğunu söylemek mümkün değildi ama gerek yeterli yüklemeleri yapıp esnekliğe kavuşamaması, gerekse de gittikçe göbeklenen yapısı ile tekniğini hiçbir zaman yeterli oranda sergileyemedi.
Gordon Milne'nin kadrosunda hiçbir zaman istikrarlı bir şekilde yer alamadı veya Gordon Milne hiçbir zaman onu kendi isteği ile sahaya sürmedi. Ardından Ankaragücü'ne giden ve Seda Sayan'la evlenen Engin için, saha içinde önemli bir başarı sergileyemezken, özellikle magazin basını ve tartışma üretme meraklısı spor basını için her zaman oldukça zengin bir malzeme oldu. Komplo teorilerine dayanan futbol yorumları, kabadayı söylemleri ve kahve kültürüne yakın ifade tarzları ile toplumda ilgi uyandırdığına kuşku yok.
Temelden futbolculuk mantelitesi bu kadar eksik olan birisinin, Beşiktaş Kulübünde, futbol biriminde etkin görev alması, açıkcası benim gibi Beşiktaş'ı, ona yükledikleri spor etiği çerçevesinde değerlendiren taraftarları için oldukça şevk kırıcı bir girişim.
Ben Beşiktaş'ın başarılarının futbolun temel girdileri ile sağlanmasını tercih ederim ve Ertuğrul Sağlam'ın bu anlamda doğru bir adım olduğunu düşündüm. Ancak Demirören'in, futbolda başarı elde etmek için saha içi faaliyetlerin teferrruat olduğunu düşündüğü bir kez daha ortaya çıktı. Sinan Engin'in hala "formda" olduğunu gösteren bir sezondan sonra elde edilecek bir başarının beni ne kadar mutlu edeceğinden emin değilim.