- Kategori
- Tarih
Siyasi tansiyon (olaylar ve insanlar)

50’li yıllarda siyasi tansiyon
1946’daki garip seçimden sonra Demokrat Parti (Demirkırat) 1950’de ekseriyet-i azime (büyük çoğunluk) ile iktidara geldikten sonra şaşkına dönen o güne kadar (valisinden tahsildar memuruna) devleti ele geçirmiş “zihniyet”te büyük bir “hazımsızlık” başlar. (O hazımsızlık hala sürüyor galiba.) DP’nin sessiz çoğunluğuna karşılık <ı>(tepkisini sadece sandıkta gösteren kasketli köylüler, çarşaflı analar…) sokaklar, üniversiteler, kışla hâlâ “mâlum zihniyet”in etkisi altındadır.
Daha 1954’te Uçarsavar Okulu’nun Gazinosu’nda sucuklu yumurta yiyip rakı içenler (Dündar Seyhan, Orhan Kabibay) ülkeyi kurtarmak adına planlar yaparlar. Sonrası mâlum muhalefet hırçınlaştıkça rahmetli Menderes de hırçınlaşmıştır. <ı>[Yassıada’da yargılanırken (İstikl<ı>â<ı>l Savaşı’nın Galip Hoca’sı Bayar’ın dik başlılığına karşılık) ne kadar munis, ne kadar aşırı kibardır. Oysa Bayar 146/1 idam kararı yüzüne okunduğunda kulaklığını atar ve mahkeme salonunu terk eder.]
[Dipnot-1: 4 sene önce ölen (12 Mart 2006) zamanın pos bıyıklı İmralı Cezaevi Müdürü Ahmet Acarol rahmetli Menderes’le ilgili hatırasını şöyle anlatır:
-Odasına girmiştim, ayağa kalktı. Oturun, lütfen dedim.
-Ne mümkün efendim siz ayakta iken benim oturmam.
-Aşırı kibarlıktı bence. ]
İnönü’nün 50’li yılların sonunda demokrasiden anladığının beyanıdır
Fazla söze ne hacet İnönü’nün 50’lili yılların sonunda rahmetli Adnan Menderes’e yönelik söylediği sözler meclis zabıtlarındadır: <ı>“<ı>Şartlar tamamlandığında ihtilâl meşru bir haktır. O zaman sizi ben bile kurtaramam."
70’li yıllarda siyasi tansiyon
Bana bugünkü siyasi tansiyon resmi 70’li yıllarda siyasette söz sahibi olan Ecevit’le Demirel portrelerini hatırlatıyor. Özellikle Demirel “halk ağzı”na yaslanarak dillendirdiği ifadeleri <ı>(sözlerinin topluma hiçbir faydası olmasa da) ile ne kadar usta bir polemikçi ve demogogdu. İlginç benzetmeler buluyor, <ı>(Başbakan yerine Ecevit’e, “hükümetin başı diyordu. meselâ) popülist tavrıyla kendisine oy veren geniş taşra insanının tercümanı oluyor ve onların ruhunu okşuyordu.
Bununla her iki liderin uzlaşmaz tutumu, Erbakan’ın bir türlü altı kızarmayan kadayıfı, Türkeş’in gençlerinin yaşama alanlarını daraltan silahlı sosyalist grupların karşısına çıkıp giderek devletin güvenlik güçleri yerine kendilerini koyması, hâlâ aydınlanmamış Amerikan orijinli (Bizim çocuklar meselesi) karanlık birçok tezgâhın tertip edilmesi sonucu Türkiye 12 Eylül 1980’de tanka çarptı.
Hem ne çarpma! Onlarca insanın incecik boynu yağlı ilmiklere takıldı, yüzlerce insan işkencehânelerde nefessiz kaldı, binlercesi de mağdur oldu. Demirel o yıllara ait tek doğru sözü belki de şudur: <ı>“11 Eylül 1980’de akan kan 12 Eylül 1980’de nasıl durdu/durduruldu.”
Çirkin benzetmeler
Kimin başlattığından çok ortaya çıkan “resim” önemli galiba. Epeyce bir süredir özellikle iktidar ve ana muhalefet liderleri arasında ortamı gerici bir “dil” hâkim. Doğrusunu söylemek gerekirse bunun ne topluma, ne normalleşmeye, ne de demokrasinin gelişmesine faydası var. Bir “ağız dalaşı”dır, bir “horoz dövüşü”dür almış başını gidiyor.
“Sivil dikta” seslendirmesi
Öncesinde seslendirilen cümleler hepimizin mâlumu: “<ı>Bu iktidar meşruiyetini kaybetmiştir.” “AKP, laikliğe karşıtlığın odağı olduğu tescil edilmiş bir partidir.” derken ne olduysa <ı>(İnanın sandığa giden/gidecek kimsenin umrunda değil bu yakıştırmalar.) “goartnoz” (kıkırdak erimesi) hastalığına tutulan ana muhalefetin lideri, Erdoğan için “Hitler” benzetmesi yapınca Erdoğan da ana muhalefet liderini İnönü (<ı>Ki çok malzeme çıkar İnönü’den ve partisinin bugünkü temsilcileri asla savunamaz İnönü’yü. Ellerinde kalır çünkü.) ile vurdu.
Eee normaldir sen birilerini Weimar Cumhuriyeti’nin (Weimarer Republik) imkânlarından faydalanarak iktidarı ele geçiren ve kasaplık yapan Adolf Hitler’e benzetirsen birileri de çıkar <ı>(Ki ben olsam daha vurucu cümleler kullanırdım bıyık benzetmesi dışında) senin partinin ikinci liderine dil uzatır. Tıpkı iktidar liderinin, seçim meydanlarında senin ikinci liderinin icat ettiği ekmek karnelerini şehir şehir gezdirdiği gibi… <ı>(Bu durumda ne gariptir ki yazı uçmuş söz kalmıştır ve bütün olanlar söz söz gelecek nesillere ulaştırılmıştır. Çünkü bu memlekette 30 doğumlular hâlâ<ı> yaşamaktadır.)
[Dipnot-1:
2. Dünya Savaşı’nın ilk günlerinde kasap Hitler’in nispi zaferleri sırasında İnönü’nün tavrını da okumak lâzım o günün Cumhuriyet gazetesinde. “Turancı” addedilen önce sırtları sıvazlanan Hitler’in kaybetmeye başlamasıyla tabutluklara tıkılan “Türkçüler’i unutmamakta okumakta da fayda var ]
Son söz: Hırçınlık ve hazımsızlıkla siyasi tansiyonun yükseltmenin ne topluma ne de demokrasinin sağlıklı işlemesine faydası var. Hatta diyebiliriz ki iş/aş derdindeki geniş kitleler bu tablodan rahatsızdır. Suimisal emsal olamaz, <ı>(kötü örnek örnek olmaz.) sözünden hareketle siyasiler birbirlerinin açıklarını bularak birbirlerini eleştirmek yerine somut projeler üretmeli ve bunları anlatmalı topluma. Tutun ki iktidar yanlış üstüne yanlış yapıyor. Eyvallah. Senin çözümün ne onu söyle. Yarın iktidar sen olursan ne yapacaksın onu anlat.
Bitireyim bugünlük: <ı>Sandık gelir ve bütün dertler biter inşallah!