- Kategori
- Aşk - Evlilik
Siz "Aşkı" gerçekten biliyor musunuz?

"Ben aşkı bilmem ki" diye söylemiştim. Söylemesine söyledim de fakat bu "aşk" kelimesine çok rastlıyorum. Bu bende düşünce dünyamı bulanıklaştıran etki yaratmaya başladı. Hemen çocukluğumuzda duyduğum veya okuduğumuz aşk hikayelerinin neden yaşanmış olabileceğini çözümlemeye koyuldum.
Neden asırlar önce yaşanmış sevda hikayeleri böyle dilden dile sürüp gider. Oysa şimdi herkes bunu yaşadığını söylüyor. Bir defa da değil, çok kez. Gönül uyanması, biyolojisini manyetik atmosferde hissetmesi şimdi uzun da sürmüyor. Yıllar sürdüğünü pek düşünmüyoruz, günlük, gecelik, ayaküstü, bazan kısa tesadüf karşılaşmalar da ki cinsel uyarılmalara bile aşk'ın edebiyatları düzülmeye çalışılıyor. Oysa aşk söylemleri naiftir, içtendir.
Bir bilen olsa da bu anlaşılmazları analiz etse diye düşünürken dalmış gitmişim. Uyanık olan anlatıyordu, bende bu arada söze arasıra katılıyorum işte bak deminki konuda ne diyor; aşk'ta söylemler yürekten, ruhtan kaynaklanır.Önüne duramazsın, doğaçlama coşkun çıkar. Tsunami veya patlamış baraj seli gibidir, gür ve hızlı ama yanardağ lavı kadar yakıcıdır. Fakat geçtiği yerlerde sonsuzluğa uzanan çiçek yaylaları oluşur. Tabi arkada kalanlara. Aşık mı! O Maşuk'unda kaybolmuştur. Bütün alemlere serpilmiş ama bir yerdedir.
Aşk da kırılma yok, sevda endişe etmez, şüpheye düşmez. Karşılıksız feda olmak vardır, ve beklenti akla gelmez. Zaten birlikte hayatı yakalayamaz aşk. Aşk o nedenle aşk olur dünyevi anlamda. O nedenle aşk ancak mana olarak yaşar. Maneviyatın odağına yolculuk yapar.
İçime dönüp uzaya doğru yükselen sesi işitiyorum; Sevgi, mutluluk, hoşlanmak, cinsel cazibeye kapılarak bedensel uyumla yaşanılan veya bu duruma ramak kalan yaşam özlemleri, normal yaşam içindeki davranışlardır. Bütün canlılarda sevişir hele bir doğaya bak! yılanlar bile sevişerek çiftleşir. Diğerlerini siz gözlemleyin.
Aşk öylemi ! Yanmaktır, içine çökmek değil savrulmaktır. Yada kendi iç benliğinden öze doğru kaybolmaktır. Kavuşamamak, hasret kalmaktır, özlemdir ama gece gündüz birlikte olmaktır; Sevda, Aşk ile segilimizle. O'nu zikretmektir biteviye, fakat ulaşamamaktır.
Çevremden izlenimlerim de böyle olduğunu hissetmiyorum sanki. Aşk bazan cinsel cazibe ve çekicilikle uyanan beden dilinin tavırlarımıza yansımasıdır. Bu duygu alevi aslında biyolojik kaynaklı üremenin teşviki için canlılara ihsan edilen doğal davranış biçiminin duygusallaşmasıdır. Organizmanın uyumlu çekiciliği, vücut manyetik varlığının uyarısı ile biyolojimizin cinsel hormonlar aktivitesi gereği karşı cins bizi çekim alanında algılar bunu sevgi yumağı haliyle, psikolojik dünyamızı sarmalatırız. Bu organizmamızın biyolojik yapısı gereği, kimyasal-biyolojik yapısının cinsel duyuya varan uyarısıdır. Fakat bazısı sadece cinsel arzu ve istekten kaynaklanır, bu ilgilenmeler bazan biyolojik uyumdan değil;cilvenin çağrısına, uyarısına cevaptır. Bunlar insanın üreme güdüsünden kaynaklanan geçici uyarılmalardır.
Aşk "aş'kın" olması zordur, bir yerlerde kırılıverir. Mutlu evlilikler olabilir ama onlar artık aşkın satatüko takozuna takılmışlardır. Aşık olursunuz, kendinizi açarsınız baklentisiz herşeyi vermeye veya aşkınız'ın isteyebileceklerini istemeden. Böyle aşk'ın Aşkın olması yaşama geçmesi mümkün değildir. Birlikte yaşam oluşsa da ancak mutlu olabilen bir evliliktir. Ama kırılmalar yen içinde kalır. Fakat aşk olmaktan çıkmiştır. İki tarafta itirazsız verme veya alma yada kabullenme durumunda kalamaz, olamazlar. Muhakkak ki kuşku, kıskançlık esintileri görülecektir. Muhatabının tüm arzularının karşılanması saikiyle oluşan ilgi, alaka monotonluk belki bıkkınlık doğurabilecektir taraflardan birinde. Denge olasılığı enderdir. Olsa da aşk değil mutlu evlilik statüsünde kalmıştır.
Oysa aşkta şüphesiz ve şeksiz güven vardır. Aşk teslim olmaktır, ve teslim almaktır. Tek'e doğru koşmaktır. Taraflardan biri koşuyorsa ama muhatabında böyle bir şey yoksa bu aşka ulaşmaz. Allah şöyle buyuruyor; "O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak gelirim". "Ben kulumun zannı üzereyim". Aşk da böyledir. Sev'da da çekim vardır eğer gerçekse. Genellikle "Aşk" iki taraf istediği halde, başka nedenlerle imkansız hale geldikten veya öyle olma ihtimali anlaşıldıktan sonraki özlem ve sev'da halleridir.
Ama herkes aşktan konuşuyor. Aşkı tatmayan, yaşamayan hatta bir günde, belki bir görüşte yaşayanlar var. Bunların ki olsa olsa beğenme, hoşlanma, cinsel elektriklenme, ilerlediği hallerde ten ve his hatta hülyaları da uyuşabilir. Ama bu haz duymaktır. Cinslerin tatmini ile evlilik mutluluğuna ulaşmaktır. Bu pembe süreçte güzellikler yaşanabilir ama kırılganlık vardır elbet. Ev hali olurda ters düşmeler olmaz mı?
Her ilişki aşk değildir, eğer 'aşk' olsa, aşk destanları aşkı bu denli aşkın yapmazdı. Gönül eğlendirip arkasından bozuşma olduğunda, ah puf edip aşk nağmeleri fısıldamaya başlamanın aşkla uzaktan yakından alakası yoktur. Madem hoşlandın sevdin, gönlün eğlendi kendi kişiliğin çizgisinde. Orada kalsın hiç deme. Bu his birazda kültür konusu. Her topluma göre farklı anlamlarda kullanılıyor olsa gerek. Kentlerde, kalabalık metropollerde insanların aşkı bazılarında samimi olsa da çoğunda her gün başlar ve biter. Oysa doğal alanlarda yaşayanlar da kırsala gittikçe bu duyguları ömürde ya bir defa hisseder yada hiç bilmez.