Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

31 Aralık '10

 
Kategori
Siyaset
 

Sokaktan bakınca

Sokaktan bakınca
 

msn den


İçinden geçilen süreçte süratli bir gündem, yumuşama eğilimi gösteren Devlet, yüzünü ve davranışlarını yenileyen bir polis teşkilatı, kendini gözden geçirmeye çalışan yargı, kendi içinde sancılar yaşayan ve alışageldiği düzenine gelen eleştirilere farklı yaklaşmaya çalışan ordu. 

Mutlak doğru gibi kanıksanmış hukuksuzlukların hukuk dışı olduğunun farkındalığının içselleşmeye başladığı sosyolojik, ama acıtan bir süreç. 

Alışılmış basına, aykırı bir basın türü alternatif basın anlayışına dönüşünce, tümden basını kendine getirmeye başladı. Böylece işine geldiğine dokunan, işine gelmeyene dokunmayan basın anlayışı yerine dokunulması gerekene dokunan bir basın anlayışı genelleşmeye başladı. Haber mantığı kamuoyu vicdanına konuyu sunma yerine empoze etme alışkanlıyken, birden bire yavaş olmakla beraber kamunun bilgisine sunma biçimi genel eğilime dönüşmeye başladı. 

Yerleşik alışkanlıklar yazılı olmayan yasa, Anayasa ve diğer kanunların işlemediği teamüllerle yönetilen bir devlet anlayışının ürettiği kendini devlet gören yüksek yetkili bürokratların, hukukun yerine kendi iradelerini ikame ettikleri ortaya çıktı. 

1968 kuşağı olarak anılan ve anarşist olarak tanımlanan kuşağın neden böyle davrandığı bu gelişmeler ışında daha net görülebilir görmek isteyenler tarafından. 

1960’lı yıllarda başlayıp 1970’li yıllarda silahlı çatışmalara dönüşen ve 1980 12 Eylülde askeri darbeyle duran sürecin gerçek sorumlusu, Devletin ta kendisi olduğu düşülebilir. Sivil itaatsizlik hakkını kullanarak, Devleti daha demokratik ve daha hukuka saygı davranmaya zorlamak her vatandaşın doğuştan tabii hakkıdır. Bu hakkı kullanmak isteyen insanlar; şu veya bu ideolojiyi referans alarak, kurulu düzeni eleştirmeleri ve kendi alternatiflerini önermeleri kadar olağan ne olabilirdi. 

O günlerde bu gün fiilen yapılanları sadece söylemek bile idam edilmek için yeterliydi. Peki, bu gün neden herkesin doğruladı genel kabul halini alabildi? Sorusunun yanıtı, o sivil itaatsizliklerin, Devletin temel yanlışlarından kaynaklandığı ve onları anlamaya çalışmak yerine, kuvvet kullanarak susturmaya yönelmesi, sivil itaatsizliğin kavgaya dönüşmesine sebep olmadı mı? 

Devletimizin; 1960-1980 döneminde nice genç dimağları asarak yada işkenceyle öldürdüğü gerçeği, o dönemlerde Devleti yönetenlerin kendi keyfiliklerini Devlet işi deyip yazılı olmayan yasalardan oluşan teamüllere uydurmaları ne kadar ahlaki olabilir? 

12 Eylül 2010 referandumla yapılan değişiklikleri 1980’den önce talep edenler, ya asıldı ya da işkenceyle öldürüldü, veya ömür boyu kamu haklarından mahrum edildi. 

Bu gün bu hızlı süreç karşısında iktidar yerine muhalefetin direnmesi, ters giden bir şeylerin habercisi olsa gerektir. 

Cumhuriyetin Savcıları iddianame hazırlayıp haklarında dava açılan yüksek dereceli şahısları daha mahkemeleri sürerken saygın kişiler ilan eden muhalefet partileri ne demek istiyor. Üstelik ısrarla; siyasi iktidara seslenerek, ‘saygın kişileri koca koca bilim adamlarını suçsuz yere tutukladınız’ diyorlar. Başka tarafa dönüp yargının bağımsızlığından söz ediyorlar. Eğer çeşitli suçlardan dolayı Cumhuriyetin savcısı iddianame hazırlayıp ilgili kişileri tutuklamışsa, bazılarını koca koca adamlar oldukları için tutuklayamıyor hatta ifadesini bile alamıyorsa bu yargı nasıl bağımsız olabilir. 

Kamu vicdanı kendisine suç isnat ettiği kişileri mevkisi makamı ne olursa olsun Cumhuriyetin savcısına hakimine güvenecek bizatihi kendisi gidip yargılanarak aklanmak istemelidir. 

Eğer Cumhuriyetin savcısı siyasi iktidarın etkisi ile birileri hakkında soruşturma başlatmış iddianame hazırlamışsa ki muhalefet öyle diyor, vay halimize. 

 
Toplam blog
: 191
: 540
Kayıt tarihi
: 01.06.08
 
 

Yerel bir gazetede yazıyorum. Okumayı severim, şiir okumayı severim. Emekli işçi olarak sosyal ak..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara