Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ağustos '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Şu mübarek Ramazan gününde...

Şu mübarek Ramazan gününde içinizi biraz karartacak, hatta epey de bir kızdıracağım, tahminen…

Bir yetkilinin market sahibini tokatladığının görüntülendiği fark ettiği anda verdiği tepki: Orucum. Orucun etkisiyle, tabi ki…”

Görüntülenmeseydi, daha nereye kadar giderdi, bilinmez!

Neden oruçlu olduğunu deklare ettiğini anlamamak imkansız! Demek istiyor ki: Oruç tutuyorum! Demek ki iyi bir Müslümanım! “Halden anlarsınız ey mübarekler…” tarzında bir de eklenti yapıyor ki; oruç olan anlar, olmayan anlamaz!

“Beni eleştiren oruç tutmuyordur, eşittir: Müslüman değildir” tarzında, bir nevi…

Fransa’da bir işveren oruç tuttukları gerekçesiyle iki kişiyi işlerinden geri almış. İşten çıkarmamış, sözleşmeleri sonuna kadar ücretleri ödenecek, lakin iş başında bulunmayacaklar.

Daha önceki yıllarda bir tecrübeleri olmuş. Oruçluyken araç kullanan aynı işten sorumlu bir kişi kaza yapmış ve birçok çocuk yaralanmış.

İş sözleşmelerine şöyle bir madde eklemişler: Çocuklarla birlikte yemek yiyip, içecekler.

İşin tanımı şöyle: Çocuklara yönelik animasyon.

Aslında çocuklara yönelik çalışmaların hemen her birinde beslenme de konu dahilindedir; mesela oğlumun ilkokul öğretmeni, ki bilindik devlet okuludur, biz velilere doğal beslenmeleri konusunda epey güzel tüyolar vermiştir.

Kreş ve etüt statüsünde çalışanların da böyle bir yükümlülükleri vardır.

Çocuklara yönelik animatörlük yapanların da böyle bir sorumlulukları, normal şartlar altında, vardır.

Efendim, Fransa Müslümanlara karşı savaş açmış!

Şekerim; ilerlemiş ülkeler işe uygun personel isterler, siyasete uygun değil!

******

Şimdi, bir düşünün: Çocuğunuzu yüzme kursuna gönderiyorsunuz, kurs size güvence veriyor. Bu arada öğreniyorsunuz ki öğretmen oruç tutuyor. Ola ki su yutar diye, mayo giymek olmaz diye, muhtemelen, derse girmeyecek. Ancak ücreti ödenmiş bir kurs var!

Çocuklar suya girecek, öğretmen uzaktan kumanda yönetecek!

Güvenir misiniz?

Çocuklarınızı teslim eder misiniz?

******

İlerlemiş ülkeler vatandaşlarını önemsiyorlar, onlar, aynı zamanda, vatandaşlarının yeteneklerini de önemsiyor ve destekliyorlar; biliyorlar ki herkes her şeyi yapamaz!

Ressam olarak doğmuş olana, müzisyen olarak dünyaya gelmiş olana, yazar olarak var olana; baletine, balerinine, sopranosundan flütçüsüne takdir ediyor ve sahipleniyorlar!

Onların doktorları, sanatçıları başka ülkelere gitmiyor!...

Başka ülkelere gidip de başarı elde edenleri, utanmadan, bizim kadar sahiplenenler var mıdır, acaba?

******

Hiçbir şey sunma, söylediklerini de duyma; misal üzerindeki adam kıskanıyordur, bir proje üretecek olana karşı duruyordur. Normal şartlarda sosyal bir devlet o sesi duyar, o sese kulak verir, olanak sağlar.

Yok şekerim, bizde bir siyasal destur vardır, artık bir de dinsel destur!

Aslında ne siyasal ne de dinsel “Destur” vardır ama varmış gibi yapılarak acayip bir otokrasi sağlanmıştır!

Lakin; “Otokrasi” deyimini pek haz etmedikleri için “Vatandaş bizden sorulur!” gibi sloganlar üretilmektedir!

******

Melek de bir vatandaştı; tuvalete bağlanmıştı… Öldü, gitti…

Konuşsaydı, korkusuzca, kim bilir daha neler anlatacaktı?

Güldünya’ların yaşadığı ülkelerde “Melek”ler de var, Ayşe’ler, Fatmalar…

Hepsi göçüp gittiler bir şekilde…

Allah istemedi, kiminin babası istedi, kiminin kocası…

Var ya; hepsinin dini bütündü!

Hepsi Müslümandı, tüm dini vecibelerini yerine getirmekteydi… Zaten o yüzdendi ya; ölümlerine sebep olundular!

******

Hangi din “Öldür” der?

Hangi Allah, Tanrı, Yaradan?

Hangi namus ağalar?

Namus dediğin dik duruştur, mertliktir; sevgidir!

Anladığın anlamda “Sevgi” değildir; insanı, kuşu, ağacı sevmektir…

Köpeği, kediyi…

Hani seviyordun Yaradan’dan dolayı her şeyi?

Kardeşini, karını öldürerek mi?

Hani “Hoşgörü” diniydi; sen mi dinsizsin namazında niyazında, ben mi dinsizim namazsız halde bacının, karının acısını içimde duyan? Haa?     

******

Korkunç bir biçimde merhametsizliğe doğru yol alıyoruz!

Bakınız: Melek!

Bir aile, içinde kocası, kayınvalidesi, kayınpederi falan, hep birlikte bir zulme katılıyorlar, yataklık ve tanıklık ediyorlar…

O ailenin annesi kendi kızı için aynı şeylerin yapılmasını ister mi?

İnsan kendi kızına yapılmasını istemediği bir şeyi başka kıza yapar mı?

******

Yapıyorlar işte!

Kendi kızı başka, elalemin ki başka!

Ne kadar kızabilirsin?

Kendi kızının gözleri önünde öldürülmesine tanıklık edip de “Karar böyle çıktı!” diye başını eğen analar varken…

******

Şimdi: “Allah verir canı, Allah alır” diye biliyordum ben, Allah birilerine el mi veriyor ki karısını, kızını, elalemin adamını, oğlunu katledip duruyorlar?

Birilerinin üzerlerinden para temin ediyor, zengin oluyorlar.

Zengin olsunlar, konu o değil, ama o cami senin bu cami onun demeden namaz-niyaz, oruç ve din dillerinden düşmeyen insanlar, normal şartlarda bu kadar zengin olmazlar!

Bu kadar zengin olamazlar; zira kazandıklarını paylaşırlar!

Misal, Kurban Bayramı’nı beklemeden etrafında ihtiyacı olanlara et temin eder; Ramazan Bayramının gelmesini beklemeden ihtiyacını karşılar.

Hatta, utanmasınlar diye “Bize fazla geldi bir yerlerden, yazık, günah olmasın” derler…

Benim bildiğim, öğrendiğim ve olabildiğince uyguladığım budur!

Paylaşmak!

Bir lokma da paylaşılabilir, bir mutluluk, bir hüzün de…

Bir noktaya geldik artık ki: Merhamet anca para, anca yetki ve dolayısıyla tek ağız yönetime endeksli oldu!

******

Bir haber: Bilmem kime Başbakan elini uzattı!

O bilmem kim bir vatandaş, ona el uzatması gereken bir sistem var; sistem işe yaramıyor, belli, vatandaş bir şekilde başbakana ulaşıyor; ki arada tanıdıklar olmasa mümkün değil, (Aslında bir anlamda reklamdan ibaret de olabilir, tüm samimi inançlarım utanç dalgası olarak yüzüme çarpıyor, son zamanlarda) birilerine el uzatılıyor, alkış, alkış!

El uzatılması gereken yüz binlerce insan var!

Sigortan var mı?

Hani, nereden?

Bilmem kaç lira fark payı ödeyeceksin, falan filan!

“Paran var mı anam babam” diye soran yok!

“Çok yol alındı, duble yollar, sağlık hizmetleri, falan… Durmak yok; Yola devam!”

******

Merhametli bir toplumduk biz!

Aşımızı da paylaşırdık, neşemizi de…

Sıkıntılarımızı içimizde saklardık, olabildiğince…

Öyle ağlak değildik, yani!

Bir şeyler oldu sonra; Bakanlarımız, başbakanımız falan ağlar oldu, merhametten, vatandaşlar utandı ağlamaktan bir ara: Amanın, bizden kötü durumda olanlar varmış!

******

Sanki dindar olmayan bir toplummuşuz gibi “Dindar nesiller” yetiştirmek istediğini beyan etti, resmen, başbakanımız.

Şimdi: Son yıllarda yaşadığımız kadar hunharlık, eziyet ile insan öldürme gördü mü bu ülke?

Bir insan nasıl bir dürtü ile bir başka cana kast edebilir?

Yaralamayı falan geçtim, farkındaysanız!

Nasıl bir kindir bu? Nasıl bir nefret?

Ve… İşin ilginci bunu yapanlar, maalesef, dini bütün kişiler!

Hoşgörü, sevgi, affetme değil miydi dinimizin söyledikleri; konu-komşuna yardım et, etrafındaki kişileri gözet, kayır, falan…

******

Çocukluğumda annemin bahçemizin bir kenarında doğuran kediye süt verdiğini, sütü yetmez belki diyerek bebeklerin ağızlarına süt damlatmaya çalıştığını hatırlıyorum.

Üst katımızda oturan Alman gelin Rosmari’nin de eline bir damlalık alarak yardımcı olduğunu da…

Namaz kılmam, oruç tutmam! Lakin; ne bir özel davranış beklerim, ne de kendimi matah bir şey sanırım!

İnsanız hepimiz, enikonu…

Birinin özelini dikkatle dinlerim, bir başkası ile paylaşmam!

Birilerinden örnek veririm, adını, sanını asla!

******

İnancın kişi ve Allah arasında olduğuna inanırım: Oruç tutarsam söylemem! Dualarım bana özeldir; dua ettiğimi de kimseler bilmez!

Eziyet de etmem kimseye, lafı bile edilmez!

Peki; Namazımı kılıyorum, orucumu tutuyorum, dini bütünüm, kadınlar kapansın, adamlar bilmem ne yaparsa kötü yola düşüren başı-kıçı açık kadınlardır tarzı söylemlerle kendilerini aklamaya çalışanlar karşısında kendimi pürü-pak görmem yanlış mıdır?

******

Son bir şey: Son zamanlarda yaşanan vahşete varan ölümlerin artmasının nedeni nedir?

Nedir bu merhametsizlik?

Bir insanda merhamet duygusu nasıl yok olur?

Merhamet ile yetişmeyen kişilerde diye düşünüyorum!

Bir bebek, bir çocuk nasıl olur da merhametsiz bir ortamda büyür?

Bir kız çocuğuysa, çok normal, maalesef, bazı coğrafyalarda, bir erkek çocuğuysa da bir o kadar normal, yine bazı coğrafyalarda: Erkek çocuğuna öldür deniliyor, kız çocuğuna “Öldürülürsün!”

******

Dini bütün insanların yaşadığı bir coğrafyada patır-kütür gencecik nesiller öldürülüyor ve “En az üç çocuk” denilerek aynı insanlar motive ediliyor!

Ne diyelim?

Daha çok İmam Hatip Okulları açılsın diye yasalar değişiyor, daha çok dindar oldukça daha çok “Ölüm” yaşanır mı?” diye kimse sorgulamıyor!

Sorgulasa üç vakte kadar Silivri’yi boylar!

Bizden geçse de; çocuklarımız var. Çocuklarımızın çocukları olacak.

Şahsen, oğlumun din seçimini kendine bırakmışken ille de Müslümanlık demişse, oğlumun çocuğunun da aynı özgürlüğe sahip olmasın isterim!

******

Ne namaz kılarım, ne oruç tutarım; lakin acayip dürüstüm! Kimseye kötülük etmek geçmez içimden, yardıma muhtaç olana kafa çeviremem! Fitne ve fesat, ne mutlu ki, yer almamış yüreğimde!

Ne kin tutabilirim, ne de insan kayırabilir!

Misal, başbakan olsaydım, ne oğlum gemicikler alabilirdi, ne eşimin sağlık hizmetleri veren önemli kuruluşlarda hisseleri!

Mesela, pırlanta; peynir, süt, yoğurt dahi KDV’ye tabi iken, pek şahsi olan pırlantanın KDV’den ayrı tutulmasını, vallaha, ben yapamazdım!

******

Neyse… Fazla uzatmayayım…

Şu mübarek Ramazan gününde…

Lakin, dini pek bütünler ne Ramazan dinliyor, ne insan!

Pat, pat!

Küt!

Olmadı sicim; bağla gitsin!...

******

Hali hazırda din  öğretemediyse insanı sevmeyi; istediği kadar yatıp-kalksın Melek’i ve Güldünya’yı öldürenler!

Artık, kimi kandırıyorlarsa, eğer!

 

http://twitter.com/Gulgunkaraoglu

 

gulgun_2006@hotmail.com

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..