Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

27 Ağustos '15

 
Kategori
Tarih
 

Tanzimat ve Meşrutiyet’te Alfabe tartışmaları

Tanzimat ve Meşrutiyet’te Alfabe tartışmaları
 

YENİ BİR ALFABEYE NE ZAMAN, NİÇİN İHTİYAÇ DUYULDU

Tanzimat’ın getirdiği ilkeler arasında doğrudan eğitim, dil, kültür alanını etkileyecek bir düzenleme yoktu. Ama dönemin aktörleri Osmanlı toplumunu yeniliklere hazırlayacak şeyin eğitim olduğunun farkındaydılar. Dolayısıyla Tanzimat’ın getirdiği sonuçlardan dil ve kültür alanı da nasibini almış, bu alanda da bazı yenileşme hareketlerine gidilmiştir. Ancak Tanzimat döneminde Türkçeleşme yaygınlaşmadığı için harf değişikliği ihtiyacı bu dönemde pek dile getirilmemiştir. Murat Katoğlu isimli yazar da bir makalesinde Latin harflerini kullanma sorununun Tanzimat’tan ziyade 2. Meşrutiyet döneminde güçlü bir şekilde ortaya çıktığını savunur.( KATOĞLU,Murat, “Yakınçağ Türkiye Tarihi” der. Sina Akşin, Milliyet Kitaplığı, 2005 )Bilal Şimşir de alfabe sorununun bu dönemde eğitimin bir parçası olarak ortaya çıktığını belirtmektedir. (ŞİMŞİR, Bilal, “Türk Yazı Devrimi”, Türk Tarih Kurumu Yayınları,1992) Yazara göre, Avrupa Uygarlığının bir aracı olan Latin alfabesi, Tanzimat’la bir gelen diğer fikirler gibi Osmanlı topraklarına “sızmıştır”

İkinci Mahmut ile yoğunlaşan ve Tanzimat’tan sonra da devam eden eğitim yeniliklerine paralel olarak dilde gelişmeler görülmüştür. Hristiyanlar ile Müslümanlar arasındaki bütün ayrılıkların kaldırılmasını isteyen İngiltere ve Fransa Türkçede sadeleşme olması gerektiğini savunmuşlardır. Böylece dilimiz uluslararası bir mesele haline de gelmiştir. Konuşulan Türkçe ile yazılan Türkçe arasındaki farkın giderilmesi sorunu hem bu devletlerce hem de dönemin aydınlarınca dile getirilmiştir.  Türkçe’nin sadeleştirilmesinin yanı sıra, Türkçe’yi medreselerin tekelinden kurtarma çabalarına girişilmiştir. Namık Kemal, Ali Suavi, Ziya paşa gibi aydınlar Türkçe’nin sadeleşmesi için çok çaba harcamışlardır.

İşte alfabe sorunu da bu tartışmaların tam ortasında ele alınan bir konu oldu. Türkçe’nin sadeleştirilmesi konusunda fikir beyan eden herkes, alfabe konusunda da değindi.

OSMANLI’NIN ALFABE SORUNU İLE TANIŞMASI

Türk dili üzerine yapılan tartışmaların hepsinde alfabe sorunu bulunmaktadır. Alfabe sorununun yanı sıra resmi yazışma dilinin sadeleştirilmesi, Türkçe’nin Arap ve Fars etkisinden kurtarılması konuları da dil tartışmaları içine girmiştir.

Pek çok alanda olduğu gibi dil ve alfabe sorunu da Batılılaşma çabaları ile ortaya çıkmıştır. Ancak daha öncesinde Arap harflerinin yetersizliğini dile getiren ilk isim olarak karşımıza 17. yüz yılda Katip Çelebi çıkmaktadır.

1862 yılında Münir Paşa da harflerin düzenlenmesinden söz etmiştir. Münir Paşa, Osmanlı Bilim Kurulu’nda yaptığı konuşmada, Arap harflerinin zorluğuna değinmiş ve bu harflerin değiştirilmesi gerektiğini savunmuştur. Başka ulusların yazıları ile bizim kullandığımız yazıyı karşılaştıran Münir Paşa, Arap yazısında çok fazla eksiklilerin olduğunu saptamıştır.( Harf Devriminin 50. Yılı Sempozyumu, Saadettin Buluç’un yazısı,Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1981) 1869 yılında Mustafa Celalettin Paşa da Latin harflerine ilişkin fikirleri beyan etmiştir.       

Sayılan bu olayların yanı sıra alfabe tartışmalarının ne zaman, nasıl çıktığına ilişkin farklı görüşler vardır. Doğu toplumlarının dillerine Latin alfabesini uygulama fikrinin  ilk olarak Avrupa’da ortaya çıktığı, Osmanlı’daki aydınların da bundan etkilendikleri belirtilmektedir.(BERKES, Niyazi, “Türkiye’de Çağdaşlaşma” Yapı Kredi Yayınları,2006) Bu görüşe göre aydınlarımız Arap alfabesinin cahilliğin nedeni olduğu fikrini Avrupalı yazarlardan öğrenmişlerdir. Berkes yine aynı kitabında alfabe konusunda yine bir yabancının projesinden söz etmektedir. Bu proje Azerbaycanlı Ahudov’ a aittir. Yazar bu projesinde, Arap harflerinin cahilliğe neden olduğunu, Arap harfini kullanmanın dinle ilgisi olmadığını savunmaktadır. Yazar projesinde Latin harfleri yerine mevcut Arap harflerinde düzenlemeye gidilmesini önermiştir. 

Bilal Şimşir Osmanlı’nın aslında Latin alfabesine hiç de yabancı olmadığını belirterek Osmanlı’da alfabe tartışmalarının doğal bir ihtiyaçtan doğduğunu ortaya koymaktadır.  (ŞİMŞİR, Bilal, “Türk Yazı Devrimi”, Türk Tarih Kurumu Yayınları,1992.)Yazar kitabında Osmanlı’nın bu alfabe tartışmalarından önce Latin alfabesi ile 3 noktada tanıştıklarını belirtmektedir. Yazara göre bu üç nokta; siyasi ilişkilerin yürütülmesi noktasında Avrupalı elçiler-misafirler, ticari ilişkilerin yürütülmesi noktasında da tüccarlar, haberleşme noktasında da üyesi olduğumuz Dünya Posta Teşkilatı’dır. Hatta 1880’lerde Abdülhamit’in Arnavut hafiyelerinin kendi aralarında Latin harflerini kullanarak yazıştıklarından söz etmektedir. Batı ile ilişkiler Tanzimat’ın ilanından sonra artmıştır. Dolayısı ile Avrupa’dan Osmanlı’ya gelen Batılı temsilci, ziyaretçi sayısı da artmıştır. İşte Osmanlı gelen her Avrupalı sayesinde Latin alfabesini görmüştür.  Avrupalılar ile ticaret yapan bir ülke olarak da Osmanlı Devletinin Latin alfabesine duyarsız kalması imkansızdır. Bilal Şimşir diğer yazarlardan farklı olarak alfabe konusunda ticari ilişkilere dikkat çekmiş, bu sayede konuyu başka bir çerçeveden ele almıştır.  İzmir’den Avrupa’ya giden üzüm , incir sandıklarının üzerinde Latin alfabesinin kullanıldığını, bunun böyle olmak zorunda olduğunu, çünkü ticarete Batı’nın yön verdiğini belirtiyor. Bilal Şimşir  son nokta olarak değişik bir gerçeğe dikkat çekiyor. 1874 yılında Dünya Postalar Birliği’ne giren Osmanlı, bu oluşumun kurallarını kabul etmiş, dolayısı ile Latin alfabesine kapılarını açmıştır. Bu dönemler alfabe tartışmalarının yapıldığı dönemlerdir. Ve ulaşılan kaynaklardan hareketle bir saptama yapacak olursak, siyasi ve kültürel  ilişkiler, ticaret ve posta hiç vurgulanmamıştır. Bu eksiklik o dönemin yazarlarında da görülmektedir; o dönemi anlatan günümüz yazarlarında da görülmektedir.

 Dil üzerindeki çabalar meyvelerini vermesi noktasında da alfabe sorununun gündeme geldiğini görüyoruz. Bu meyvelerden biri Türkçe derslerinin artırılmasıdır. Bu süreç içerisinde Türkçe’nin yazılmasında ve okunmasında kullanılan Arap harfleri de, zorluğu açısından tartışılmaya başladı. Bu da yeni bir alfabe sorununu gündeme getirdi. ( CEREN, İsmail, Belgelerle Türk Tarih Dergisi, Haziran, 1971,sayı 45)

ALFABE SORUNUNA İLİŞKİN FARKLI GÖRÜŞLER, FARKLI ÇÖZÜMLER

EVRİMCİLER-DEVRİMCİLER AÇISINDAN

Alfabe konusundaki tartışmaların genel olarak evrimciler (ıslahatçılar) ve devrimciler ekseninde geliştiğini görüyoruz. Evrimciler Arap alfabesinin toptan kaldırılmasına karşı olanlardır Ama Arap yazısının eğitimde yarattığı zorlukların da farkındadırlar.  Bu evrimci anlayışla yapılan değişikler ise, 1863-1864 ders yılında ders kitaplarının harekeli Arap harfleri ile basılması, kimi harflerin üstüne nokta koyulmasından ibarettir. Devrimciler ise ki sayıları çok azdır alfabenin tamamen değiştirilmesini savunurlar. Evrimciler ise Arap harflerinin yanına Latin alfabesini yardımcı olarak koymak, Arap harflerini Latin harfleri gibi ayrı ayrı yazmak gibi fikirlere sahiplerdir. Arap alfabesinden vazgeçemezler, çünkü geçmişle bağımızın kopacağını savunurlar. Tüm zorluğuna rağmen Arap alfabesinin bizim geleneğimiz olduğunu, ondan kopamayacağımızı iddia ederler. Islahatçı denilen grubun içinde Şinasi, Necmettin Arif, Milaslı İsmail Hakkı gibi aydınlar vardır.

DEVLET ERKANI AÇISINDAN

Devlet erkanı ise medreseden gelen anlayış nedeniyle dilde sadeleşme çabalarına sıcak bakmamıştır. Ama dönemin önemli isimlerinden Cevdet Paşa bu konuda ciddi adımlar atmaya çalışmıştır. En büyük hizmet olarak da İlk Türk Akademisi’ni kurmuştur. (1848) KARAL, E.Ziya, “Bilim Kültür ve Öğretim Dili Olarak Türkçe, Türk Tarih Kurumu Yayınları,1978)

1876’gelindiğinde ise bir anayasa ve bu anayasanın dile ilişkin getirdiği önemli bir yasa ile karşılaşıyoruz. Kanuni Esasi’de resmi dilin Türkçe olarak kabul edildiğini görüyoruz. Bu yasanın öncesinde, Mebuslar Meclisi’nde her millet, her etnik grup kendi dilini kullanarak konuşuyordu. Bu durum son derece karışık bir meclis ortamı oluşturuyordu ve mebusların birbirlerini anlamaları zorlaşıyordu. Bu yasa ile Meclis içindeki bu soruna çözüm bulunmaya çalışılmıştır.

Alfabe tartışmalarına devletin zirvesinden bir ismin de katıldığını görüyoruz. Sultan 2. Abdülhamit’in bir ara Ararpça’nın resmi dil olmasını talep ettiği belirtilmektedir. Bu istek İslam şemsiyesi altında yeniden güçlü bir imparatorluk amacına hizmet eden bir durumdur. Ama daha sonrasında Sultan bu fikrinden vazgeçmiştir. Sultan bu görüşünden vazgeçerken yeni bir görüş ortaya atmıştır. Latin harflerine sıcak baktığını belirtmiştir. Ali Vehbi’nin Fransızca yazılan hatıralarında Abdülhamit’in Latin alfabesine karşın şu saptamayı yaptığı anlatılmaktadır : Halkımızın büyük bir kısmının okuma-yazma bilmemesine şaşılacak bir durum yoktur. Çünkü bizim yazımızın sırlarına ulaşmak kolay değildir. Latin alfabesini kullanmakla belki halkımızın işini kolaylaştırabiliriz.”(ŞİMŞİR, Bilal, “Türk Yazı Devrimi”, Türk Tarih Kurumu Yayınları,1992)

TÜRKÇÜLER AÇISINDAN-ZİYA GÖKALP

Alfabe konusu üzerinde Türkçüler de çok sayıda yazılar yazmışlardır. Ziya Göklalp bunlardan en önemlisidir. Türkçüler Arap harflerinin kaldırılmasını istemiyorlardı. Çünkü Arap harfleri Rusya Türkleri aramızda bir bağ idi. Rusya Türkleri de Arap harflerini kullanıyordu. Bu alfabenin reddi demek bu bağları koparmak demekti. Ayrıca dönemin pek çok aydını gibi din ekseninden sıyrılamamıştır.Dolayısı ile Arap harflerinin reddi gibi bir durum O’nun için söz konusu değildir. Ama bu görüşler hep dönemin en önemli sorunu olan ikiliklere, eski ile yeniyi bir arada yürütme sorununa neden olmuştur.

YENİ OSMANLICILIK AÇISINDAN-NAMIK KEMAL

Namık Kemal de bu konuya değinen aydınlar arasındadır. Namık Kemal Latin harflerinin aynen alınmasına karşıydı. Ancak Arap harflerinin de zorluğunu dile getiriyordu. Namık Kemal Arap harflerinin Türkçe’yi tam yansıtmadığını kabul ediyor, ancak tamamen kaldırılmasına da karşı çıkıyordu. Latin harflerinin de dilimizi tam karşılamadığını savunuyordu. Ayrıca soldan sağa yazmanın hızı arttıracağını da düşünmüyordu. Arap harflerini kaldırmak demenin Müslümanlığı kaldırmak demek olacağını iddia ediyordu: “Arap harflerini kaldırmak demek, Müslümanlığı kaldırmak demektir. Çünkü köylü çocuğunu her şeyden önce din kitaplarını öğrenmesi için okula yollar” cümleleriyle Namık Kemal tavrını  net bir şekilde ortaya koyuyordu. ( TANSEL, Fevziye Abdullah, “Namık Kemal’in Mektupları,Cilt İki) Namık Kemal’in sürekli Osmanlı’nın çöküş nedenlerini sorgulayan bir yazar olarak, memleketin bölünmesi noktasındaki her fikre karşı çıkması doğaldır. O, Osmanlı’yı yeniden bütünleştirecek olan şeyin din olacağına inanan biri olarak dinin göstergelerinden biri olan Arap alfabesine sarılması yazarın kendi içinde tutarlı bir durumdur. 

ERMENİ ALFABESİ ÖNERİSİ

O dönemdeki alfabe tartışmalarının önderi kabul edilen iki isim vardır. Rıfat Bey ve Macit Bey.  Bu iki isim de harflerin değişmesi için ortak hareket etmiştir. Ama Macit Bey epey ileri giderek yeni bir alfabe istemekle kalmamış, bu alfabenin Ermeni alfabesi olması gerektiğini savunmuştur. Rıfat Bey ise Latin harflerinden yana idi. Yalnız Macit Paşa’nın Ermeni alfabesi konusundaki fikirleri uzun süreli olmamıştır. Çünkü Kur’anı Ermeni harfleri ile yazma fikri hiç hoş karşılanmamıştır.

ALFABE TARTIŞMALARINDA ULAŞILAN SONUÇ VE UYGULAMALAR

Celal Nuri isimli yazar tüm bu alfabe tartışmalarını evrimci bir bakış açısı ile sonuca ulaştırmak istercesine bu konuya ilişkin ilginç fikirler ortaya atmıştır. Yazara göre alfabe konusunda bir kısır döngüde kalınmıştır. Çünkü Arap harfleri çok kötüdür, Latin harfleri de kuramsal olarak Türkçe’ye uygun değildir. Yazar bu konunun bu kısır döngü nedeni ile devrimle değil evrimle çözüleceğini savunmaktadır. Sunduğu çözüm ise, Latince’yi yardımcı alfabe olarak almaktır. Tamamiyle Latin harflerini alırsak geçmişimizden kopacağımızı iddia ediyor yazar. ( NURİ, Celal, “İnsanlık Tarihinde Türk Tarihinin Yeri”, Kültür Bakanlığı Yayınları, 2002)

Azınlıklardan itiraz var…

1876 yılında anayasa Türkçe’yi resmi dil olarak kabul edince Türkçe ilkokullarda zorunlu dil haline getirildi. Tutucu kesimin yanı sıra dildeki bu gelişmeleri azınlıklar da olumlu karşılamadılar. Türkçeleştirme faaliyetlerine en çok Rumlar karşı çıktı. Ayrıca Türk olmayan Müslümanlar da bu yenilikçi fikirlere karşı tepki gösterdiler.

Alfabe tartışmaları örgütleniyor…

Dil sorunu üzerine yapılan bu tartışmalar bir örgütü doğurdu. Ve Türkçecilerin ilk örgütü olan Türk Derneği 1908’de kuruldu. Bu dernek Ahmet Mithat, Velet Çelebi gibi Türkçülük çalışmalarına katılan isimler tarafından kuruldu.  Bu derneğin amacı, Osmanlı Türkçesi’ni bütün Osmanlı topraklarında konuşulan bir dil haline getirmekti. Ama Dernek’in alfabeden sözcük dizimine, anlam bilgisine, edebi konulara değin uzanan çalışma alanı vardı. Bu çalışma alanları içinde boğulup kaldılar ve kısa sürede dağıldılar.

Dil konusunda ikinci örgütlenme Selanik’te gerçekleşti. Genç Kalemler adıyla bilinen bu örgüt, Ömer Seyfettin, Ali Canip, Ziya Gökalp gibi dönemin aydınları tarafından kurulmuştu. Amaçları Türkçe’yi sadeleştirmek idi. Ayrıca ulusal bir dil kurmak, yazı dili ile konuşma dilini birleştirmek gibi amaçları da bulunuyordu.

Bu derneklerden daha dar kapsamlı ama doğrudan alfabeyle ilgilenen bir diğer dernek de 1909 yılında Recaizade Mahmut Ekrem tarafından Islah-ı Huruf Cemiyeti adıyla kuruldu.  Bu derneğin arkasından yine alfabeyle ilgili olarak 1912’de Islah-ı Huruf Encümeni kuruldu.

Osmanlı mektuplarda Latice’yi keşfediyor.

Osmanlı, Latin alfabesi ile yazılmış ilk metni, Danimarkalı bir saray görevlisinin yazdığı mektupta görmüştür. Görevli bu mektubu Padişaha yazmıştır. Geç Osmanlılardan Mustafa Celalettin Paşa da kızına Latin harfleriyle bir mektup yazmıştır. (KARAL, E.Ziya, “Bilim Kültür ve Öğretim Dili Olarak Türkçe, Türk Tarih Kurumu Yayınları,1978) Şinasi de bir gazeteci yazar olarak Arap harflerinin kolay basılması için kendi çapında düzenlemelere girişmiştir. Mustafa Kemal’in de Çanakkale’den bir kişiye Latin harfleri ile mektup yazdığı belirtilmektedir.

Ordudan alfabe konusunda somut adım: Hattı Cedit

Aydınlar arasındaki tüm bu tartışmalara ve devlet erkanının da girişimlerine rağmen alfabeye ilişkin ilk çözümcü ve net hareket ordudan gelmiştir. Enver Paşa’nın girişimi ile Arap harflerini Latin harfleri gibi ayrı ayrı yazma fikri ortaya çıkmıştır. Bu yazma yönteminin adına da “hattı cedit” adını vermişlerdir. Bu yöntem ile sessiz harflerin arasına sesli konuyordu, Arapça ayrı ayrı yazılıyordu.  Kimi gazeteler bu şekilde yazılmış gazeteler çıkarttılar. Ordu içinde de bu yazı kullanılmaya başlandı. Ama bu yenilik savaş zamanına den geldiği için tabiri caizse kargaşaya geldi ve uygulanmadı. Ama Avrupa cephesindeki Türk birliklerinde Latin harflerinin kullanıldığı belirtilmektedir. Zaman zaman Enver Paşa’nın ismiyle de anılan bu yöntem için, Atatürk’ün Ruşen Eşref’e “iyi niyetli ama zamansız ve yarım iş” yorumunda bulunduğu iddia edilmektedir.(ACAR, İsmail, “Dilimiz ve Atatürk Sonrası”, İnce Matbaa, 1983)

İran’dan alfabenin değişikliğine ilişkin fetva alınıyor

Tüm bu tartışmalar neticesinde devlet makamları Latin harflerini Müslümanlaştırmaya çalıştılar. İran ulemasından alfabeye ilişkin fetva yayınlamasını istediler. Bu fetvada, yürürlükte bulunan yazının ıslah edilebileceği, hatta eğitimin kolaylaştırılması için yeni bi yazının araştırılması gerektiği belirtiliyordu. Ancak çok umut bağlanan bu fetva etkili olmamıştır. Çok tartışılan Arap harflerinin tüm çabalara rağmen zorlukları, olumsuz etkileri sürmeye devam etti. Yazılması da okunması da çok zordu. Soldan sağa yazılmadığı için yazma hızını yavaşlatıyordu. Okuma yazma bu derece zor olunca, cahil sayımız artıyordu. İnsanlar eğitimden, öğretimden kaçıyordu. 

 

 KAYNAKÇA

 

KARAL, E.Ziya, “Bilim Kültür ve Öğretim Dili Olarak Türkçe”, Türk Tarih Kurumu Yayınları,1978

 

CEREN, İsmail, “Belgelerle Türk Tarih Dergisi”, Haziran, 1971,sayı 45

 

TANSEL, Fevziye Abdullah, “Namık Kemal’in Mektupları”,Cilt İki

 

NURİ, Celal, “İnsanlık Tarihinde Türk Tarihinin Yeri”, Kültür Bakanlığı Yayınları, 2002

 

BERKES, Niyazi, “Türkiye’de Çağdaşlaşma” Yapı Kredi Yayınları,2006

 

KATOĞLU,Murat, “Yakınçağ Türkiye Tarihi” der. Sina Akşin, Milliyet Kitaplığı, 2005

 

ŞİMŞİR, Bilal, “Türk Yazı Devrimi”, Türk Tarih Kurumu Yayınları,1992

 

ACAR, İsmail, “Dilimiz ve Atatürk Sonrası”, İnce Matbaa, 1983

 

 

BULUÇ, Saadettin, “Harf Devriminin 50. Yılı Sempozyumu”, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1981

 
Toplam blog
: 14
: 2434
Kayıt tarihi
: 04.11.08
 
 

Yazmayı seviyorum. Okumayı seviyorum. Uyumayı seviyorum. Klasik müzik konserlerine, tiyatroya ve ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara