- Kategori
- Blog
Tatlı Telaş
Tatlı Telaş
Neden yazmalı? Yazmak yazarın vazgeçilebilir bir serüveni değildir? Nedir bu dingin olamamak nedir bu acele heyecan?
İnsan hayatına dokunmalı yazılanlar, ağrı yan ruhlara şifa olmalı anlatılanlar. Hiç boş vakti yoktur yazmayı sevenlerin, kendini ve insanları düşünerek yaşar, ne yazacağının telaşındadır..
Başarılı olunur ya da olunmaz fakat her daim insanlara bir şeyler aktarmaktan mutlu olmaktır amaçları.
Hayatın ve yazmanın tasasındadır bu telaş, ne göze girmek ister ne de göze batmak. Yazmadan yapamazlar, yazılamamış duyguları boşuna yaşanmış sayarlar.
Atalarımız söz uçar yazı kalır demiş, ne de güzel söylemişler...
Yazmak bir anlamıyla yaşadığımız maddi hayatla içimizdeki uyumsuzluğu izah ediyor ve farklı algılamalarla yeni bir değere kavuşuyor.
Farkında olmadan dış dünyanın zorluklarını iç dünyamızla destekliyoruz. Her deneyim yazarın yolunu şekillendirir ve ruhunu dinlendirir. Yazılanların başkaları tarafından okunması ve onlara bir şekilde dokunma ihtimalinin heyecanı vardır içlerinde.
Yazarak bir şeyler yapmalıdır, zihni sürekli meşguldür, kendisi ile konuşur durur, kendisiyle asla suspus değildir.
Bir düşünün, her günün sonunda tüm günü özüyle yazmak, edindiğimiz deneyimlerin zaman içinde nasıl şekillendiğini fark etmemizi sağlar. Yazma deneyimi insanları fiziksel ve ruhsal olarak olumlu yönde etkilemektedir.
Yazdıkça öğrenmeye devam edilmeli, öğrenmenin yaşı yokmuş, bu da bir deneyim…
Bol bol okuma ve düşünme imkanı yaratmalıyız kendimize.
Hayatın bir amacı ve anlamı daha vardır yazan insan için, hayata dokunabilme mutluluğu ile yaşar her an.
Okuyan yazacaktır elbet …
Yazı olmasaydı nasıl tarihimizden ve kültürümüzden haberdar olurduk? Yüzyıllar öncesini bile bilmek yazı ile mümkün.
İlla ki yazmak illa ki okumak duygu ve düşüncelerimizi nesilden nesle aktarmanın tek yolu.
“Kendimi dinliyorum, gözlerimi bir ağacın kovuğundaki derin yaraya dikmiş öylece kendimi dinliyorum. Derdimi anlatmak mı yoksa yazıya dökmek mi?” Demiş şair.
Böylece kimseyi şikayet etmez, bir de kimse dokunmasa değmeyin keyfine.
Bir çok yazar kendini sorgular deli miyim neyim diye. Çünkü bilincinde bir yığın soru, hepsi kaleme dökülmek için birbirini itekliyor kelimelere dönüşmek için yarışıyorlar sanki…
Sürekli değişen dünyaya ayak uydurmak zor, ayakta kalmakta...
Yazar siler tekrar yazar, bazen düşünüp durur. Öyle bir an gelir ki yaşadığımız olumsuzlukları da silmek istemez miyiz? Yaşanmışı silemiyorsun işte.
Yaşam ve yazı arasında esrarengiz bir bağ var. Yaşanmışlıkları geleceğe taşıyan önemli bir iletişim unsuru. Yazı bir dil faaliyetinin ürünüdür ve doğallıkla düşünceye aracılık eder. Gerçekliği yeniden üretmektir.
Bütün bir ömür, kendimizi, hayatın geldiği gibi götüren rüzgarına bırakmak lazım…
Yaşam yazıldığı ölçüde anlamlı bir hal alıyor. Yazmak farkındalık yaratmak ve farklı olmaktır.
Her şeyi yazamıyoruz, önceden herkesin bir telefon rehberi vardı. Akıllı telefonlar çıkalı buna ihtiyaç kalmadı ya da biz öyle düşündük.
En sevdiklerinin bile telefon numarasını ezbere bilen çok az kişi vardır.
Yazmak eksik yaşamları tamamlama gayreti, erimeye ufalanmaya karşı geliştirdiğimiz savunma mekanizmasıdır. Daralan zihin yapımızın kaldırma gücüne yardımcı olmaktır aslında. Kalbimizde taşıdığımız kelimeleri ruhlara taşıyıp varlık ve yaşam tohumu ekmektir.
Değişmez hakikatin ifade aracıdır…Tatlı Telaş
Neden yazmalı? Yazmak yazarın vazgeçilebilir bir serüveni değildir? Nedir bu dingin olamamak nedir bu acele heyecan?
İnsan hayatına dokunmalı yazılanlar, ağrı yan ruhlara şifa olmalı anlatılanlar. Hiç boş vakti yoktur yazmayı sevenlerin, kendini ve insanları düşünerek yaşar, ne yazacağının telaşındadır..
Başarılı olunur ya da olunmaz fakat her daim insanlara bir şeyler aktarmaktan mutlu olmaktır amaçları.
Hayatın ve yazmanın tasasındadır bu telaş, ne göze girmek ister ne de göze batmak. Yazmadan yapamazlar, yazılamamış duyguları boşuna yaşanmış sayarlar.
Atalarımız söz uçar yazı kalır demiş, ne de güzel söylemişler...
Yazmak bir anlamıyla yaşadığımız maddi hayatla içimizdeki uyumsuzluğu izah ediyor ve farklı algılamalarla yeni bir değere kavuşuyor.
Farkında olmadan dış dünyanın zorluklarını iç dünyamızla destekliyoruz. Her deneyim yazarın yolunu şekillendirir ve ruhunu dinlendirir. Yazılanların başkaları tarafından okunması ve onlara bir şekilde dokunma ihtimalinin heyecanı vardır içlerinde.
Yazarak bir şeyler yapmalıdır, zihni sürekli meşguldür, kendisi ile konuşur durur, kendisiyle asla suspus değildir.
Bir düşünün, her günün sonunda tüm günü özüyle yazmak, edindiğimiz deneyimlerin zaman içinde nasıl şekillendiğini fark etmemizi sağlar. Yazma deneyimi insanları fiziksel ve ruhsal olarak olumlu yönde etkilemektedir.
Yazdıkça öğrenmeye devam edilmeli, öğrenmenin yaşı yokmuş, bu da bir deneyim…
Bol bol okuma ve düşünme imkanı yaratmalıyız kendimize.
Hayatın bir amacı ve anlamı daha vardır yazan insan için, hayata dokunabilme mutluluğu ile yaşar her an.
Okuyan yazacaktır elbet …
Yazı olmasaydı nasıl tarihimizden ve kültürümüzden haberdar olurduk? Yüzyıllar öncesini bile bilmek yazı ile mümkün.
İlla ki yazmak illa ki okumak duygu ve düşüncelerimizi nesilden nesle aktarmanın tek yolu.
“Kendimi dinliyorum, gözlerimi bir ağacın kovuğundaki derin yaraya dikmiş öylece kendimi dinliyorum. Derdimi anlatmak mı yoksa yazıya dökmek mi?” Demiş şair.
Böylece kimseyi şikayet etmez, bir de kimse dokunmasa değmeyin keyfine.
Bir çok yazar kendini sorgular deli miyim neyim diye. Çünkü bilincinde bir yığın soru, hepsi kaleme dökülmek için birbirini itekliyor kelimelere dönüşmek için yarışıyorlar sanki…
Sürekli değişen dünyaya ayak uydurmak zor, ayakta kalmakta...
Yazar siler tekrar yazar, bazen düşünüp durur. Öyle bir an gelir ki yaşadığımız olumsuzlukları da silmek istemez miyiz? Yaşanmışı silemiyorsun işte.
Yaşam ve yazı arasında esrarengiz bir bağ var. Yaşanmışlıkları geleceğe taşıyan önemli bir iletişim unsuru. Yazı bir dil faaliyetinin ürünüdür ve doğallıkla düşünceye aracılık eder. Gerçekliği yeniden üretmektir.
Bütün bir ömür, kendimizi, hayatın geldiği gibi götüren rüzgarına bırakmak lazım…
Yaşam yazıldığı ölçüde anlamlı bir hal alıyor. Yazmak farkındalık yaratmak ve farklı olmaktır.
Her şeyi yazamıyoruz, önceden herkesin bir telefon rehberi vardı. Akıllı telefonlar çıkalı buna ihtiyaç kalmadı ya da biz öyle düşündük.
En sevdiklerinin bile telefon numarasını ezbere bilen çok az kişi vardır.
Yazmak eksik yaşamları tamamlama gayreti, erimeye ufalanmaya karşı geliştirdiğimiz savunma mekanizmasıdır. Daralan zihin yapımızın kaldırma gücüne yardımcı olmaktır aslında. Kalbimizde taşıdığımız kelimeleri ruhlara taşıyıp varlık ve yaşam tohumu ekmektir.
Değişmez hakikatin ifade aracıdır…Tatlı Telaş
Neden yazmalı? Yazmak yazarın vazgeçilebilir bir serüveni değildir? Nedir bu dingin olamamak nedir bu acele heyecan?
İnsan hayatına dokunmalı yazılanlar, ağrı yan ruhlara şifa olmalı anlatılanlar. Hiç boş vakti yoktur yazmayı sevenlerin, kendini ve insanları düşünerek yaşar, ne yazacağının telaşındadır..
Başarılı olunur ya da olunmaz fakat her daim insanlara bir şeyler aktarmaktan mutlu olmaktır amaçları.
Hayatın ve yazmanın tasasındadır bu telaş, ne göze girmek ister ne de göze batmak. Yazmadan yapamazlar, yazılamamış duyguları boşuna yaşanmış sayarlar.
Atalarımız söz uçar yazı kalır demiş, ne de güzel söylemişler...
Yazmak bir anlamıyla yaşadığımız maddi hayatla içimizdeki uyumsuzluğu izah ediyor ve farklı algılamalarla yeni bir değere kavuşuyor.
Farkında olmadan dış dünyanın zorluklarını iç dünyamızla destekliyoruz. Her deneyim yazarın yolunu şekillendirir ve ruhunu dinlendirir. Yazılanların başkaları tarafından okunması ve onlara bir şekilde dokunma ihtimalinin heyecanı vardır içlerinde.
Yazarak bir şeyler yapmalıdır, zihni sürekli meşguldür, kendisi ile konuşur durur, kendisiyle asla suspus değildir.
Bir düşünün, her günün sonunda tüm günü özüyle yazmak, edindiğimiz deneyimlerin zaman içinde nasıl şekillendiğini fark etmemizi sağlar. Yazma deneyimi insanları fiziksel ve ruhsal olarak olumlu yönde etkilemektedir.
Yazdıkça öğrenmeye devam edilmeli, öğrenmenin yaşı yokmuş, bu da bir deneyim…
Bol bol okuma ve düşünme imkanı yaratmalıyız kendimize.
Hayatın bir amacı ve anlamı daha vardır yazan insan için, hayata dokunabilme mutluluğu ile yaşar her an.
Okuyan yazacaktır elbet …
Yazı olmasaydı nasıl tarihimizden ve kültürümüzden haberdar olurduk? Yüzyıllar öncesini bile bilmek yazı ile mümkün.
İlla ki yazmak illa ki okumak duygu ve düşüncelerimizi nesilden nesle aktarmanın tek yolu.
“Kendimi dinliyorum, gözlerimi bir ağacın kovuğundaki derin yaraya dikmiş öylece kendimi dinliyorum. Derdimi anlatmak mı yoksa yazıya dökmek mi?” Demiş şair.
Böylece kimseyi şikayet etmez, bir de kimse dokunmasa değmeyin keyfine.
Bir çok yazar kendini sorgular deli miyim neyim diye. Çünkü bilincinde bir yığın soru, hepsi kaleme dökülmek için birbirini itekliyor kelimelere dönüşmek için yarışıyorlar sanki…
Sürekli değişen dünyaya ayak uydurmak zor, ayakta kalmakta...
Yazar siler tekrar yazar, bazen düşünüp durur. Öyle bir an gelir ki yaşadığımız olumsuzlukları da silmek istemez miyiz? Yaşanmışı silemiyorsun işte.
Yaşam ve yazı arasında esrarengiz bir bağ var. Yaşanmışlıkları geleceğe taşıyan önemli bir iletişim unsuru. Yazı bir dil faaliyetinin ürünüdür ve doğallıkla düşünceye aracılık eder. Gerçekliği yeniden üretmektir.
Bütün bir ömür, kendimizi, hayatın geldiği gibi götüren rüzgarına bırakmak lazım…
Yaşam yazıldığı ölçüde anlamlı bir hal alıyor. Yazmak farkındalık yaratmak ve farklı olmaktır.
Her şeyi yazamıyoruz, önceden herkesin bir telefon rehberi vardı. Akıllı telefonlar çıkalı buna ihtiyaç kalmadı ya da biz öyle düşündük.
En sevdiklerinin bile telefon numarasını ezbere bilen çok az kişi vardır.
Yazmak eksik yaşamları tamamlama gayreti, erimeye ufalanmaya karşı geliştirdiğimiz savunma mekanizmasıdır. Daralan zihin yapımızın kaldırma gücüne yardımcı olmaktır aslında. Kalbimizde taşıdığımız kelimeleri ruhlara taşıyıp varlık ve yaşam tohumu ekmektir.
Değişmez hakikatin ifade aracıdır…