- Kategori
- Öykü
TERCÜMAN HİKÂYE
‘’Elinden pergel kayan, cetvel kayan mühendise kim iş verir?’’ özdeyişiyle özdeşleşen öğretim elemanı, daktilo yazısıyla yazılmış ders notlarının yansıtıldığı iz düşüm cihazını uzaktan kumandayla kapatıp, harici belleği bilgisayardan çıkardıktan sonra dersi tamamladı. Mafsalları masal dinler gibi dinleyen öğrenciler belli bir sıraya tabi tutulmadan oturdukları sıralardan miskince kalkarak olaysız bir biçimde ikametgâhlarına dağıldı.
Dersten pek bir şey anlamadan anlamsızca yürüyen genç adam barındığı KYK yurdundaki yemek saatini kaçırmamak için hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Bütçesine uygun akşam yemeğine yetişen öğrenci karnını doyurmanın verdiği doygunlukla odasına intikal etti.
1990 yılında yazılmış ders notlarını, pistole, cetvel, pergel, kalem silgi ve beyaz kağıtlardan oluşan araç-gereçlerini bünyesinde barındıran poşet dosyayı dolaba yerleştirdikten sonra sırt üstü bir vaziyette yatağına yerleşti.
Dört kişilik odaya gürültü ederek gelen ve kişiliklerinin pek gelişmediğine kanaat getirdiği oda arkadaşları yüksek volümlü bir sohbete başladı. Genellikle bel altı konuşan, geçmişteki cinsel tecrübelerinden söz ederek kendi kendine methiyeler düzen ve cinsel ilişkiye girmeyen akranlarına eş cinsel anlamına gelen aşağılayıcı ve küfür içerikli ifadeler kullanan insan görünümlülerin muhabbetine daha fazla dayanamayan genç adam duvara dayalı ranzanın alt katındaki yatağından kalkıp dolabındaki mafsal kuvveti içerikli ders notunu aldı ve bu içeriksiz konuşmadan hızla uzaklaşarak soluğu kütüphanede aldı.
Pek anlaşamadığı oda arkadaşları erkekliği sadece cinsel ilişkiden ve genital organdan ibaret görecek kadar dar görüşlü; eşeysel tecrübelerini hangi konumda gerçekleştirdiğini ayrıntılı biçimde dile getirecek kadar mahremiyet kavramından bihaber tiplerdi. Karşı cinsle olan münasebetlerini anlatarak egosunu tatmin eden ve kendini aşamayan bu tiplerle muhatap olmamak belki de kendisi için daha faydalıydı. Oda arkadaşlarıyla yaşadığı iletişim kopukluğunun çatışmaya dönüşmemesi için mesafeli davranmayı tercih etmişti.
Kısa bir süre ders notlarını inceledikten sonra kütüphanenin rafları arasında dolaşmaya başladı. Ömer Seyfettin’in bütün öykülerinden müteşekkil kalınca bir kitaba denk geldi. Ortaokul öğretmeni tarafından önerilen yazarın Nâdan hikâyesini okumaya başladı.
Öyküdeki kişilerin gerçekliğinden ve kalıcılığından oldukça etkilenmişti. İlk kez 11 Mart 1918 tarihinde yayınlanan eserde anlamını bilmediği Osmanlıca ve Arapça kökenli kelimelerin varlığı nedeniyle sözlükten yardım almak zorunda kalsa da yazarın anlatın tarzına hayran kalmıştı. Bir asır önce kaleme alınan eserin güncelliği karşısında şaşırmadan edemiyor, hislerine tercüman olan yazarın kaleminden dökülenleri büyük bir dikkatle takip ediyordu. Öyküdeki ana karakterle benzeşim kurarak anlatılanların kendisine pek de yabancı gelmediğini idrak eden genç adam bahsi geçen mevzuların her daim geçerliliğini koruyacağı düşüncesindeydi.
Sığ muhabbetlerden kaçarken derin anlamlara yelken açan edebi bir başyapıtla tanışan genç adam poşet dosyasını aldıktan sonra odasına doğru ilerlemeye başladı. Olay öykücülüğünün önde gelen temsilcisinin vesilesiyle yaşadığı olay ‘’Her şerden bir hayır çıkar’’ tümcesini doğrular nitelikteydi.