Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ekim '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Testere gibi mahya...

Testere gibi mahya...
 

Aslında her şey kendiliğinden (!) oluyor biliyor musunuz? Her şey sanki Evrim teorisini ispat etmek için düzenlenmiş gibi…

Garip olayların yaşandığı bir ülke olarak Türkiye ile boy ölçüşebilecek başka bir memleket tanımıyorum. İnsanları birbirinden bu kadar kopuk, kafalarda bin bir çeşit hinliğin dolaştığı, kimsenin kimseye insanlık adına en ufak bir iyilikte bulunmayı bile düşünmediği bir ülke burası…

Zaman zaman kendi vatanımda milletimle birlikte yaşıyor olmanın hazzını duyamamanın üzüntüsü içindeyim. Beni olduğum gibi kabul edebilecek bir yer bulsam, sessiz sedasız bir köşede kimsenin etlisine sütlüsüne karışmadan yaşamaya hazırım.

Ama takdir edersiniz ki böyle bir yer yok. Çünkü ben oraya -bırakın şu veya bu şekilde göçüp gitmeyi-, her türlü resmi işlemlerimi normal yollardan yaparak da gitmiş olsam, “bu yaşta bu adam, Türkiye gibi karmakarışık bir ülkeden acaba niye geldi” diye beni takibe alırlar ve rahat vermezler.

Onlara hak veriyorum. Altmış yıldır burada yaşayan, iyi kötü okumuş yazmış biri olarak ülkemde neler olup bittiğini ben anlayamadığıma, kimin eli kimin cebinde ayırt edemediğime göre, adam Türkiye’de ne olup bittiğini nerden bilsin de benim iyi niyetli sade bir vatandaş olduğuma inansın!

*****

Her gün birbirinden ilginç pek çok olayın yaşandığı ülkemizde, beşiktekinden mezardakine kadar herkesi ilgilendiren son zamanların en geniş tabanlı konusu “açılım” biliyorsunuz.

Yurdumuzda 25 yıldır akan kanın durdurulması ve Türkiye’nin kendi içinde güç kaybetmesi yerine, demokratik ortamda kaynaşmış bir toplum haline gelip, güçlü bir ülke olarak 21. yüzyıl tarihinde yerini alması için hükümet yeni bir adım attı.

Kayıtsız şartsız, sorgusuz sualsiz böyle bir girişime herkesin dört elle sarılması gerekirken, politik hesaplar yüzünden muhalefet partilerimiz ve bu gelişmeden zararlı çıkacak bilcümle kurum ve kuruluşlar, “Memleket bölünüyor” diye açılıma karşı çıkmaya başladılar: …

Yirmi beş yıldır elli bine yakın insanın can verdiği bir kaos ortamında “bize böyle ne oluyor, kim kiminle savaşıyor, bu topraklar hepimizin değil mi, doğudan İstanbul’a, İzmir’e, Antalya’ya gelmek serbest de, niye İstanbul’dan Diyarbakır’a, Van’a, Şırnak’a, Hakkari’ye kimse gezmeye gidemiyor diye düşünmeyen, sorgulamayan beyinler, yaşananların gerçek bir bölünmüşlük olduğunu ikrar edemeyenler, akan kanın durdurulmak istenmesini, ülkenin bölünmesi olarak yorumladılar.

Lafa gelince konuşmalarında, barış, sevgi, dostluk kelimelerini ağızlarından düşürmeyenler, icraata gelince karşı safta yer almakta hiç tereddüt göstermediler.

*****

İyi niyetle bir işi yapmak, o işin başarılı olması için yetmiyor. Sonuna kadar sabırla devam etmek, amacın gerçekleştiğini bilfiil görmek, sonra da bunu kamuoyuna anlatmak gerekiyor.

Ak Parti bunu yapmakta nedense biraz beceriksiz. Gerçi Tanıtım ve Medya başkanlığına bir iletişim profesörü getirerek bir ilke imza attılar. Ben de işi ehline verdiler diye sevinmiştim ama, ne yazık ki sayın Prof. Dr. Edibe Sözen muhalefete malzeme vermekten başka “tanıtıcı” hiçbir eylem gerçekleştiremedi.

Son Kevin Costner örneği her şeye tuz biber ekti. Bugün Ahmet Hakan, köşesinde sayın Sözen’le bir güzel dalgasını geçmiş. Aslında bundan Ak Parti zarar görüyor diye kıs kıs gülenler, ülkenin de bundan zarar gördüğünü, hepimizin ayı gemide bulunduğunu nedense unutuyorlar.

*****

Ak Parti hükümetinin en önemli sorunlarından biri de biliyorsunuz, iktidar olmasına rağmen “muktedir” olamama meselesi… Gerçi burada bütün birleşik güçlerin iktidara kendi arzuları hilafına bir adım attırmamak için yaptığı mücadeleyi görmezlikten gelemeyiz ama, sonuçta, başarının sırrı, düşündüğünü sadece söylemekten değil, yapabilmekten geçmektedir.

Sayın başbakanı dinlerseniz, ülkede pek çok hizmetler yapılmıştır ve yapılmaya da devam etmektedir. Ancak başbakanın konuşmalarından sonra bu söylenenleri destekleyecek herhangi bir adım atılmamaktadır, vatandaş bu konularda bilgilendirilmemektedir; çoğu insanın pek çok şeyden haberi yoktur.

Ak Parti’nin Medya ve tanıtım başkanlığını yürüten sayın Edibe Sözen hanımefendiden siz bugüne kadar hükümet icraatlarıyla ilgili bir haber duydunuz, yeni bir bilgi edindiniz mi? Hayır. Ama sayın Sözen’in hükümeti tenkit etmeye yarayacak pek çok gafını biliyorsunuz değil mi?

*****

İçeriden böylesine baltalanan Ak Parti hükümetine, dışarıdan yapılan saldırılar da devam ediyor, edecek de… Son günlerin en önemli konusu olan ve 7’den 77’ye hepimizi ilgilendiren “Açılım” meselesinde, karşımıza yepyeni bir güç çıktı. Mahyalar…

Hükümet bir taraftan sırat köprüsü gibi ince ve keskin bir konuda titizlikle hareket etmeye çalışırken, muhalefetin desteksiz tepkilerinden daha tesirli bir silah olarak mahyalarla karşılaştı… Hem de İstanbul’un en büyük camilerinin minarelerinde…

Bu size bir şeyler anlatıyor mu?

Şu bir gerçek ki, Kürtlerin ve diğer etnik grupların, Cumhuriyete kadar Osmanlı içindeki ortak harçları, “din” olmuştur. Osmanlı bu kadar çeşit insanla bir arada “Müslümanlık” anlayışına dayalı olarak yaşayabilmiştir.

Cumhuriyet sonrası laik anlayışa rağmen yine de aramızdaki Müslümanlık bağı devam etmiştir. Hatta sayın başbakanın bu “açılım”ı başarıya ulaştırmasından korkanların kafasında, telaffuz etmeye cesaret edemeseler de bu yatmaktadır.

Sayın başbakanın dindarlığını sadece onu tenkit etmek için ön plana çıkaranlar, bu özelliğin ona prim kazandırdığını görünce farklı yöntemlere başvurmuşlardır. İşte 6 Ekim’de İstanbul camilerine asılan mahyalar, bence “açılım”a vurulmak istenen en son darbedir.

6 Ekim’in ne olduğunu isterseniz bir hatırlayalım:

“18 Eylül 1923'de Batı Anadolu tamamen düşmanlardan temizlenmiş, Mudanya Ateşkes Antlaşması'yla İstanbul, Boğazlar Bölgesi ve Doğu Trakya kurtarılmıştır.

İmzalanan Lozan Barış Antlaşması gereğince düşman askerleri 4 Ekim 1923 günü düzenlenen bir törenle Türk Bayrağı'nı selamlayarak şehirden ayrıldılar.

5 Ekim 1923'te şehrin Anadolu yakasına gelen Türk Ordusu, 6 Ekim 1923 günü coşkun bir bayram havası içinde, sevinç gözyaşları arasında ve çiçek yağmuru altında İstanbul'a girdi.”

Görüldüğü gibi o gün herhangi bir savaş olmamış, herhangi bir zafer kazanılmamıştır. Düşman askerlerinin boşalttığı İstanbul’a gelen Türk ordusu, sadece bir resm-i geçit yapmıştır.

Böyle bir günde minarelere “Ne mutlu Türküm diyene” mahyası asmak, acaba kimin fikriydi, ben bunu merak ediyorum. Çünkü son zamanlarda hatırlarsanız, Atatürk’ün bu özdeyişinin dağlardan taşlardan silineceğine dair haberler vardı. Dağlardan taşlardan silinecek bir sözü, Süleymaniye Camii’ne mahya yapmak, yabana atılacak bir fikir değil.

Öyle iki ucu pis bir değnek ki, tenkit etseniz, Atatürk’ü karşınıza almış olacaksınız, tasvip etseniz, “açılım”ı dinamitlemiş olacaksınız. Testere gibi iki tarafa da eşit çalışıyor.

Ben şahsen Kürt olsam, tepesinde “Ne mutlu Türküm diyene” yazan bir camide namaz kılmak istemezdim.

İşte Kürt vatandaşların Müslümanlık bağlarını koparabilmek, en azından zedeleyebilmek için bundan daha güzel düşünülmüş bir kumpas olamaz.

*****

Kaç gündür güya mahyaların sorumlusu aranıyor da, bulunamıyor. Diyanet, Vakıflar, herkes yükü üzerinden atmaya çalışıyor. Şu anda mahyaların hangi kurum tarafından düzenlendiği önemli değil ki…

Bu mahyaların yazılması fikri nerden çıktı ve bunu kim onayladı?

Eğer hükümet bu kadar basit bir meseleyi çözemiyor, bunun failini bulamıyorsa, muktedir olamadığını cümle aleme ilan ediyor demektir ki, bu hakikaten üzüntü verici bir durum.

Geçen haftalarda da İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğünün bir CD’sindeki garip Türkiye haritasını tartışmıştık hatırlarsanız. Küçücük bir çocuğun bile şeklinden tanıyabileceği Türkiye haritasını o şekilde – Kurtlar Vadisi’nde ki gibiymiş- hazırlayıp piyasaya sürenler de bulunamadı.

Neler oluyor, acaba evrim teorisine göre ülkemizdeki her şey kendiliğinden mi meydana geliyor?

CD'deki Türkiye haritası 86 yıllık tekdüzeliğinden bıktı da, kendi kendine "şöyle biraz hareket edeyim bari" mi dedi?

Mahyalardaki ampuller, bulundukları yerleri beğenmeyip "şöyle değişik bir kompozisyon oluşturalım" mı dediler?

Bana kalırsa birileri hükümete bazı mesajlar vermeye çalışıyor.

Eğer Hükümet bu iki olayın faillerini ortaya çıkaramazsa, Ergenekon davasında dağın fare doğurmasına kimse şaşırmasın.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..