Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

14 Nisan '10

 
Kategori
Güncel
 

Türk yargısının onurlu tarihi

Türk yargısının onurlu tarihi
 

HSYK Başkanvekili Özbek’in geçen gün bir toplantıda söylediklerini duyunca gözlerim yaşardı. İster istemez onurlu Türk yargısının o tertemiz, pırıl pırıl tarihinin sayfalarında dolaşmaya başladım.

Ne demişti sayın Özbek; “Türk hakim ve savcıları Pakistan yargıçlarından daha duyarsız değildir. Üzerlerine düşeni mutlaka yapacaklardır”. Bu cümlede tek anlamadığım, sayın Özbek’in örnek vermek için neden Pakistan gibi uzak bir ülkeyi seçme ihtiyacı duyduğu oldu. Oysaki Türk yargısının tarihine biraz dönüp baksa Pakistanlı yargıçların onurlu tavırlarını misli ile aşabilecek örnekler sunabilirdi.

Örneğin 1960 darbesinin ardından, darbeci subayların, seçilmiş başbakanı ve bakanlarını yargılanmasını talep etmeleri karşısında, bu talebi kalemlerini topluca toprağa gömerek protesto eden ve mahkeme salonuna gitmeyen yargıçları bugün hatırlamamak mümkün mü?

Hele 12 Mart darbesinin ardından, tek bir kişiyi incitmemiş, tek bir kişinin kanını akıtmamış genç öğrencilerin idam edilmesi talebi karşısında, davaya bakan askeri hâkimlerin, “bu salonda askeri emirler değil evrensel hukuk kuralları geçerlidir” sözü hala o duvarlarda yankılanmıyor mu? O gençlerin bugün ülkenin idaresinde söz sahibi olması bile Türk yargısının o onurlu duruşunun ispatı değil midir?

Tüm bunları görmezden gelsek bile, 1980 darbesi karşısında, Türk yargısının direnişinin, hukuku koruma çabasının, bugün dünyadaki tüm üniversitelerin hukuk fakültelerinde gıpta ile anlatılan bir örnek olduğunu kim yadsıyabilir? Darbenin ertesi günü tüm yüksek yargı kurumları başkanları bir araya gelerek, ülkede yaşanan gelişmelerin kabul edilemez olduğunu, darbeye direnmenin Türk yargısının görevi olduğunu beyan etmediler mi?

Ancak bu dönemde istifa etmenin darbecilerin elini rahatlatacağını düşünerek, aksine tüm güçlerini ve mesailerini darbecilerin hukuk ihlallerini kayda geçirmek, ispatlamak ve engellemek için harcayan Türk hakim ve savcıları değil miydi? Gözaltındaki ifadelerinin işkence altında alındığını tespit ettikleri sanıkların, bu ifadelerini delil olarak kabul etmeyerek, hatta sembolik olarak, her mahkeme başlangıcında bu ifade kağıtlarını yırtıp, çöp tenekesine atarak sergiledikleri tavır kaç filme konu oldu bilinmez. Ama o çöp kutularının, tarihi ve sembolik bir değer olarak hala ciddi bedellerle alıcı bulduğunu, bu şekilde Türk yargısının tarihi eser sektörüne ciddi bir katkı sağladığını kim yok sayabilir?

Hele ki, yaşı büyütülerek 18 yaşın üzerinde olduğu iddiası ile idam edilmesi talep edilen Erdal Eren’i bu kumpastan kurtaran yargıç adına dağıtılan hukuk ödülü, bugün dünyada en itibar gören hukuk ödüllerinden birisi değil mi? Bu vesile ile, dağıtılan ödüle bu ismi veren İstanbul Barosunun ismini minnetle anmadan geçmek mümkün mü?

Ama Türk Yargı tarihinde efsane olarak anılacak olay, 1982 anayasasının hazırlanması sürecinde, bu anayasanın, adaletli bir yargı mekanizmasını yok edeceğini dile getirerek tüm yüksek yargı mekanizması üyelerinin istifa etmesidir. Bu tepki karşısında geri adım atmak zorunda kalan cunta, yeni anayasanın serbest seçimler sonrasında, sivil bir meclis tarafından hazırlanmasını kabul etmek zorunda kalmıştı.

Bugün Türk yargısının içtihatları, dünya hukuk literatüründe en saygın yere sahip. Üzerinde en fazla kitap yazılan ve dünya üzerinden hukukun insan hakları ve demokrasinin gelişmesine katkısı anlamında en değer verilen kararlar bunlar kabul ediliyor. Türk yargısı, ülkedeki azınlıkların, azların, ezilmişlerin, farklıların, yoksunların haklarını koruyan kararları, önüne gelen davalarda insan haklarını ve demokrasiyi en temel değer kabul eden bakış açısı ile Roma Hukuku ayarında bir hukuk değeri olduğunu ispatlamıştır. Bugün dünyanın ileri gelen hukuk fakültelerinde, Türk Hukuku dersleri işlenmekte ve hukuk bilincini geliştirmek isteyen her hukukçu adayı ülkemizi ve adalet mekanizmasını yakından tanıma ihtiyacı duymaktadır.

Türk yargısı, özellikle yüksek yargı mekanizması son sınavlarını 28 Şubat ve 27 Nisan dönemlerinde vermiş ve her zaman olduğu gibi bu süreçlerden de yüzünün akı ile çıkmıştır. 28 Şubat’ta kendilerine brifing vermeyi öneren silahlı kuvvetlerin bu talebini kabul etmedikleri gibi, şiddetli bir dille kınama gereği hissetmişler ve ülkenin dört bir yanında yargıyı vesayet alma çabasına karşı büyük tepkiler ortaya koymuşlardır. Yine en son, Anayasa Mahkemesine “367” meselesi ile ilgili olarak dava açıldığı günün akşamında, mahkemeyi etkilemeye yönelik yapılan muhtıra girişimi, yüksek yargı organlarının siyah çelenkli protestosu karşılanmıştı.

Bugün Türk yargısı yeni bir sınavla karşı karşıya. Dünya üzerinde bir değer kabul edilen ve bugüne kadar kaleme alınmış en ileri metin olarak değerlendirilen Türk anayasası tehdit altında. Kötülük ve faşizm, medeniyet timsali bu belgeyi delmek için fırsat kolluyor. Demokrasi dışı, halkın temsiline dayanmayan güçler bir kez daha şanslarını denemek istiyorlar. Ama bugüne kadar birçok onur mücadelesinden alnı ak çıkan Türk yargısı, demokrasi, özgürlük ve insan hakları çizgisinden taviz vermeyerek, bir kez daha kötülüğü alt edecektir.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara