Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ekim '07

 
Kategori
Anılar
 

Tuzluk

Tuzluk
 

Blogda çok fazla insan var ve ben bir çoğunu okumadım. Bunçüüünnn bir geziye çıkayım dedim. "Gündelik yaşam" kısmından başladım. Malum İstanbul mistanbul hep burada yazılıyor.

Gittim gittim. Bir kaç kişiyi listeye ekledim. Aaa ! Bir de ne göreyim. Adam tersten bana bakıyor. Yanında da Tuzluk yazıyor.


Sanırım 80’li yılların ikinci yarısı. Bizim mahallede - klasik olarak- bir videocu var. Rıfkı abi, -öldü dediler. Öldüyse rahmetler üzerine olsun- böyle enteresan bir adam. Okur, yazar, resim yapar, metafizik falan. İlgimizi çekiyor tabii. Doluşuyoruz videocuya çen çen gecenin körlerine kadar ver elini felsefe, bırak elimi hayat, arada bacak "sanat şahane birşeydir"e kurban gidiyor. Dükkan hemmen bizim evin üst sokağında olduğu için annem arada gelip kontrol ediyor ya da telefonu var, arada yokluyor. ”Ay anne!” diyorum..”Rıfkı abi burda”. Rıfkı Abi'nin güvenilirliği sınanmış. Zarar gelmez teşhişi konmuş... Hakkaten öyle antin kuntinde işi olan adam değil. Hayatla kafayı bozmuş, alkolü dost edinmiş bir şahsiyet. Bize ellettirmiyor o ayrı.

Videocu’nun hemen yan apartmanında oturan bir çocuk var. Adı Murat! Murat dünya iyisi bir insan. Benim ben olmamı sağlayan, ne olduğumu ve ne kadar olduğumu bana ispat etmeyi kendine görev edinmiş bir dost! Biraz ilgisi de olabilir ama ben o zamanlar Ankara’da yaşayan bir delikanlıya feci aşığım (!) Haliyle ilgi milgi görmüyor gözüm. Varsa yoksa Ankara da Ankara!

Murat tuhaf bir şekilde hayatımın en önemli yerine kuruldu bir zaman sonra. Hiç sevgili olmadık. Hiç birşey yaşamadık. Hep yaşayacakmış gibi olduk ama birşeyler bizi engelledi. Ben buna “her işte bir hayır varmış” ya da kısaca “kısmet” diyorum. Her zaman yanımdaydı Murat! Her sıkıntımda, her ağlayışımda. Hep bana destek oldu. Hiç bişey beklemeden. Edirne’de üniversite okurken tanıştığı kızla birlikte olmaya başladığında neşesine, aşkına ortak oldum. Ben başkasına aşık olduğumda o benim aşkıma ve sevincime ortak oldu. Ama ne ben O’nun nikahına, ne de O benim nikahıma gelemedi. (O’nun ki Adapazarı’ndaydı çünkü) Karısından ayrılırken yanında değildim, kocamdan ayrılırken hayat bizi birbirimizden uzaklara atmıştı.

Ne telefonu ne adresi ne de ona ulaşabileceğim bir mecra vardı. 9 sene aradım O’nu. Hayat bana türlü oyunlar oynamaktaydı ve ben cevaplarımı bulamıyordum. Bana doğru soruları sorup doğru cevapları verdirecek birine ihtiyacım vardı. O Murat’tı! Arıyordum arıyordum ama bulamıyordum bir türlü. Tek amacım vardı. Belki çok bencilce. Çok tek taraflı. Bana doğru şekilde yaklaşacak, tırnaklarımı çıkarmadan düşünmemi sağlayacak, beni ben yaptığı için beni de benden belki daha iyi bilen birine ihtiyacım vardı.

9 sene sonra yine internette adına rastlamak umuduyla aranırken, bir kitap kapağını tasarladığını gördüm. Kitap kapağından yayınevi, yayınevinin web sitesi, web sitesinden telefonu. Çevirdim numarayı. Karşıma şirin sesli bir kız çıktı. Adını hatırlamıyorum şimdi. "Murat’la görüşmek istiyorum. Böyle böyle. Senelerdir arıyorum ben dostumu". Kız "bir dakika" dedi. Beklemeye aldı. Sonra karşıma çıkan ses kızınki değildi. Bayağı o sakin sesiyle bildiğimiz Murat’tı. Ağladım. Hem de burun direklerim sızlaya sızlaya. Salya sümük. Sesini duymak bir değişikti. ”Senelerdir seni arıyorum” dedim. ”Ama belli ki sen bulunmak istemedin”. ”Belki” dedi.

9 sene ara verdiğimiz dostluğumuzun kaldığı yerden devam edeceğini sanmıştım. Ama olmadı. Murat değişmişti. Zaman ona hiç de adil davranmamıştı. Beni ben yapan kendiyse, O’nun da benim gibi olması gerekmez miydi? Acaba hiç olamayacağı bir şekle mi sokmak istemişti beni? Var olan altyapıyı iyi mi işlemişti sadece? Değer yargılarımızın aynı olması gerekmez miydi?

Gerekmezmiş onu anladım. O Murat’tı. Ben Zeynep. Bana ne yaptıysa, ya da bişey yaptıysa O’na teşekkür ettim. İçimden. Aramadım bi daha. Hayatımın ilk hayal kırıklığı oldu bu. Şaşırmaktan bahsetmiyorum. Hiç bişey kolay kolay şaşırtamaz beni çünkü artık. Herşeye olmasa da hazırlıklıyım bir çok sürprize.

Murat’ı anlatmak istedim. Ama Tuzluk başka hikaye. Murat’ın babası ikinci evliliğinden bir evlat sahibi daha olmuş. Adı Deniz. Murat, “Deniz Deniz” bahsederdi. Ama hiç resmini görmemiştim. Bir gün gördüm. Ama o Deniz Murat'ın kardeşi Deniz değildi ki. Benim yazlıktan arkadaşım Deniz’di. ”Haydaaaa” nidaları içinde bağlantı kuruldu. Murat’la senelerdir arkadaştım. Yazlığa da 1 yaşından beri gidiyordum. Ama bu ikisi hiç bizim yazlıkta buluşmamışlar. Bu olay ortaya çıkınca Murat da bizim siteye geldi bir yaz. Denizdi, saldı, kumdu, çen çen’di derken, klasik yazlık yeri oyunu olan Okey oynamaya başladık. Deniz de Murat da birbirlerinden fırlama.

Ne okey ne de king oynarken hiç bir zaman bir hırsım olmadı. Her 4 kişilik oyunun cankurtaran 4.süydüm ben. Maksat diğer üçü heveslerini alsın, o arada da okey yemeyelim, Rıfkı (çok ironik değil mi) bana girmesin. İşin tuhafı hırssız oynadığın zaman çift okey hep sana geliyor, rıfkı da sana girmiyormuş onu öğrenmiş oldum. Bir elde okeyi yere atmışım farkında olmadan. Bu ikisi benle başladılar dalga geçmeye. En sonunda bana uygun lakabı buldular. Bulmaları saatlerini aldı ama en sonunda buldular.

Tuzluk!

Ben gayet büyük bir soğukkanlılıkla, çok komik olmadığını, daha yaratıcı bişeyler bulabileceklerini söylediysem de onlar kahkalarını atmaktaydılar siteyi inlete inlete.

9 yıl sonra telefonda Murat’ın sesini ilk duyduğumda orada attığı kahkahalar çalındı kulağıma. "Tuzluk! Ahahahahahaha!"

Bir kaç telefon görüşmesi, kızlarımızı tanıştırmak için birkaç kez bir araya geldik. Ki hep hayalini kurduğumuz birşeydi. İkimizin de birer kızı olacaktı ve Murat onlara Camaro ile araba kullanmayı öğretecekti. Ben hiç hatırlatmadan bana Tuzluk muamelesi yaptı yine. Güldüm. Yıllar evvelki gibi. Eğlenerek. O’nun eğlendiğine sevinerek. Sonrası malum.

Murat bir daha dönmemek üzere kapıdan çıkıp gitti. Bu, benim için bir kayıp mı yoksa bir kazanç mı hiç bir zaman bilemeyeceğim.

herdaimdinlenebilite
Vivaldi-Four Season / Summer
3 Doors Down / Landing in London
Robbie Williams / Me and my Monkey

herdaimseyredilebilite
Shawshank Redemption / Yön: Frank Darabont
Amadeus / Yön: Milos Forman
Moulin Rouge / Yön: Baz Luhrman
Kolya / Yön: Jan Sverak

 
Toplam blog
: 82
: 1186
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

İstanbul'da yaşanan tüm aşkların, tüm ayrılıkların, tüm özlemlerin, tüm nefretlerin, tüm eğlenceleri..