Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ocak '09

 
Kategori
Blog
 

Üfürükten terazinin, tezekten olur dirhemi

Üfürükten terazinin, tezekten olur dirhemi
 

Krikolu tıktık kralı


Düşünmek; insanlara özgüdür tabii… İnsanoğlu; yaradılışından itibaren çevresini gözlemlemiş ve doğal olarak da düşünmüş. Ateşi de böyle bulmuş, tekerleği de, ampulü de, yazıyı da, prezervatifi de, arabayı da, treni de… Belki inanmayacaksınız ama elinizden tespih gibi düşürmediğiniz; en incesini, en küçüğünü, en bilmemnelisini, en marka olanını edinmek için yoğun çaba gösterdiğiniz “cep telefonlarını” bile “düşünerek” bulmuş!

“Düşün düşün moktur işin!” özlü sözü bizleri yanıltmasın dostlar! İnsanı insan yapan en önemli yetidir düşünmek… Düşünen insan sorgular, sorularına yanıt bulmak için de arar, araştırır! Kafa patlatılarak yapılan buluşların yegâne gayesi, “yaşamı kolaylaştırmaktır” hiç şüphesiz…(Misal: Doğum kontrol haplarının sağladığı kolaylıkları bir düşünün lütfen.)

Yaşamı kolaylaştırıcı buluşları yapan Batılı toplumlar malumunuz zaten. Tek tek saymaya gerek yok!

Öte yandan isim vermeyelim ama: Süpürge çöpünü elektrik sayacına sokarak durduran… Direksiyon başına oturunca yolları mezbahaya çeviren… Üç kuruşluk kazanç için denizde balık, havada kuş, çayırda ot bırakmayan… Her türlü ürünün “korsanını” anında üreten ve tüketen… Şeyini kaldırmaya üşendiğinden çöpünü oturduğu apartmanın aydınlatma boşluğuna döken… Ehliyet, ruhsat, alım satım vergisi konularında kolaylıklar sağlayan ve bu kolaylıklardan yararlanan… Daha deprem olmadan yıkılan evler yapan ve bu tür evlerin yapılmasına müsaade eden… Kavga ettiği kaynanasını bile balkonuna astığı bayrakla protesto eden toplumlar da var tabii.

Bu tür toplumlara da “ödedikleri bedellere rağmen yaşamın kolayına kaçmaktan geri kalmayan toplumlar” diyoruz.

İşin özüne gelince:

Geçenlerde benim de “insanlığım” tuttu, kafama takılan bazı sorular olduğu için bir düşüneyim dedim. Dört bin küsur üyeli bir ailenin ferdi olarak aradım, araştırdım… Sordum, soruşturdum. Kısaca“MB” adı verilen “bizim evin hallerini” bir inceleyeyim dedim.

Gerçek hayatta “Bulan buluyor şekerim!”, “Kullan kafayı dön köşeyi!”, “Gemisini yürüten kaptan!” zihniyeti geçerliydi ama acaba bizim çarşıda neler oluyordu? Gerçek hayattaki “kolaycılığa kaçma” alışkanlıkları ne oranda yansıyordu bu “sanal” yuvamıza?

Nasıl oluyordu da insanı okurken “düşündüren, güldüren, hüzünlendiren”; hepsinden önemlisi “düşündüren” mükemmel yazılar, tek bir “Hadise” veya “Porno” sözcüğünün ağırlığı altında kalabiliyordu?

Amacımız; gördüklerimizi, gözlemlediklerimizi, duygu ve düşüncelerimizi, birikimlerimizi kafamızda harmanlayarak okurlarla paylaşmak mıydı yoksa “edebi” olarak hiçbir anlam taşımayan “Anahtar sözcüklerin” sağladığı “doping”ler sayesinde kendimizi aldatmak mıydı?

Hem sonra kimler okuyordu bizleri?

Milliyet.com.tr sitesine üye olmuş (sayfalı/sayfasız) bilinçli bir okur kitlemiz mi vardı?

Yoksa?

Anahtar sözcükler sayesinde Google mucizesinden mi nemalanıyorduk?

Hepsinden önemlisi:

Hangi yazarlar “bilinçli ve disiplinli,” diye nitelendirdiğimiz “Milliyet. com. tr” üyelerine hitap ediyorlardı?

Asıl önemli soru:

Google arama motorunda rekor seviyede aranan arkadaşlar, niye aynı başarıyı “Milliyet. com tr” üyeleri karşısında gösteremiyorlardı?

Hem sonra niye Celal Çelik, niye Kerem Oğuz, niye Ali Gülcü ve niye Mustafa Mumcu?

Ortak yanlar, önceden belirlenmiş çizgiler hiç mi merak etmeye değmezdi?

Gelen dolaylı ve dolaysız tepkiler ibretlik: “Hendeseci, istatikçi, tıktıkçı!”. “İstatistikler, rakamlara yalan söyletme sanatıdır efendim”…”Listenizde bayanlara yer vermemişsiniz efendim”!

Ne diyeyim? Peki, görürsem söylerim efendim!

Oysa neyin ne olduğunu Milliyet Blog idaresi bilir tabii. Bizimkisi sadece merak! Şu ana kadar “tekzip” de edilmediğimize göre doğru yoldayız demektir.

Ne yapalım, kimini günde 10 yazı yazmak mutlu eder, beni de “düşünmek” mutlu ediyor. Düşünmek, araştırmak, sormak, soruşturmak ve gerektiğinde “arı kovanına” çomak sokmak…

Okuru sallamak, silkelemek ve uyandırmak; okura henüz söylenmemişi söylemek, tık almaktan daha güzel! En güzeli de "gündemin" peşinden koşmak değil, "gündem" yaratmak ve sürüklemek okurları ve hatta yazanları.

Dedim ya efendim, “insanlığım” tuttu ve düşündüm. Düşünmekle kalmayıp araştırdım ve buldum:

Milliye Blog tarihinde, bugüne kadar en çok okunan(186.305 kez) yazının başlığı şöyle mesela:

“Yankılanan ‘Düm tek tek’ sesleri ‘Hadise’ yaratacak!”

Yarattı tabii, yaratmaz mı? Yaşasın Edebiyat!

Kutlu ve mutlu olsun efendim!


Not: Milliyet.com.tr üyelerinin MB'a sağladığı "Hit" oranı, toplam içinde %30'dur. Yazılan yorumların %100'ü ise Milliyet.com.tr üyelerine(sayfalı/sayfasız) aittir. Geri kalan %70'lik "Hit" ise büyük oranda Google'dan ve Milliyet İnternet sitesini "üye olmadan" takip eden okurlardan gelir. Bu kesimin toplam yorum sayısına katkıları yoktur. Raporlarım sekmesindeki Erkek/Kadın toplam okur sayıları ise bizi hangi okur kesiminin ne oranda takip ettiğini gösterir.

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..