Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Şubat '08

 
Kategori
Futbol
 

Üzüntü ve sevinç arasındaki ince çizgide...

Üzüntü ve sevinç arasındaki ince çizgide...
 

Dün akşamki maç eğer Old Trafford’da, ya da Anfield’ da oynanmış olsaydı, Daniel Alves kendini yere atışından itibaren gece boyunca ıslıklanırdı. Boğardı onu tribünler, topla buluştuğuna buluşacağına pişman ederdi. Ben alışık değilim bu taraftara. Benim bildiğim, 52.000 Fenerbahçe taraftarı 250 kişilik ses çıkarmaz. 90 dakikalık maç boyunca topu topu 15 dakika bağırmaz. Boğacaksın rakibi. İçindeki ateşi beyinlerine vuracaksın, ağırlık yapacak kafalarının içinde. Sadece gollerde bağırarak rakibi ezemezsin. Böylesine vasıfsız bir hakemi de bulmuşken, Cehennemi yaşatacaksın onlara. Ve hepsinden önemlisi bunu maçın geneline yayacaksın.

Ben Fenerbahçe taraftarının dün akşamki durumunu form düşüklüğü olarak nitelendiriyorum. Fenerbahçe seyircisi Avrupa kupası macerasındaki en formsuz maçını çıkarttı bence. Dilerim bu tekerrür etmez.

Sevilla’yüksek tempoda oynamadı aslında. Oyunu Fenerbahçe yarı sahasına yığmaya çalıştılar. Savunmayı da bir deplasman takımına göre biraz fazla önde kurdular. Belli ki Jimenez iyi çalışmış dersine. Pres yapan takımlara karşı top çıkartmakta sıkıntı çektiğini görmüş Fenerbahçe’nin. 6 kez geldiler, 2’de gol buldular. Bu bir deplasman takımı için fena bir rakam değil. Tüm ağırlığı kanatlara vermiş Jimenez. Tıpkı tahmin ettiğimiz gibi. Ama savunmaya önlem alamamış. Dragutinoviç - Escude ikilisi her fırsatta hata yaptı. Öyle ki; Escude’nin attığı kural dışı gol bile engelleyemedi malubiyeti.

Gelelim Fenerbahçe’ye. En iyi futbolunu ortaya koyamadı şüphesiz. Bu yüzden de tur tehlikeye girdi. Oyun içerisinde bu denli dalgalanma Fenerbahçe’de alışık olmadığım bir görüntü. Takımın hücumda yeterince çoğalamaması, atakların pek çoğunun olgunlaşamadan erimesine neden oldu. Alex oyun genelinde tutuktu. Ama bu O’nun neticeye katkısını engellemedi. Gökhan’ı hayranlıkla izledim. Şampiyonlar Ligi’nin gediklisi gibiydi. Roberto Carlos’un oyun yapısında Zico’nun telkinlerini görmek mümkündü. Alves - Navas ikilisinin varlığı deneyimli Carlos’u neredeyse savunmada çakılı hale getirdi. Lugano iki pozisyon dışında çok iyiydi. Attığı gol sıradan bir stoper golü değildi. Usta bir santrfor gibi, adeta boş köşeye plaseledi topu kafasıyla. Deivid yetersizdi. Zico’nun O’nu savunmaya destek vermesi konusunda uyardığı belliydi. Ama bunun “kesinlikle hücuma çıkmayacaksın, takımın hücumda çoğalmasını engelleyeceksin” gibisinden bir uyarı olduğunu düşünmüyorum. Fenerbahçe büyük hedeflerin takımı olacaksa Deivid bu takımın yabancılarından birisi olmamalı bence. Edu hakkında bir şey söylemek istemiyorum. İyi niyetinden en ufak bir şüphem yok, ama eğer Sevilla Fenerbahçe’yi elerse, Aziz Yıldırım’da sezon sonunda O’nu eler gibi geliyor bana. Uğur ilk golün kahramanıydı. Yetenekleri el verdiği ölçüde etkili olmaya çalıştıysa da, performansını oyunun geneline yayamaması “eksik bir şeyler var” dedirtti. Kezman iyiydi. Pek çok pozisyonda yeterince destek alamadı, yalnız kaldı. Ama yine de isteyince olduğunu gösterdi. Yerine giren Semih “nerede kalmıştık !” dedi ve topu iğne deliğinden geçirdi. Aurelio her zamanki gibi dengeli ve mücadeleciydi. Selçuk O’na ayak uydurmaya çalıştı fakat çok top kaybetti. Ve Volkan… Elinden geleni yaptı. Gollerde hatasızdı. Takımın iyilerindendi.

Sonuç olarak; içimde bir burukluk yarattı bu skor. Son iki kupanın şampiyonu, dünyaca ünlü yıldızlarla dolu, unvanlı, mağrur ve sükseli bir ekibi yenen takımın taraftarı değilim sanki. İkinci maçta bir şeylerin ters gideceğini görür gibiyim. 3-2’lik bir galibiyetten keyif alabilmek için biraz daha zorlamalıyım kendimi belki de. Umarım bu sonuç bize yeter. Yetmeli de… Yazık olur yoksa.

 
Toplam blog
: 32
: 823
Kayıt tarihi
: 29.09.06
 
 

Soccer Scout & Researcher & Databank Developer Çeşitli kulüplerin altyapı ve profesyonel şube..