Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ekim '13

 
Kategori
Kitap
 

Vüs’at O. Bener ‘den öyküler / Dost ~ Yaşamasız

Vüs’at O. Bener ‘den öyküler /  Dost ~ Yaşamasız
 

YKY yayınları - Vüs'at O. Bener / Dost - Yaşamasız


Vüs’at O. Bener 1922 doğumlu. 1950 kuşağı modern Türk öykücülüğünün kuvvetli kalemlerinden. Dost isimli ilk öykü kitabını 1952 yılında yayınladı. Ardından 1957 yılında Yaşamasız isimli kitabında topladığı öyküleri geldi. YKY’den 2003 yılında  çıkan Dost ~ Yaşamasız baskısı, Dost ve Yaşamasız’la birlikte yazarın 1986’ya kadar yazdığı  öyküleri bir araya getirmiş. Toplam 32 adet öyküden oluşuyor.

Yazar, öykülerinde yalın konuşma dili kullanmış. Hemen hemen tüm öykülerinde göze çarpan ortak paydalardan biri bu. Bir diğeri de, neredeyse üç dört kelimelik kısa mı kısa cümleler kuruyor olması. Öykülerin hikayelerinde giriş gelişme sonuç gibi bir akış yok, hatta öykülerin çoğunun bir sonu da yok. Bir sona bağlanmıyor öyküler. Sadece doğrudan gelişme bölümü var gibi. Yok hayır, o da değil. Genelde kısa bir ãnı anlatıyor bu öyküler ve sanki devamı gelecekmiş hissiyle okuru başbaşa bırakıyor ama bir de bakıyorsunuz öykü bitivermiş. Örneğin; Suçüstü, İlki, Akraba, Kibrit, leblebi, ve birçoğunun ortak noktası, sonu olmayan öyküler olmaları.

Bazı öyküler sayıklamalar gibi. Sanki yazar, zihninden geçenleri peş peşe sıralamış. Kopuk kopuk hatta yüklemsiz cümleler üçer kelimelik, bilemedin dört. Kendi kendine konuşmalar, monologlar, kendine sorulan sorular, kendine verilen cevaplar. Sanki o anda zihninden geçenleri o ãna boşaltıyor gibi. Ortada bir hikaye yok, bir durum ãnı, bir düşünce ãnı, bir duygu ãnı var, monologları takip ederek o ãnı çözümlemek okura kalıyor. Soyutlamaları somuta dönüştürmek okura kalıyor.

Bu öykülerin hemen hepsinde göze çarpan bir diğer özellik de; yazar tarafından türetilmiş yenilikçi kelimelerin, kelime gruplarının karşımıza çıkması. Misal: sezinsiyorum. Sezinliyorum değil, sezinsiyorum. Bir diğer örnek: zaman bölüntüsü. Zaman dilimi dememiş yazar, zaman bölüntüsü demiş ama kulağı tırmalamıyor, yakışmış tam da oraya. Örnekleri çoğaltmak mümkün: gevezelenme! , hafifserce, susuntu aralığı, sevilgen cilve.. herbiri ayrı ritm, ayrı ahenk katmış anlama ifadeye.

Bir kısım öyküler diğerlerine görece daha somut, hayatın içinden birşeyler söylüyor. Yokluk yoksulluk, cahillik, itilip kakılmışlık, çaresizlik, umutsuzluk bir yanda, adamsendecilik, riyakarlık, bencillik, vurdumduymazlık, beleşçilik, kurnazlık diğer yanda. Kırık dökük hayatları ören ilmekler, kãh sökülüyor kãh birbirine ekleniyor...

Bu öyküler arasında beni en fazla etkileyen, on oniki yaşlarında bir kız çocuğunun ağzından anlatılan Havva isimli öykü.  Bu öyküde, anlatıcının (yani çocuğun) konuşmaları o kadar doğal, o kadar gerçek ki. Çocuk saflığını, bencilliğini, kıskançlığını, bilmişliğini, acımasızlığını, büyümüş de küçülmüşlüğünü, yufka yürekliliğini, öfkesini, korkusunu, endişesini, üzüntüsünü ve daha bir çok duyguyu sadece söylediklerinden  lãflarından çıkarabiliyorsunuz. Başkaca hiç bir betimleme, tanımlama yok, sadece monologlar var ve bu kendi kendine konuşmalar, öykünün iki ana karakterini de (çocuğu ve Havva’yı) gözünüzün önünde canlı canlı görmeniz, sesini kulağınızda duymanız için fazlasıyla yetiyor... Beni orada yaşananlara inandırıyor. İşte öykücülük bu! dedirtiyor insana.

Yeşim E. Narter
Istanbul, Ekim 2013

 
Toplam blog
: 45
: 2228
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

"Artık makine ile değil, insanla iletişim kurma" kararımın ardından IT sektöründeki kariyerimi nokta..