Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

20 Ağustos '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yağmurdan sonra toprağımın kokusu

Kokusu değil söylemesi bile diken diken eder tüylerimi. Bir fincan sıcak süt, evimin arka penceresinin soğuk mermerinde yağmurlu gecelerde üzerine oturduğum o çiçekli minderimiz, muhakkak bir radyo, evimin kokusu, bir kalem ve kağıt, hayallerim, ideallerim, ilk gençlik isyanlarım ve nihayetinde annemin daha uyumadın mı kızım hasta olacaksın diyen sesi… her yağmur yağdığında kendimi dışarı atmak isterdim, her ne vakit olursa olsun çıkıp saatlerce yürümek caddelerde… Tanıdık kimse çıkıp da ıslanmışsın elif eve bırakalım demeden bir başıma ıslanabilme özgürlüğümü kullanayım isterdim. O incecik camın ardında bakarken pencerenin ötesindeki gökyüzüne yağmur şıp şıp içimdeki bir yerleri aşındırırdı sanki. Gök gürültüleriyle gelen gökyüzünün hırçın sesi içimde haykırışlar olarak yankılanırdı. herkes uyurdu, ben susar ve yazardım… bana hala uyumadın mı diyen o sese keşkelerle cevap verirdim. Keşke şimdi beni kimsenin tanımadığı bir yerde çıkıp bir başıma yürüsem saatlerce, taksam kulaklıklarımı geçirsem kapüşonumu, yağmurdan sonraki toprak kokusunu çeksem içime, gerekirse ıslansam hasta olsam kime ne, bunu bile hiçbir şey düşünmeden yapamıyorum bu şehirde, bıktım! Ve hep aynı ışık vardı o bana yardım etmek isteyen gözlerde. Çıkıp kendi yağmurumda sırılsıklam olayım, içime hapsettiklerim yağmur olup yeri göğü inletsin diye çırpınıyordu gözlerindeki pırıltı. Biliyordu bir gün bu yağmurlar dindikten sonra karabulutlarımdan arınıp gökkuşağının bütün renklerini bürünüp salınacağımı. Ve bunu başarayım diye yapacaktı her şeyi, herkese rağmen! O kendi renklerini bile soldurmaya hazırdı bu uğurda.

Bir gün apansız git gide kendimi hapsolmuş hissettiğim o kafesinin kapılarını açtı ardına kadar yine ayn ışıkla bana bakan gözler. Ve aynı ses artık kanatlan uç dedi bana! ben bile anlamamışken onun doğru zaman olduğunu o göze aldı her şeyi.

Uçtum…

Kanatlarımı alıp ‘o’nun rüzgarıyla uçtum. Üstelik her geçen zaman daha da yükselerek. Her geçen gün kanatlarım daha da güçlenerek! Alçalacak olsam bir an kendi kanatlarının altına aldı beni, ama yapamazsın sen diye oraya hapsetmedi kendi kanatlarıyla yükseltti, destek verdi.

Havadayım şimdi! Ayaklarım yer almayalı, bir zamanlar sürekli eşelenip durduğumu sandığım o en dipleri görmeyeli bir hayli oluyor. ileri hep ileri... öyle ki yol almakta olduğum ufuklara durup baktıkça gözlerim yoruluyor zaman zaman. Kanatlarımın minik bir serçeninkinin yanında kartal kesilmeye başladığını ben bile hisseder oldum . Havadayım , uçtum çıktım bir kere ya nereye savurursa rüzgar oraya gidiyor görünüyorum aşağıdan balkınca! Lakin ben rüzgarımı arkama alarak kanatlandım en başından. Hedef hep yükseğe çıkarken, her geçen gün daha çok uzaklaşırken başladığım noktadan rotam hep aynı. Fizikken uzaklaştığım o noktaya yükseldikçe daha çok yaklaşıyorum. Ya da uzaklar yakın oluyor uçabilmeyi öğrendikçe.

Her geçen gün biraz daha yükselerek bir başıma süzüldüğüm gökyüzünde hala aynı yağmurlar yağmaya devam ediyor. Üstelik değil özgürce ıslanmak gökküşağının üzerinden bile kayabilecek kadar mutlu sonla biten hikayeler yazabilirim... Donuma kadar ıslak döndüm az önce! Hiç kimsenin beni tanımadığı bir şehirde değil ıslanmayayım diye eve bırakmak ölsem bir allahın kulu dönüp bakmaz. İmdat! Desem bile anlamazlar. İspanyolca imdat ne demek onu bile hatırlayamadım mesela ilk anda. Yıllar yılı o kağıtları doldurduğum hayallerimi ideallerimi gerçekleştiriyorum bir bir. İsyanlarımla barıştım, isyanlarım ardında güzel dizeler bıraktı her defasında geri dönüp okudukça bunları da hissetmem gerekmiş dediğim.

Islağım, hapşuruyorum , bir yatak bir dolap, bir masalı penceresiz odama yeni döndüm ve hala uyumadım, hasta olacağım! Kulağımda tek bir ses. Hadi gel uyar beni anne. Sıcak süt getir yine. Söylemediğin sözler parıldasın hikayesinde kaybolduğum gözlerinde, ısıtsın dünyamı, sarsın sarmalasın beni. Yağmurdan sonra toprak kokusunu duymaya çıktım da burnumda sadece babamın çalışırken boya, tiner kokan terinin kokusu var. İpodumu da almıştım çıkarken yanıma hani hep istediğim gibi yağmur altında… lakin efe’nin ilk öğrendiği o şarkı sadece dilimde. üstelik aynı onun gibi yutkuna yutkuna bir utangaç bitsin artık, bir ben her şeyin en iyisini yaparım der gibi! ekinin o minik elleriyle ilk dokunuşları geziniyor sanki ıslak tenimde sanki.

Yağmurdan sonraki toprak kokusunu ben bir tek o pencerenin önünde, senin sesinle, evimin kokusunda dışarı çıkıp içime çekmeyi hayal ederken hissettim . İçime çektiğim hiçbir koku, altında ıslandığım hiçbir yağmur orda hayal ettiğim gibi değilmiş.

Hiç mi memnun olmuyorum içinde bulunduğum hallerden. her durumda bir şey buluyor muyum satırlarımı dolduracak? Şimdi olsa o gözlerindeki ışık ‘her şeyi aynı anda istediğimi’ için sitem ederdi bana. bir yanıp bir söner beni mahcup bırakırdı iki büklüm şurada yine tek bir söz dile gelmeden!

Ama yok!

Pencerem de yok üstelik, çiçekli minder de. Başarılar, güzellikler, özgürlükler, her geçen gün yolunu bulan hedefler, gerçekleşen idealler benimle… isyanlar da kalmamış diye sevinirken bir bakıyorum özlemler diz boyu!

Ben yağmurdan sonraki toprağımın kokusu, o toprağın altındaki köklerin gizli tutsaklığını, bugün beni rüzgarıyla kanatlandıran o kanatların altına sığınmayı özledim!

Zaman zaman budansam da köksüz dalsız yaşayamam ben!

 
Toplam blog
: 48
: 919
Kayıt tarihi
: 09.06.09
 
 

1990 Muş doğumluyum. Şu an İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde okumaktayım. Elim kalem tuttuğ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara