Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Mart '11

 
Kategori
Öykü
 

Yalnız bir ölümün paramparça hikayesi (Erdem'in hikayesi) III

"Neden geç kaldın oğlum? Çok merak ettim." 

"Geldim işte anne. İş-güç, ha deyince çıkamıyorum ki." 

"Hadi şurdan bir portakal soy da birlikte yiyelim. Semra nasıl, ya çocuklar?" 

Bu soruyu annesinin özellikle sorduğunu ve akabinde yüzündeki ifadeyi izlediğini biliyordu. Her zaman çok akıllı bir kadın olmuştu. Babası da öyle düşünürdü. 

"İyiler anne. Didem'in bu ara sınavları yoğun. Burak da ablasını üzüp duruyor işte. Ağzındaki tellerden kendini gergin hissediyor diyor dişçisi." 

"Çok özledim onları. Bir dahaki sefer onları da getir, emi oğlum?" 

"Tamam anne." 

Gün aşırı uğrardı annesine. Her zaman ona babasından daha düşkün olmuştu. Son bir senedir yatağından yardım almaksızın kalkamıyordu. Gün içinde bakımını yapan, yemeğini yediren bir yardımcı kadın vardı ama ona da pek güvenemiyordu. Yatılı kalacak birini de bulamamışlardı. Semra'nın bakışlarındaki ölse de kurtulsak ifadesinden nefret ediyordu. Annesiydi o... 

Korna sesiyle kendine geldi. Sarı yandığı anda neden kornaya basılırdı, anlam veremezdi. Yağmurdan medet umardı. Kendini dışarı atmayı, sırılsıklam ıslanmayı, tüm dertlerinden arınmayı hayâl ederdi. Neredeyse 20 yıl olacaktı evleneli. Biraz sorunları vardı evliliğinde ama çocuklarının anasıydı Semra. Bir de kocasının karısı olduğunu hatırlasaydı keşke! 

"Hoş geldin baba." 

"Hoş bulduk yavrum. Annen nerde?" 

"Burak'ı yıkıyor. Bu akşam yemekleri ben hazırladım babacığım." 

"Aferin benim güzel kızıma. Okul nasıl gidiyor?" 

"Analitik Kimya ile biraz başım dertte ama halledeceğim baba. Yarın Bahar'la çalışacağız. O bayağı iyi durumda." 

"Hoş geldin Erdem." 

"Merhaba tatlım. Kurt gibi acıktım valla. Ne yemek var hanımlar?" 

"Bu akşam yemekler Didem'den. Burak, hadi çabuk yemeğe. Bak, baban da geldi." 

Çok güzel bir ailesi olduğunu düşünürdü her zaman. Otuzlu yaşları çoktan terk etse de Semra, halâ güzelliğini koruyordu ve çok seviyordu onu. Çevresinde bıcır bıcır onca kız varken, zor olanı, ona bakmaya bile tenezzül etmeyen Semra'yı seçmişti eş olarak. Muhafazakâr bir ailenin kızıydı. Katı kurallarla yetiştirilmişti. Büyülü bir güzelliği vardı. Duru ve buz gibi bakışlarından etkilenmemek mümkün değildi. O'na yaklaşabilmek için günlerce uğraşmıştı. Arkadaşları, bir buzdolabı için çabalamasını anlamadıklarını söylüyorlardı. Olsun o, Semra'dan hoşlanmıştı. Çok konuşan, şuh kahkahalar atan, etrafına narsist bakışlar saçan kadınlardan hoşlanmazdı. Didem de aynı annesine benziyordu ama çoğu huyunun kendisine benzemesinden de keyif alıyordu. Burak ise sanki ailelerine tanrının bir hediyesiydi. Didem, "Sakın çabuk büyüme, daha yeğenlerinle oynayacaksın." diye takılıyordu kardeşine! 

Çevrelerindeki herkesin gıptayla baktığı bir ailesi vardı ama yine de bir şeyler eksikti. Emindi, bu eksikliğin Semra da farkındaydı ama onun dünyasında önemi yoktu! Son zamanlarda irili-ufaklı tartışmalar olmaya başlamıştı aralarında. Anlamsız kıskançlıklar gösteriyordu Semra! Acaba evlilikleri mi eskiyordu? Konuşabileceği kimse de yoktu. Belki de profesyonel destek almalıydılar. Çocukların odaları alt kattaydı ama yine de tartışmalarını duymalarından çekiniyorlardı. 

"Semra, ben Mısra ile çalışıyorum. Koca projenin sorumluluğunu verdim kıza. Akşamları da buraya gelse yeridir ve kızım olacak yaşta. O'nu kıskanmayı nasıl yakıştırıyorsun kendine, anlayamıyorum!" 

"Aptal mı sanıyorsun beni? Geçen akşamki yemekte ona nasıl baktığını gördüm. Kızın da gözleri ışıldıyordu." 

"Yanımda otururken, ona bakışımdaki ifadeyi nasıl görebilirsin? Benden 5 mt uzakta oturan bir insanla bağırarak mı iletişim kurmalıydım? Tabii ki bakışlarımla bir şey sordum." 

"Eminim; seni çok özledim, keşke yanımda otursaydın demişsindir." 

"Şimdi saçmalıyorsun artık. Lütfen kendine gel. O'nu, bunu kıskanacağına kendi eksiklerini bulmaya çalış." 

"Ooo!! Dökülün bakalım Erdem Bey, neymiş benim eksiklerim? Her zaman sana ve çocuklarıma sadık kaldım. Bir başka erkekle bakışmamı mı yakaladın; oramı, buramı açtığımı mı gördün ya da har vurup harman savurduğumu; en güzel yemekleri ailem için yaptım, evimi çocuklarım, eşim için güzelleştirdim; sizler mutlu olun diye ne yapacağımı şaşırdım. Sabah hepiniz evi huzurla terk ediyorsunuz, çünkü evde arkanızı toplayan ve akşam da yemekleri hazırlamış sizi bekleyen bir uşağınız var. Ben de bir kadınım Erdem Bey. Beğenildiğimi, önemsendiğimi görmek isterim." 

"Demek öyle! Bu saydıklarını benim görmediğimden şikayetçisin! Sen mükemmel bir ev kadını ve annesin ama mükemmel bir eş misin, bunu sorguladın mı? Bir erkeğe, şu saydıkların yetmeli mi; böyle mi düşünüyorsun? Bak ne güzel söylüyorsun: Beğenildiğimi, önemsendiğimi görmek isterim. Peki, aynı ihtiyacı benim de hissettiğimi hiç düşünmedin mi? Yirmi yıllık evliliğimiz süresince bir kez olsun ama bir kez olsun beni sevdiğini, beni beğendiğini söyledin mi? O'ndan, bundan kıskanıyorsun da bir kez olsun beni yakışıklı bulduğunu, giydiğim gömleğin ne kadar yakıştığını, şakaklarımın ne güzel ağardığını, benimle gurur duyduğunu söyledin mi? Yatakta bir kez olsun bana kendiliğinden sarılıp beni arzu ettiğini söyledin mi? Kocana, çocuklarının babasına bunları söylersen şımarır mıyım? Ben senin eline, ayağına öpücükler konduran, seni ne kadar çok sevdiğini her fırsatta söyleyen, seninle gurur duyan bir adamım. Kör müsün sen? Hanım hanımcık, namuslu bir ev kadını olmanın bir erkeğe yeteceğini mi sanıyorsun? Kalk da aynada bir kendine bak. Ne hale getirdin bizi." 

Nabzı yükselmişti. Odadan çıktı. Su içse iyi olacaktı. Didem merdivenlerin başında duruyordu. 

"Zor insanlarız biz kadınlar, değil mi babacığım?" 

Kızının bu olgunluğunu hep çok takdir etmişti. Kaç çocuk onun gibi davranabilirdi. 

"Sorun yok yavrum. Annen bu aralar çok hassas. O'nun bizden başka düşüneceği bir şey yok, çünkü başka bir hayatı yok. Oysa sizin okulunuz ve benim de bir iş hayatım var. Hem de ev yaşamımızdan çok daha fazla vakit alan yaşamlar. Sanırım anneniz o yaşamları daha çok önemsediğimizi ve onu ikinci plana attığımızı düşünüyor. Hadi, sen yat kızım. Ben biraz çalışacağım." 

Sudan vazgeçti, bir kadeh viski koydu kendine; masasına oturdu, bilgisayarını açtı. Mısra'nın yaptığı son değişiklikleri kontrol etmeye gün içinde vakit bulamamıştı. Skype bipledi, onu eklemek isteyen biri vardı. 

"Hi erdemkiranöz! I'd like to add you on Skype. Ivana Basilevsky" 

Not: Bu güzel blog için Ata Kemal Şahin'e teşekkürlerimle...  

 
Toplam blog
: 42
: 1011
Kayıt tarihi
: 16.06.10
 
 

1980 'de doğdum. Batı'da küçük bir şehirde büyüdüm. Büyüyünce durduğum yerde duramaz oldum. Kuş o..