Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Eylül '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yalnız ölmek

Yalnız ölmek
 

Yalnız yaşamak, yalnız ölmek ve öldükten 6 gün sonra evindeki koku nedeniyle rahatsız olan komşuların tarafından bulunmak... Kalp krizi geldiğinde, elini uzatabileceğin kimsenin olmaması. Senin için telaşlanan, ambulans çağıran, gömleğinin düğmelerini açan, komşuları ayağa kaldıran sevdiklerinin bulunmaması... "Yazık, adamcağız gitti, kimsenin de haberi olmadı" diyen mahalle sakinlerinin meraklı bakışları altında, polisler ve belediye görevlileri tarafından bir cenaze aracına taşınmak... Ardından ağlayanının olmaması, evinin kapısını hiç tanımadığın kişilerin kapatması...

Karşı apartmanın üçüncü katında oturan bekar komşumuzun öldüğünü 6 gün sonra öğrendik. Çünkü apartmana bir koku yayılmıştı, balkon kapısı bir haftadır kapanmamıştı. Bir kahvehane arkadaşı aramıştı bir kaç gün önce, başka da arayanı soranı olmamıştı. Polisler gelip kapıyı çilingire açtırdıktan sonra herşey anlaşılmıştı. Doktor kalp krizinden öldüğünü açıkladı, savcı gereken işlemleri yaptı, polisler komşumuzu cenaze aracına taşıyıp götürdüler. Mahalle sakinleri olarak bizler de, balkonlardan olanı-biteni izleyip, birbirimize üzüntülerimizi anlattık. Sonra da evimize girerek, akşam yemeğine oturduk, ailece...

Çok değil, 20 yıl önce kimse yalnız ölmezdi. Çünkü bütün mahalleli birbirini tanır, teklifsizce evlere girilip çıkılır, hasta olanlarla ilgilenilir, yemekler götürülür, doktorlar çağırılırdı. Mahalle demek, büyük bir aile demekti, herkes herkesin herşeyini bilirdi. Herkes herkese güvenirdi. Sevinçler, üzüntüler birlikte yaşanır, kavgalar, küskünlükler bile herkesin derdi olurdu.

Ne çabuk koptuk birbirimizden, ne çabuk unuttuk güvenmeyi, selamlaşmayı, "Günaydın, iyi akşamlar" demeyi... Domatesimizi bile internet üzerinden satın almamızı "Modern yaşamın nimetleri" olarak bize sunan kapitalizmin tuzağına ne çabuk düştük... Birarada yaşama kültüründen nasıl uzaklaştık, birbirimize nasıl yabancılaştık... Aynı evde, ayrı odalarda, kimimiz TV karşısında, kimimiz bilgisayar karşısında yaşar hale geldik. Sabah erkenden yola düşüp işe, okula giden, akşamları "Yuva" olmaktan çıkarak, sadece barınak görevi gören evlerimize dönen robotlar olduk. Tek dişi kalmış kapitalizm başardı. Çarkın dişlileri arasına girdik, ödenecek faturalar, girilecek sınavlar, alınacak giysiler, eşyalar, yeni çıkan cep telefonları, plazma tv'ler konuşulacak temel konularımız oldu. Üretmeyen, okumayan, düşünmeyen, heyecanlanmayan, sevmeyen, depresyona giren, stressiz yaşayamayan, fiziksel takıntılar edinen bireyler haline geldik. Aile bireylerinin sorunlarına karşı bile duyarsız hale gelmişken, yalnız yaşayan komşumuzun 6 gün evinden çıkmamasını fark edememek olağan sayılıyor artık.

Yalnız yaşamak, özgür bireyler olmak belki cazip bir tercih ama, yalnız ölmek insana yakışmayan bir son. Senden özür diliyorum sevgili komşum. Paylaşmadığım sevinçlerin, mutsuzlukların için, vermediğim selamlarım için, yalnız yaşadığını bildiğim halde kapını bir kez olsun çalıp da, "Birşeye ihtiyacın var mı, komşum?" diye sormadığım için...

 
Toplam blog
: 37
: 1503
Kayıt tarihi
: 26.08.06
 
 

1958 doğumluyum, İzmir'de yaşıyorum. 17 yıl gazetecilik yaptım ve emekli oldum. Şimdi babamın kurduğ..