- Kategori
- Gündelik Yaşam
Yalnızlık mı, doyumsuzluk mu ?

İlk kez 1994 yılında tanıştım bilgisayarla. Bir Macintosh edindim ve masaüstü yayıncılık alanına giriş yaptım. Güzel işler çıkardım. Kitaplar, dergiler, gazeteler, afişler ürettim. Ama ticareti beceremediğim için 6 yıl sonra bu işi bırakmak zorunda kaldım. Daha sonra basit bir PC aldım, ev ortamında kullanmaya başladım. Ve sanal dünyadan hep kaçtım. Gazetecilik, kitapçılık yönlerim, dernekler, odalar, parti, sendikalar gibi ortamlara fazlasıyla dalan biri olduğum için hayli geniş bir çevreye sahibim. Dostlarım da hatırı sayılır düzeydedir. Yani aslında yalnız değilim. Peki ne arıyorum ben bu net ortamında? Hep kaçtığım, "İnsanları birbirinden koparan, toplumsal yanımızı öldüren, bir camın arkasına tıkan, sesin rengini, titreşimini duymamızı, bakışımızdaki anlamları görmemizi, sıcacık bir dokunmayı ortadan kaldıran" sanal dünyaya nasıl ve neden daldım ben? Yazdığım yazıların okunması, yorumlar, mesajlar gelmesi, gerçek isimlerini bile bilmediğim insanların beni izlemesi neden bu kadar ilgimi çekmeye başladı? Akşamları TV'yi bile izlemek yerine sohbeti tercih eden, birkaç satır daha fazla kitap okumalıyım diyen ben, nasıl oldu da bu camın arkasında vakit geçirir hale geldim?...
Yalnız mıyım, hayır. Doyumsuz muyum, hayır. Hala inatla pazarlardan alış-veriş yapıyorum. Meyveleri mıncıklarken satıcının, "Elleme abla" uyarısına diklenmekten, insanlara çarpa çarpa, söylene söylene yürümekten hala çok hoşlanıyorum. Çünkü bana göre kavga etmek bile toplumsal yapımızın bir göstergesi. Gazeteyi okurken matbaa kokusunu duyabilmeliyim, kitabı okurken bazı yerlerini çizebilmeliyim, yani dokunabilmeliyim herşeye ve herkese... Ama net ortamında sadece klavye tuşlarına dokunabiliyorum. Yazılarımla birilerine (olumlu ya da olumsuz) dokunabiliyor muyum, acaba bu da mı bir ihtiyaç bilemiyorum. Henüz çözemedim bu bilmeceyi. Eminim, sevgili Pirmete bunun yanıtını verecektir. Belki de bir kaçış ya da aslında bu kadar kalabalık içinde bile yalnız olduğunu bilinçaltında duyumsamak. Tanımadığın insanlarla birşeyleri paylaşmanın, adlandırmanın zevkini almaya çalışmak. Ya da farklı bir ortamda üretimde bulunmanın hazzı. Herkesin bahanesi farklıdır eminim. Ben bu ortamı sevdim ama beni yaşamdan koparmasına da asla izin vermeyeceğimi biliyorum. Çünkü bana göre bu (belki fazla iddialı ama) kapitalizmin bir tuzağı ve bu tuzağa düşmeden nimetlerinden yararlanmak gerekir diye düşünüyorum. Bizi yalnızlaştırmasına izin vermeden tam tersine bu yolla da çoğalabileceğimizi, farklı yerlerdeki güzel insanlara bu yolla ulaşabileceğimizi göstermek. Eğer doğru kullanırsak tuzağı tersine çevirebiliriz, bu iletişim ortamını nimete dönüştürebiliriz.
Bugün kendi kendime mırıldandım. Belki de kendi kendimi ikna çabalarımdı bu yazdıklarım. Ama hala ve inatla, "Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine" diyenlerdenim.