- Kategori
- Gündelik Yaşam
Yaşam kaosu

Hayatının karmaşık ve karar vermekte zorlandığı bir dönemindeydi. Önündeki alternatifler, mantıksal olarak baktığınıda son derece rahat değerlendirilebilecekken, kendini iç dünyasına ve duygularına kaptırması, gerçeği görmek istememesi, karar verme sürecinin uzamasına, dolayısıyla eylemsiz kalmasına neden oluyordu.Tamamiyle içine kapanmıştı artık. Akıl alabileceği, rehberi olabileceği her insana, her türlü işarete ve olaya karşı kendini kapatmış ve geri çekmişti. Bu da ister istemez karar verme sürecinin uzamasına neden oluyordu. Artık her konuda tereddüt ve güvensizlik yaşıyor, tereddütleri yaşamında kaosun hakim olmasına neden oluyordu.
Kendini sıkışmış, zor durumda ve çaresiz hissediyordu. İlişkilerindeki yanlış yaklaşımların neticesinde, girdiği yoldan dönmek, ya da amaçladıklarından vazgeçmek kendisine olan güvenini de sarsıyor, kendisine olan saygısını da özgüvenini de yitirmesine neden oluyordu. İlişkide olduğu insanlar tamamıyla kendilerine, kendi ilgi ve çıkarlarına yönlenmiş durumdaydılar. Kimseden detek alamama aksine talep görme durumundaydı. Kime yanaşsa egoist, talepkar ve saldırgan bir tavırla karşılaşıyordu. En büyük aşkı da bu yüzden son bulmamışmıydı zaten. Şimdi de aynı egoist ve saldırganlığı ailesinden, dostlarından ve arkadaşlarından görmekteydi. İlişkilerindeki eşit şartların kaybolması O'nu mutsuzluğa ve yalnızlığa itiyordu. Bencilliğin ve duyarsızlığın hakimiyeti acımasızlığı da beraberinde getiriyordu. Bu kadar çok yanlışın yaşandığı bir ortamda bulunmak, kendi değerlerini gözden geçirmesine ve kontrol altına almak istemesine neden oluyordu.
Son bir hamle yapmak istedi içinde buluduğu yalnızlık kaosundan kurtulmak için, hiç de iyiye gitmiyordu hayatı ve böyle giderse yanlış kararlara yönelebilirdi. Tüm yaşam enerjisini topladı, akşamdan başladı arkadaşlarını aramaya, yalnızdı yorgundu, çaresizdi, güvensizdi paylaşmak istiyor ancak paylaşacak hiç kimseyi bulamıyordu. Sabah kahvaltısını dışarıda etmek istiyordu.Tek, tek aradı herkesi. Herkesin bir işi ya da bir bahanesi olmasına ise oldukça şaştı. Bir kendisinin işi yoktu. Termosuna çayını ya da kahvesini koyup, sahile inip, iskelenin yanındaki taş fırından kurabiye alıp, sevdikleri ile hoş beş etmek, hayatı, kelimeleri, seçim arefesinde siyaseti paylaşmak istiyordu. Kimseden bir hareket gelmedi. "Madem kimse gelmiyor, o halde ben de kendim çıkarırım hayatın keyfini" diye düşündü. Son enerjisi boşa gitsin istemiyordu. Sabah erkenden uyandı, termosuna kahvesini koydu, walkman'ını kulağına taktı, Andreas Vollenwıder çınlamaya başladı beyninde. Sahile kadar yürürdü, taş fırına girdi. Sabah saat 07:30 du henüz ve tüm kurabiyeler sıcacıktı. 2.5 YTL lık kurabiye aldı. Rahat iki hatta üç kişiye yetecek kadar sıcak kurabiyesi olmuştu. Sahile büyük çınarın olduğu parka gitti. Banka oturdu. İki kedi, bir köpek, sabah kahvaltılarını eden iki çocuklu bir aile, sabahın köründe bira içen üç adam, gazete okuyan bir genç, çay ocağının servis görevlileri ve restoranın garsonları vardı etrafta ve park tenhaydı haliyle. Aileye güvendiği için bira içen adamları çok ciddiye almadı. Denize en yakın banklardan birine oturdu, kahvesini koydu kurabiyesinden ısırdı sıcacık taptaze Kurabiye ağzında dağıldı, iskeleye 07:50 vapuru yanaştı, köpek yanına geldi kurabiyesinden ikram etti, köpek bir lokmada yutuverdi kurabiyeyi. Karşısında deniz, kulağında soft bir müzik, elinde kitabı, kahvesi, kurabiyesi, sabahın ilk hareketleri, "Kendi kendime de hayatın keyfini çıkarıyorum başkalarını dert ettim kahroldum da ne oldu?" diye düşünüyorken omuzuna bir el dokundu. Adam elinde bira kutusu, kara elbiseleri ile ızbandut gibi tepesine dikilmiş, bir şeyler söylüyordu. Kulağından kulaklığını çıkardı. Adam homurdanır gibi "Yalnız mısınız?" diyordu. Ardından da bir şeyler geveledi ama, sarhoşluğundan geveledikleri anlaşılmıyordu. Sinirlendi, kahvesini boşalttı, kulaklıklarını çıkarıp teybi kapattı. Toparlandı aile kahvaltısına, hizmetliler servislerine, köpek yiyecek dilenmeye, sarhoşlar içmeye, adam gevelemeye, devam ediyordu. Kimse O'nun keyfinin bozulduğunu huzurunun kaçtığını kaşe almamış sanki sabahın 7:30 unda bir kadının yalnız başına parka gelmekle bu durumu hak ettiği gibi bir umarsızlığa bürünmüşlerdi. O da kırk yılda bir yapmak istediği keyfi yaşayamamanın öfkesi ile evinin yolunu tutuyordu.
Yaşamdan, yaşadıklarınızdan sıkılmış, bunalmış, yorgun düşmüştü. İsteksizliği, düşük motivasyonu, giderek dış dünyadan uzaklaşarak, kendi içinize kapanmasına neden oluyordu.Tek çıkışı, hayatın kendini tekrar etmediğini, her yeni doğan alternatifin ve yaşanacak deneyimin kendisine sunulmuş bir şans olduğunu dikkate alarak, önüne gelenleri mutlulukla kabul etmesi gerektiğini, kendisine sunulacak güzel bir şeyler olacağını ummakta buluyordu.Deneyimlediği tatsız tecrübeler, kendisini kapatmasına ve diğer insanlara karşı duyarsız kalmasına neden olacak bir seviyeye gelmişti artık.
Evimi temizleyeyim bari diye düşündü. Tam temizliğe başlamıştı ki telefonu çaldı. Sevgilisi canından üstün tuttuğu ses telefonun karşısından soruyordu "İyi misin?" o sesi duymak O'na her şeyi unutturmuştu. "İyiydi evet." herşeyi olarak nitelendirdiği ve en sevdiği insan tarafından aranmıştı ve "İyi misin?" diyordu karşı taraf. Halini hatrını soruyordu. Yaşanan her şeyi, çekilen her üzüntüyü unutuverdi bir anda telefonun karşısındaki ses herşeyi, herşeyi... O'nun bile kendisine yaşattıklarını unutturuvermişti bir tek kelime ile. Demek ki mutluluk için tek kelime yeterli olabiliyordu."İyi misin?" Evet iyiydi çok iyiydi hem de.!!!!!
Kendini sıkışmış, zor durumda ve çaresiz hissediyordu. İlişkilerindeki yanlış yaklaşımların neticesinde, girdiği yoldan dönmek, ya da amaçladıklarından vazgeçmek kendisine olan güvenini de sarsıyor, kendisine olan saygısını da özgüvenini de yitirmesine neden oluyordu. İlişkide olduğu insanlar tamamıyla kendilerine, kendi ilgi ve çıkarlarına yönlenmiş durumdaydılar. Kimseden detek alamama aksine talep görme durumundaydı. Kime yanaşsa egoist, talepkar ve saldırgan bir tavırla karşılaşıyordu. En büyük aşkı da bu yüzden son bulmamışmıydı zaten. Şimdi de aynı egoist ve saldırganlığı ailesinden, dostlarından ve arkadaşlarından görmekteydi. İlişkilerindeki eşit şartların kaybolması O'nu mutsuzluğa ve yalnızlığa itiyordu. Bencilliğin ve duyarsızlığın hakimiyeti acımasızlığı da beraberinde getiriyordu. Bu kadar çok yanlışın yaşandığı bir ortamda bulunmak, kendi değerlerini gözden geçirmesine ve kontrol altına almak istemesine neden oluyordu.
Son bir hamle yapmak istedi içinde buluduğu yalnızlık kaosundan kurtulmak için, hiç de iyiye gitmiyordu hayatı ve böyle giderse yanlış kararlara yönelebilirdi. Tüm yaşam enerjisini topladı, akşamdan başladı arkadaşlarını aramaya, yalnızdı yorgundu, çaresizdi, güvensizdi paylaşmak istiyor ancak paylaşacak hiç kimseyi bulamıyordu. Sabah kahvaltısını dışarıda etmek istiyordu.Tek, tek aradı herkesi. Herkesin bir işi ya da bir bahanesi olmasına ise oldukça şaştı. Bir kendisinin işi yoktu. Termosuna çayını ya da kahvesini koyup, sahile inip, iskelenin yanındaki taş fırından kurabiye alıp, sevdikleri ile hoş beş etmek, hayatı, kelimeleri, seçim arefesinde siyaseti paylaşmak istiyordu. Kimseden bir hareket gelmedi. "Madem kimse gelmiyor, o halde ben de kendim çıkarırım hayatın keyfini" diye düşündü. Son enerjisi boşa gitsin istemiyordu. Sabah erkenden uyandı, termosuna kahvesini koydu, walkman'ını kulağına taktı, Andreas Vollenwıder çınlamaya başladı beyninde. Sahile kadar yürürdü, taş fırına girdi. Sabah saat 07:30 du henüz ve tüm kurabiyeler sıcacıktı. 2.5 YTL lık kurabiye aldı. Rahat iki hatta üç kişiye yetecek kadar sıcak kurabiyesi olmuştu. Sahile büyük çınarın olduğu parka gitti. Banka oturdu. İki kedi, bir köpek, sabah kahvaltılarını eden iki çocuklu bir aile, sabahın köründe bira içen üç adam, gazete okuyan bir genç, çay ocağının servis görevlileri ve restoranın garsonları vardı etrafta ve park tenhaydı haliyle. Aileye güvendiği için bira içen adamları çok ciddiye almadı. Denize en yakın banklardan birine oturdu, kahvesini koydu kurabiyesinden ısırdı sıcacık taptaze Kurabiye ağzında dağıldı, iskeleye 07:50 vapuru yanaştı, köpek yanına geldi kurabiyesinden ikram etti, köpek bir lokmada yutuverdi kurabiyeyi. Karşısında deniz, kulağında soft bir müzik, elinde kitabı, kahvesi, kurabiyesi, sabahın ilk hareketleri, "Kendi kendime de hayatın keyfini çıkarıyorum başkalarını dert ettim kahroldum da ne oldu?" diye düşünüyorken omuzuna bir el dokundu. Adam elinde bira kutusu, kara elbiseleri ile ızbandut gibi tepesine dikilmiş, bir şeyler söylüyordu. Kulağından kulaklığını çıkardı. Adam homurdanır gibi "Yalnız mısınız?" diyordu. Ardından da bir şeyler geveledi ama, sarhoşluğundan geveledikleri anlaşılmıyordu. Sinirlendi, kahvesini boşalttı, kulaklıklarını çıkarıp teybi kapattı. Toparlandı aile kahvaltısına, hizmetliler servislerine, köpek yiyecek dilenmeye, sarhoşlar içmeye, adam gevelemeye, devam ediyordu. Kimse O'nun keyfinin bozulduğunu huzurunun kaçtığını kaşe almamış sanki sabahın 7:30 unda bir kadının yalnız başına parka gelmekle bu durumu hak ettiği gibi bir umarsızlığa bürünmüşlerdi. O da kırk yılda bir yapmak istediği keyfi yaşayamamanın öfkesi ile evinin yolunu tutuyordu.
Yaşamdan, yaşadıklarınızdan sıkılmış, bunalmış, yorgun düşmüştü. İsteksizliği, düşük motivasyonu, giderek dış dünyadan uzaklaşarak, kendi içinize kapanmasına neden oluyordu.Tek çıkışı, hayatın kendini tekrar etmediğini, her yeni doğan alternatifin ve yaşanacak deneyimin kendisine sunulmuş bir şans olduğunu dikkate alarak, önüne gelenleri mutlulukla kabul etmesi gerektiğini, kendisine sunulacak güzel bir şeyler olacağını ummakta buluyordu.Deneyimlediği tatsız tecrübeler, kendisini kapatmasına ve diğer insanlara karşı duyarsız kalmasına neden olacak bir seviyeye gelmişti artık.
Evimi temizleyeyim bari diye düşündü. Tam temizliğe başlamıştı ki telefonu çaldı. Sevgilisi canından üstün tuttuğu ses telefonun karşısından soruyordu "İyi misin?" o sesi duymak O'na her şeyi unutturmuştu. "İyiydi evet." herşeyi olarak nitelendirdiği ve en sevdiği insan tarafından aranmıştı ve "İyi misin?" diyordu karşı taraf. Halini hatrını soruyordu. Yaşanan her şeyi, çekilen her üzüntüyü unutuverdi bir anda telefonun karşısındaki ses herşeyi, herşeyi... O'nun bile kendisine yaşattıklarını unutturuvermişti bir tek kelime ile. Demek ki mutluluk için tek kelime yeterli olabiliyordu."İyi misin?" Evet iyiydi çok iyiydi hem de.!!!!!