- Kategori
- Deneme
Yaşam Kırgınlığı

Sevdiklerimiz tarafından çok sevildiğimiz, mutlu mesut yaşadığımız halde bile bazen içimizdeki boşluğun, eksikliğin ne olduğunu bilemeyiz. Doldurulamamış, tamamlanmamış bir puzzle gibi hep eksiktir bir yanımız....
Hatalar, yanılgılar kendi kendimize attığımız çelmelerdir. Düşmemek için kendimize tutunmayı bir türlü öğrenemeyiz. Yaşamımızı, yaşadıklarımızı reddederek değil, kabullenerek sürdürmemiz gerektiğini anladığımızda vakit artık çok geçtir.
Zaman akıp giderken ruhumuzdaki tüm pürüzleri törpüleyerek bizi bambaşka bir kimliğe büründürür. Yirmili yaşlardaki düşüncelerimize altmışlara geldiğimizde güler geçeriz. İlk gençlik aşkları, yakaladığımız mutluluklar, erteye bırakılan düşler, kaçırılan fırsatlar uygun adım gözümüzün önünden geçerlerken, iç sürgünlüğümüzün yalnızlığı ve pişmanlığıyla sessizce alkış tutarız.
İçimizdeki ıssızlığı, etrafımızın gittikçe tenhalaşmasına yorarız. Oysa " Melali anlamayan nesle aşina " olmadığımızdandır bu nihilizm. Modern zamanlarda artık okunmayan Ahmet Haşim şiirleri gibi anlaşılmayız., yabancı kalırız....
Edebiyatla insan trajiğinin kesiştiği noktadayızdır. Hani, " İnsan bakıp bakıp ağlamaz mı kendine?" der ya şair, ağlamakta arındırmaz ruhumuzu. Ve bazen, uzaktan baktığımız "biz" değilmişiz gibi gelir. Yabancılığımız kendimizedir, bilmeyiz!
Düşünürüz de bir türlü anlam veremeyiz, neyin bedelini ödediğimizin... Saklı günahlarımız yoksa da bu hiç olmayacağı anlamına gelmez Tanrı için. Henüz işlemediğimiz günahların bedelini öderken itiraz etme hakkımızın olmadığını biliriz Belki de bu yüzdendir kırılganlığımız ve yaşam karşısında kırgın duruşumuz...kimbilir?