Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Eylül '10

 
Kategori
Edebiyat
 

Yaşamın Ucundaki Kadın: Tezer Özlü

Yaşamın Ucundaki Kadın: Tezer Özlü
 

Herkesin bir duvarı vardır, ardında kendini güvende hissettiği. Kaçarken sığındığı, bulunmak istediğinde bir adım öne çıktığı. Yaşamın ve insanların verdiği tedirginlikle, korkularıyla birlikte arkasına sığındıkları o duvar onları ne kadar korur bilinmez... Belki de bu yüzden bazıları o duvarın ardına saklanmak yerine içine hapseder kendini. Ve her yere kendisiyle birlikte taşır duvarını da. Haçını taşıyan İsa gibidir, çektiği acıyı, gelecek olan mutlulukla perdeler.

Tezer Özlü, varoluşunun herhangi bir zamanında, kendisini içine hapsettiği gizli duvarıyla birlikte yaşamın ucuna doğru bir yolculuğa çıkıyor. İçindeki acıları, ruhundaki uyumsuzluğu sağaltabilmek adına yaşamın anlamını bulmaya çabalıyor. " Her gidiş, her yolculuk, kendi 'beninin' bilinmeyenine doğru, bilmek için bir iniştir." Derken, bu inişte Pavese ile birlikte Kafka ve Svevo'nun izini sürüyor. Kendisiyle ve yaşamla hesaplaşırken, onlarla da yüzleşiyor.

Yaşamın onun için tek anlamı vardır: Gitmek!

"Kalıplardan kaçmak için gidiyorum. Gitmekten yılmayacağım. Kentlere gitmek, kocalara gitmek, geri dönmek, ülkelere gitmek, tımarhaneye gitmek, gene gitmek, gene gelmek, hiçbir şey yıldırmayacak beni. Yaşamı "gitmek" olarak algılıyorum."

Gitmek bazen intiharla eş anlamlıdır. Özlü, 18 yaşından itibaren kaç kez denemiştir bunu. Aklın sınırlarını zorlayarak,akıldan öte bir başka boyutun derinlerine varmak istemiştir hep. Akıl ve delilik arasındaki o ince çizgide gidip gelirken, kendi sınırlarının dışına taşan bu yolculukta, bir başınalığını derinden duyumsamanın keyfini de sürmüştür.

Kafka'nın, Svevo'nun mezarları başında onlarla konuşur Tezer Özlü. Pavese'nin intihar ettiği otelde, Otel Roma'nın 305 nolu odasında geçmişten kalan o ölüm ve intihar kokusunu duymak ister. O anı yaşar kendi içinde. "Orada yalnızlık, en büyük yalnızlık içinde yitiyor. Hiçlikte." diye düşünür. Ve kitabını Pavese'nin "Ve yaşam yalnız rüzgar, yalnız gökyüzü, yalnız yapraklar ve yalnız hiç değil mi?" sorusu ile noktalar.

Tezer Özlü, 1983 yılında Almanya'da Marburg Yazın Ödülü verilen bu anlatısını "Bir İntiharın İzinde" adı altında Almanca olarak yazar. Daha sonra "Yaşamın Ucuna Yolculuk" adıyla yazarı tarafından Türkçeye çevrilen bu kitap, yaşamı sorgulamasının yanısıra, " Edebiyat, yaşam ve ölümün sınırlarının artık acıları tutamadığı, tutmaya yeterli olmadığı yerde başlamıyor mu?" sorusuna da yanıt arar bir anlamda.

Edebiyatımızın mahsun prensesi olarak anılan Tezer Özlü, 9 Eylülde Pavese ile aynı günde doğar.Henüz küçük bir çocukken bile içinde duyduğu "gitmek" arzusuyla ablası Sezer'le birlikte dünyanın ne kadar büyük olduğunu görmek için yaşadığı kentin sonuna kadar yürür. Dünya şimdilik onun bilemeyeceği kadar büyüktür. Oysa çok yakın bir gelecekte dünyanın sadece bir "hiç" olduğunu düşünecektir Tezer.

Öğretmen bir anne ve babanın üç çocuğundan en küçüğüdür. Anadolu'da geçen bir çocukluktan sonra annesinin tayini ile İstanbul'a gelirler. İlk okuldan sonra ablası ile Avusturya Kız Lisesi St. Georg'a devam eder.Lise yıllarında okulun gönderdiği kampla Viyana'yı görür. Ertesi yıl Almanya ve Hollanda'yı. Son sınıfta okulu bırakarak Almanya'ya oradan da Paris'e geçer. Burada Adalet Ağaoğlu'nun kardeşi Güner Sümer'le tanışır ve aşık olur. Evlenirler. Oysa Tezer, aradığını bulamamıştır bu evlilikte. Ayrıca ruh sağlığı da iyice bozulmuştur. Manik-depresif tanısıyla akıl hastanesinde tedaviye alınır. Oldukça sancılı geçen bir süreç başlar böylelikle. Hastaneden çıktığında pek çok şey yitirdiğinin farkındadır.

Anılarından yola çıkarak yazdığı "Çocukluğun Soğuk Geceleri " tam bir sessiz çığlık gibidir. Burada yaşam ve ölüm olarak çıkar karşımıza. Ve şöyle der:" Gece gündüz kendimi öldürmeyi düşünüyorum. Bunun belli bir nedeni yok. Yaşansa da olur yaşanmasa da. Bir kaygı yalnız. Beni, kendimi öldürmeye iten bir kaygı. Karanlık bir gecenin geç vaktinde kalkıyorum. Herkes her geceki uykusunu uyuyor. Ev soğuk. Çok sessiz davranmaya özen gösteriyorum. Günlerdir biriktirdiğim ilaçları avuç avuç yutuyorum. Kusmamak için üzerine reçelli ekmek yiyorum. Genç bir kızım. Ölü gövdemin güzel gözükmesi için gün boyu hazırlık yapıyorum. Sanki güzel ölü bir gövdeyle öç almak istediğim insanlar var."

Evet, öç almak istediği insanlar vardır Tezer'in. Özgürlüğünü baskı altına alarak doyasıya yaşamasına izin vermeyenleredir tepkisi. Kurallaradır. Onların küçük dünyalarınadır...Çocukluğunda acı çekmeye, farklılığını keşfetmeye başlayan Tezer'i tanırız bu kitabında.

Tezer Özlü ikinci evliliğini sinemacı Erden Kıral'la yapar.Nihayet aradığı mutluluğu yakalamıştır. Bir kızı olur. Yıllardır yazdığı ve dergilerde yayınlanan öykülerini "Eski Bahçe" adı altında toplayarak yayınlatır. 1981 de sanatçı bursu alarak kızıyla birlikte Almanya'ya gider. Artık Almanca düşünüp yazıyordur. "Bir İntiharın İzinde" yi bu arada yazarak yayınlatır.

Ferit Edgü'nün "Hakkari'de Bir Mevsim" romanından Erden Kıral'ın çektiği film, Tezer'in gayreti ile Berlin Film Festivaline sokulur ve Gümüş Ayı ödülünü alır.

Tezer Özlü yaşadığı bu uzak kentte yeniden aşık olacaktır. Kendinden on yaş genç olan Hans Peter Martin'le evlenmek için Erden'den ayrılması hayli sorunlu olur. Evlilik içinse Türkiye'de akıl almaz bürokratik engeller çıkar. Sonunda İsviçre'de evlenir sevdiği adamla.

Bir sabah göğsünde yumrular fark ettiğinde artık çok fazla vakti kalmamıştır Tezer'in. Oysa henüz çok gençtir ve yazacak çok şeyleri vardır önünde. Belki de yaşanacak başka aşklar, gidilecek başka kentler vardır...

25 Şubat 1986 da Aşiyan'da toprağa verildiğinde 43 yaşındadır. Ve yaşam, Pavese'nin dediği gibi, yalnız rüzgar, yalnız gökyüzü, yalnız yapraklar ve yalnız bir hiçtir...

* Yaşamın Ucuna Yolculuk / Tezer Özlü / YKY

*Çocukluğun Soğuk Geceleri / Tezer Özlü / YKY

" Bir Yazarın İzini Sürmek / Ali Abaday K Dergisi s.53

 
Toplam blog
: 235
: 2079
Kayıt tarihi
: 26.09.07
 
 

Burada yazarken kim olduğumuzun, ne olduğumuzun bir önemi olmadığını düşünüyorum. Önemli olan yaz..