Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mart '07

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Yazma dürtüsü!.. Nedir onun büyüsü?..

Yazma dürtüsü!.. Nedir onun büyüsü?..
 

Her canı sıkıldığında kaleme kâğıda sarılmaktır yazmak. Kendini her yalnız hissettiğinde, canı her yandığında, içinde birikenleri paylaşmaktır hiç tanımadığı insanlarla. Yüreğine ve bedenine çok fazla gelen bu yükün ağırlığı altında ezilmekte, yok olmakta ve bu ağırlık onu boğmaktadır zira. Ve hiç bir güç, hiç bir ceza, hiç bir ferman onu engelleyecek güçte değildir o anda.

İster üç beş kişi olsun yazdıklarını okuyacak olan, ister binler on binler. Ya; da yalnızca karalayıp attığı müsvette kâğıtlardan ibaret olsun yazdıkları. Yazar için bunların hiçbir önemi yoktur, o bunları önemsemez. Yalnızca yazar!..

Dayanılmaz, önüne geçilmez bir duygu yoğunluğudur yaşanan. Yazmak mutluluktur, aşktır, nefes almaktır onun için. Yazma hakkı elinden alınırsa yaşayamaz.

Birileri onu alkışlasın, göklere çıkarsın değildir amacı. Yalnızca bir boşalım yolu, bir isyandır kâğıda döktükleri.

Yazdıkları ses bulur, yerine ulaşırsa ne ala. Bu tabii ki mutlu kılar onu. Fakat yazar ne kaç kişiye ulaşmak istediğini düşünür, ne artısını ne de eksisini hesaplar yazarken. Hesap yapmak onun birincil önceliği olmamıştır hiçbir zaman.

Yazmak; çoluk çocuğundan, ekmeğinden, her şeyden önemlidir o saatlerde.

Bazen bireyseldir. Kendi acıları, sevinçleri, yaşadıklarıdır yazdıkları. Bazen toplumsal. İster bireysel olsun, ister toplumsal yazarın duygu yoğunluğu hiç değişmez.

Kendi acısı kadar yoğun hisseder yalnızca bir birkaç saniyeliğine ekrandan geçen bir savaş esirinin dramını. Ve siz bilmezsiniz çoğu zaman hangi gözyaşlarıdır yazarın yanağında tomurcuklanan. Ve eğer isterse gözyaşı da döktürür size, gözyaşı kelimesi bile geçmeyen eserinin içinde gezerken.

Yazar isterse bembeyaz leylaklarla kamufle eder, kapatır yüzeyi boydan boya kanla yıkanmış kıpkırmızı bir duvarı. İsterse de bambaşka güzellikler arar, bulur ve giydirir yerde boylu boyunca uzanmış yatan bir ölünün ürkütücü bedenini. Yalnızca siz görmeyesiniz, siz yaşamayasınız, hissetmeyesiniz diye kan kırmızı nedenini. Ölüme fazla takılmanızı istemez mesela. Amaç ölümden sonraki yaşama göz kırpmanız ve yeri geldiğinde ölüme bir tepik atıp sizi bekleyen yaşama adapte olmanızdır. Bazı ölümlerin yeni, yepyeni bir hayata kapı açtığını, açması gerektiğini bilmenizdir tek dileği. Onun için birçok sorumluluğu sırtlanır tek başına ve yolunuzu aydınlatır karanlık bastığında.

Hiçbir zaman fareyi yakalayan kedi olamaz mesela, ya da kediyi yok yere haklayan bir köpek. Her daim ezilenden yanadır ibresi. Her daim yenilenden yana.

Fakat ne ezilenler tam olarak idrak eder ve anlar yazarı, ne de acımasızca ezenler, ezilenleri.

Yine de bunların hiç birine alınmaz, aldırmaz, gücenmez, gönül koymaz yazar.

Bilir ki ona katılamıyor, onunla birlikte yürüyemiyor, ona bilek veremiyorlarsa, mutlak vardır bir nedeni. Bazen ekmek kavgasıdır onların önüne ket olan, bazen değil ağlamasına, bir damla gözyaşı bile dökmesine müsaade etmek istemediği, edemediği, razı olamadığı evladının gözyaşıdır ayaklarına takılan.

O şikâyet etmez yine de. O; üzerine düşeni yapmış olmanın ferahlığını yaşar ve yaşatır daima. Hiç kimse ondan böyle bir görev üstlenmesini, göz göre, göre kendini ateşe atmasını talep ve niyaz etmemiştir zira. Bu onun kendi tercihidir, bu onun yüreğidir.

Çünkü; bazı insanlar hayatlarını feda için gönderilmişlerdir dünyaya. Binlerin, on binlerin, milyonların kurtuluşudur söz konusu olan. Ve bu insanların içine bazı yazarlar da dâhildir, isimleri herkesçe bilinen.

İşte binlerce milyonlarca insanın gözü, kulağı olan, her daim halkın bir adım önünde yürüyerek onlara ışık tutan bu yazarlar kendi dünyalarında pek de mutlu olamazlar. Hem kendilerine hem yakın çevrelerine zararları dokunur çoğu zaman. Önde olma, önde gitme sorumluluğun sonucudur onlara reva görülen. Onun için çok zordur bir yazar eşi veya yakını olmak, olabilmek.

Daima bir doğum öncesi gerginliği, tedirginliği, hassaslığıdır onun çevresinde yaşanan. Özellikle de bazı yazılar öncesinde. Bu esnada mümkünse onlara fazla yaklaşmamak, en ücra köşelerde mevzilenerek beklemek akıllıca bir davranış olur tüm yakınları için. Bir yazarla yaşamak zorunda olanların bu durumu çok iyi idrak edeceklerinden eminim. Yüzlerine acı bir tebessüm yerleşmiştir bile şimdiden. Gel sen ne çektiğimizi birde bize sor dercesine.

Fakat onların bu duruma katlanmasının bir nedeni olmalı değil mi?

Bunca gerginliğe, bunca sıkıntıya eyvallah demelerinin bir nedeni.

Doğum sonrası mutluluğudur o anın adı.

O anı paylaşmanın keyfine de diyecek yoktur hani.

Tıpkı yeni doğan bebeğinizi kucağınıza almak gibi bir şeydir o anın büyüsü.

İşte budur tüm yazar eş ve yakınlarını onların yanında tutan ve her şeye değer dedirten neden.

Bilirler ki tüm baharlar kapkara bir kışın ardından gelirler.

Ve yine bilirler ki; dopdolu yaşanacak anların lezzeti, bazen bir ömre bedel.

 
Toplam blog
: 669
: 1503
Kayıt tarihi
: 19.01.07
 
 

Bir on dört mart sabahı güneş henüz arz-ı endam ederken üzeri yongalarla kaplı, küçük pencereli, ..