Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

13 Kasım '10

 
Kategori
Anılar
 

Yazmak, hayat

Yazmak, hayat
 

Neden yazmıyorum? dedim sonra, neden yazıp da kurtulmuyorum? Beni ben gibi, olduğum gibi…

Ben sosyal bir çevrem olsun istedim hep. Arkadaş gibi arkadaşlarım, dost gibi dostlarım olsun birlikte gülüp ağladığım. Güvendim tanıdığım, tanıştığım herkese…

Çocukça sevdim, inandım hep herkese. Ama hayat da, insanlar da benim düşündüğüm gibi değilmiş. Çok kızdım sonra aileme, beni neden dünyaya getirdiler diye. Çok adaletsiz bir yerdi burası. Neden? diye sordum uzunca süreler… Yanıtını bulamadım. Her yarım kalışında hikayelerin, benim de içimde bir şeyler yarım kaldı. Keşkeler, belkiler, amalar, dönüp dolandı hep zihnimde.Geriye yine ‘yalnız’ ben kaldım.

Zaman sandım ki durur benle, oysa o akıp geçti. Çok hem de birçok hikaye yazıldı, başladı ve bitti. Susup, izledim sadece. Anladım hayatı, her defasında daha da içten…

Şimdi artık ne mutlu eder bizi? Onca acıydı yaşanan, uykusuz geç saatlerdi. Beklediğimiz sabahlar, eski yıllardaki gibi, çınar gölgelerinde baykuş sesleriyle, aynı çocukluğumuzdaki gibi…

Sabah çok erken uyandığımda, bilirdim ki birazdan o baykuş evin önündeki çınara konacak ve ötmeye başlayacak. Gözlerimi tekrar kapatıp beklerdim. Garip bir huzur verirdi o ses. Sokaklar daha boş, kimseler uyanmamış. Evden ayrılışa daha saatler var. Güven verirdi. Ailem yanımdaydı. Her sabah… Bazen bir kez daha dalardım uykuya, bazen de herkes uyanıncaya kadar öyle sessizce yatardım. Annemle babam kalkardı, soba yanardı, kahvaltı hazırlanırdı. Ben sessizce uyur numarası yaparak beni uyandırmalarını beklerdim. Sokaktan sesler gelirdi. Baykuş çoktan gitmiş. Öyle çok özledim ki şimdi o gerçek günleri. Hayat çok farklıydı. Daha hiç kırılmamıştık, öylesine içten ağlamamıştık. Aittik o ana, yaşadığımız ana bağlıydık. Şimdiki gibi yabancı değildi hiçbir şey. Yalancı değildi. Gerçekti her yaşanan, her söylenen, her dinlenen.

Şimdi çok yorgun hissediyorum kendimi. Sanki yüzyıllar geçmiş gibi, bir daha hiç mutlu olamayacakmışım gibi geliyor. Gerçekten gülemeyecekmişim gibi. Hep buruklukları, yarım kalmışlıkları beraberimde taşıyacakmışım gibi. Hep böyle acı verecekmişim gibi kendime. Oysa çok şey başardım ben. Çok şey öğrendim… Bunları da bir gün hatırlayacak mıyım? Yoksa üzerime mi yapıştı tüm bu içine kapanmışlık? Her denediğimde kendimi açmayı, olumsuz bir tecrübe karşıladı beni. Denemeyi bıraktım çoğu zaman. O zaman da daha çok saplandım geçmişe. Önce bunu kırmalıyım… Kırdım da aslında. Ama bu ‘fazlasıyla’ soğukkanlılık kendimi bile korkutmama sebep oluyor. Bu fazlasıyla ‘yalnızlık’ korkutuyor beni…

Anlam… Bir de bu anlam arayışı içimde… Başkalarını anlamlandırma… Ama benim anlamlarımla… Bu doğru değil… Hiç hem de…

 
Toplam blog
: 29
: 347
Kayıt tarihi
: 28.11.06
 
 

Öğrendiklerimiz unuttuklarımızdır bazen ve biz unuttuklarımızı hatırlamak istemeyiz… Bu blogda ne..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara