Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

08 Mart '12

 
Kategori
Siyaset
 

Yeniden 1990'lı Yıllar... Ve Geriye Doğru Kısa Bir Bakış

Yeniden 1990'lı Yıllar... Ve Geriye Doğru Kısa Bir Bakış
 

  • 1990’lı yılların egemen sınıfı olarak tanımladığımız bürokrasi ki, Cumhuriyet tarihinden beri egemenliği elinde tutmasına karşın, 1990’lı yıllarla birlikte gücünün elinden gideceği kaygısından olsa gerek, daha radikal düzeyde bir örgütlenme projesi geliştirmişti.
  • Ordu-yargı eksenli egemen sınıf tam da bahsetmeye çalıştığımız 1990’lı yıllarda aydınlardan ve gençlerden başlayarak toplumsal alanda örgütlenme çabasına girişti…
  • Egemen sınıfın 1990’lı yıllardaki örgütlenme çabası, demokrasi açısından son derece önemlidir. Hele ki, 1990’lı yılların başında Kürt Hareketinin iyice kitleselleştiğini, halk tabanına yayıldığını ve Kürt coğrafyasında toplu ayaklanmaların, kepenk kapatmaların yoğunlaştığını düşünürsek…
  • Devlet…
  • İşte bu noktada devlet aygıtını daha çok egemen sınıf olarak nitelemiş olduğumuz ordu-yargı ekseninde düşünürsek, bu kesimin Kürtlere karşı top yekûn bir savaş ilan ettiğini görebiliriz. Egemen sınıfın tam da bu yıllarda kontra eylemlerini bilmekteyiz ki bu günlerde en fazla üzerinde tartışılan ve en fazla üzeri kapatılmaya çalışılan hususlardan biriside 1990’lı yıllarda akıtılan kanın üzerinin kapatılması durumudur… Bahsi geçen yıllarda kontra eylemlerle köy yakmalara, orman yakmalara, köy boşaltmalara, zorla boşaltılan köylerin sayısı dört binler civarında telaffuz edilmektedir ve yine aynı dönemde hatırlayacaksınız, Kürt milletvekillerinin tutuklandığına tanık olduk…
  • 1990’lı yılları tabii ki kanlı bir dönem olarak tanımlıyoruz…
  • Zira, bu dönemde kontrgerilla eylemlerinin nasıl uygulandığını fazlasıyla gözleme fırsatımız oldu. Bir dönemin katil eskilerinin isimlerini de bu dönem de yeniden duyar olmuştuk… Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı gibi isimler Susurluk’la beraber sahne önüne fırlayıverdiler… Oysa ordu eksenli savaş taktiği ise daha farklıydı. Bu farklılık sadece mafya, kontrgerilla ve Susurluk kazasında ortaya çıkan alengirli işlerle sınırlı değildi pek tabii ki… 1990’lı yıllarda başını ordunun çektiği, Atatürkçülük adı altında Kürtleri ve Ermenileri hedef alan propaganda faaliyetleri başladı. Dönemin yayınlarına bakın, basın ve medya, ordu işaretli bu propaganda faaliyetlerinin gönüllü uygulayıcısı oluvermişlerdi… Nitekim şimdilerde, 28 Şubat 1997 muhtırasının hesaba çekildiğini izlemekteyiz… 1990’lı yıllarda, bu propaganda faaliyetlerinde kullanılan en önemli araçlardan birisi de hiç kuşku yok ki, “Şu Çılgın Türkler” kitabıydı ve döneme damgasını da vurdu hani…
  • Provakasyon amaçlı anıtkabir ziyaretleri, bayrak gösterileri ve saireler… Aynı döneme dikkat ediniz, ne kadar tuhaf isim varsa gündemimize yerleşmişti. Atatürkçülük adı altında kurulan dernekler, adına sol diyen kimi partiler ki bunlardan birisi İşçi Partisidir, CHP ile birlikte adeta Genelkurmay’ın uzantısı haline geldiler. Kemalizm’i merkezine almış olan ne kadar toplumsal kesim varsa, Alevi örgütleri, aydınlar, gençlik örgütleri,  egemen sınıf diye tabir ettiğimiz bu kesimin kontra eylemlerinin arkasında yedeklendiler… Egemen sınıf bu kesimlerin Kemalizm’e karşı olan duyarlılığından ve ideolojik zaafından yararlanarak bu kesimlerin bütün bir duygularını ters yüz etti. Bu kesimlere dikkat ediniz, her birisinde Kürtler, Ermeniler ve Solcular hedeftedir… Bu kesimler için ülkenin gerçek teminatı orduydu ve ülkeyi koruyacak yegâne güç ordunun ta kendisiydi… İlginçtir, bu kesimler 12 Eylül 1980’den beri gelen faşizmi adeta gönüllü olarak kabul etmeye başladılar. Laiklik elden gidiyor propagandası ve bölünme endişesine dayalı propaganda tam da hedefini onikiden vurmuştu.
  • 1990’lı yıllarda sadece propaganda faaliyetleriyle tabii geçen bir süreç değildi. Egemenler yedeklemeyi hedeflediği sınıflara yön verebilmek adına kontra faaliyetleri de elden bırakmadılar. Sabri Yirmibeşoğlu’nun anlatımlarından bu kontra faaliyetlerinin 1952 yılından beri nasıl başarılı operasyonlar yaptığı anlatılmıştı… 1990’lı yılların başında öldürülen Turan Dursun, Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Uğur Mumcu gibi Atatürkçü bilinen aydınlar faili meçhule kurban gitmişti. Aynı dönem de Sivas katliamı yaşandı… Gazi Mahallesinde yaşanan provakasyon eylemini de hatırlayalım…
  • Atatürkçü aydınlarla ve Alevilere yönelik yapılan saldırıların hedefi belliydi… “Atatürk ve laiklik düşmanı şeriatçılar hepinizi kesecekler, şeriat devleti kuracaklar” diye panikletmek ve ordunun arkasında toparlayabilmekti… Hakkını teslim etmek gerekiyor ki bu oyun mükemmele yakın düzey de tuttu… 28 Şubat 1997’de ordu, hükümete karşı muhtıra verdiğinde ardında önemli sayılabilecek bir aydın desteğini bulmuştu. Hepi topu 7 yıllık bir süreçti bu…
  • Bu dönemin köşe kadılarına bakınız, önüne gelenleri hedef gösterdiler. Kemalist ideolojiyle bağları olmayan ve kendisini solda tanımlayan ne kadar aydın varsa, Kemalist köşe kadılarının hedef tahtasındaydı… Akın Birdal bunlardan sadece birisidir. Kimler tarafından nasıl hedef haline getirildiği bilinmekte… Ahmet Kaya ve daha niceleri… İşlerine gelmeyen ne kadar aydın varsa ya Soros’un çocuğu oldu, ya AB’nin oyuncağı veya ABD’nin uşağı…
  • Kendilerine Kemalist diyenlerin kendilerini silkelemesinde fayda var. Herkesi kullanılmakla suçlayan bu kesimlerin, muktedirler tarafından nasıl kullanıldıklarını fazlasıyla gördük… Ve bu kesimlerin şimdilerde kimseyi ikna edebilecek tek bir argümanı dahi kalmadı. Ve bu kesim halen bir muhalefet olarak nitelendiriliyor… Oysa söylemlerinin hiç birisi, toplumsal taban da bir dalga değil, hiçbir etki dahi yaratmıyor.
  • Cürümleri mi?
  • CHP ekseninde % 20… Daha radikalleri ise binde bilmem kaçlarda gezer…
  • Sonuç… İşte bir dönem…  Silivri’ye selam göndermekte beis görmeyenlerin, 1990’lı yıllara şöyle bir yeniden dönüp bakmaları ve “Ne olmuştu?” diye bir sormaları hiç mi gerekmiyor?
  •  
  •  
 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara