- Kategori
- Aşk - Evlilik
Yürek

Sevdiğini görmekten, ellerini tutmaktan, ona sarılmaktan daha güzel bir şeyden nasıl söz edebilirim ki ben. Bu nasıl güzel bir şey olmaz ki. Kalbimin çarptığını duyabildiğim her saniye onu düşünürken, olmadığı zamanlarda hayaliyle avunmaya çalışıp bunu bazen başarıp bazen de başaramazken, onu görmekten daha güzel olduğu iddia edilen bir durumu nasıl kabullenebilirim ki? Dünya üzerindeki en güzel renkli, en güzel kokulu bir çiçek iken bana göre, görmek, yanımda istemek benim için nasıl bir duygudur, bir anlatabilsem keşke.
Bir yandan tamamen onun sevgisiyle dolu iken, bir yandan da boşluğunu, yani yokluğundan kaynaklanan boşluğu duymak yüreğimin derinliklerinde, öyle acı verici ki.
Uzanıp tutacak kadar ellerini yakında hissederken sevgilimin, sanki görmemi engellemeyen ama tutmama mani olan şeffaf bir duvar varken arada, bunun sancısını yaşarken senli ama sensiz anlarımda, yaşadıklarımı anlatabilmek öyle zor ki. Yaşadıklarımı anlatabilmek zor, evet, peki ya bunu yaşamak?
Gözleri bu kadar yakınken bana sevgilimin, bakamamanın yada kısacık bakabilmenin ve sonrasında bakışları kaçırmanın ne demek olduğunu, yaşattığı duyguları, keşke daha iyi anlatabilseydim. Sevgilinin gözlerinde kaybolmaktan daha iyi ne olabilir ki bu dünyada? Gözlerinde kaybolmak istiyorum ben, sende kaybolmak yani.
Sevgiliyi bu kadar çok düşünürken, sevgiliye dair her şeyi bu kadar içimde, derinliklerimde hissederken, görebilmek, bir bilsen nasıl bir mutluluk benim için. Beni alıp götürdüğü yerleri bir bilsen. Bir bilsen sevgilinin nefesini üzerimde hissettmenin yaşattıklarını. Bir bilsen dokunan ellerimin bana anlattıklarını.
Bir yüreğin atabileceği kadar sevgili için atarken yüreğim, yüreğini eline almak sızısını dindirmek için, nasıl bir şeydir bilir misiniz peki. Yüreğini eline alıp, sevgilinin yokluğunu izah etmeye çalışmak umutsuz sözlerle, hüzünlü şarkılarla avutmaya çalışmak onu nasıl zordur, bilir misiniz? Dinlemez yüreğin anlattıklarını ya da dinler ama hırçın bir çocuk gibi direnir sana ve anlattıklarına, hırçın çocuğun anlamazlıklarla dolu dünyasında gezinir, “bana ne” der anlattıklarına, “ben istiyorum bana ne” der, senin ne kadar sıkıntıya düştüğüne aldırmaz tavırlarla. Yüreğindir, kızamazsın ona, hazır eline almışken çekip götürmeye çalışırsın, elinden tutup sürüklediğin bir çocuk gibi, tanıdık yüzlerden uzak bir köşeye. Orada sakince konuşmayı denersin, orada belki ikna ederim diye düşünürsün. Ama olmaz işte. Onun dünyası öyle başkadır ki, anlayamazsın. Anlamaya çalışırsın, hatta bazen anladığını düşünürsün, ama hep yanılmışsındır. Çoğu zaman bunu bile anlayamazsın.
Çünkü sen değilsin onun yaşadıklarını yaşayan, bilemezsin, anlayamazsın. Yazın ortasında üşüyüp, kış ortasında yangınlar içinde kalan, tutkuların en içten olanlarını taşıyan sen değilsin, yüreğin. Yüreğin yaşıyor senin anlamakta zorlandıklarını. Gördüğünde yüreğin heyecanla çarpıyor, yüreğin duyumsuyor onun güzelliklerini. Sen omzunda sanıyorsun sevdiğinin başını, bilmiyorsun ki omzuna yaslanan baş, aslında yüreğinin içinde. Sanıyorsun ki kokusu burnunda tütüyor sevdiğinin. Bilmiyorsun ki içine çektiğin koku yüreğine varıyor gizliden ve damarlarında dolaşıyor. Saçları yüzünde gezinirken için ürperiyor sanıyorsun sen ama öyle basit değil bu. Saçları bilinmeyen bir yol bulup dalar içine ve yüreğini sarar bir ağ gibi. Bu ağın içinde atar artık yüreğin. Sen gözlerinle gördüğünü sanıyorsun, ama işte sadece sanıyorsun. Bilmediğin şu, yüreğin yaşıyor aşkı. Yüreğin görüyor aşkın rengini, yüreğin kokluyor eşsiz kokusunu aşkın. Sen bilemezsin. Yüreğine sor diyeceğim sana ama sanmıyorum anlaşabileceğinizi. Ayrı dillerden konuşacaksınız muhtemelen. Sen yüreğinin sesini dinle, yada bırak sesi soluğu, yüreğinle yaşa.