Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Eylül '10

 
Kategori
Siyaset
 

"Matruşka sözcükler"le toplumun siyaseti!

"Matruşka sözcükler"le toplumun siyaseti!
 

Görsel Kaynak: Vikipedi. Matruşkalar ve sözcükler!


İşlerimin fazla yoğun olmadığı bu yaz aylarında, aşırı sıcakların da etkisiyle zorunlu olarak giriştiğim bedensel diyetime nazire yaparcasına zihnim de bir tür sözcük diyetine girdi. Bir sözcüğün içinde gizli olan başka sözcükleri ayıklayarak, az sözcükle çok şey ifade etmeye çalışan türden bir diyet bu.

Ya da Rus yapımı matruşka bebekler gibi, onlar ortasından açıldığında içinden bir başka bebek çıkar ya... Burada da uygun sözcüğün baş harfi ayıklandığında, içinde gizli olan başka bir sözcük ortaya çıkmakta. Zoolojik bir bakış açısıyla da kesesinde yavrusunu taşıyan türden, yani bir anlamda da kanguru sözcükler...

Bu denemeyle muradım, kanguru ya da matruşka sözcüklerle bir tür sözcük diyeti uygulayarak bireylerin niyeti ve toplumun siyaseti üzerine biraz kelam etmek! Tabii ki müsadenizle...(*)

Örneğin; "B-ilgi" sözcüğü; içinde "ilgi" sözcüğünü de içerir. Bilgi toplumu yüceltmelerinin yapıldığı günümüzde, o düzeye ulaşmak için, öncelikle yaşamda "bilgi"ye "ilgi" duymak gerektiği adeta sözcüğün kendi içinde saklı! Bilime, nesnel ve öznel bilgiye, felsefeye karşı ilgisiz bir bir bireyin niyeti, toplumun da siyaseti ve b-ilgisi ne ola ki?

Diğer bir örnek "Ç-özümleme" sözcüğü, içinde "özümleme" kelimesini de içerir. Bir şeyi ya da sorunu çözümlemeye tabi tutarken onun ana bileşenlerini, karmaşa alanlarını iyice özümlemek gerektiği adeta kelimenin kendi içinde saklı! B-ilgi eksikliği ile sorun odaklarını dikkatlice, gerçekçi ve objektif bir şekilde özümlemeden çözümlemeye yönelen birey ve toplumun çağdaş yaşamın sorunlarını kendi özgür iradesiyle çözümleme yeteneği adına beklenen ne ola ki?

"U-yanık" sözcüğü de kendi içinde "yanık" kelimesini de içerir. Deneyimlerin ateşinde yanmadan nasıl uyanık olunabilir ki diye sorarcasına! Kavrulmuş sucuk gibi hiç bir ateşte yanmayan... Geçmiş(in)de yaşanan onca acı, diyet ve deneyimden hiç bir kalıcı sonuç çıkar(a)mayan, yeni eylemlerini bu doğrultuda yönlendiremeyen bireylerin niyetleri ve toplumların siyasetleri ne ola ki?

Diğer taraftan hem yaşamda hem de bilim de çok önemli bir eylemi ifade eden "G-özlem" sözcüğü de kendi içinde "özlem" sözcüğünü de barındırır. Bir şeyi ya da sorunu gözleme tabi tutarken, o konuda bir tür özlem içinde olmak gerektiği adeta sözcüğün kendi içinde saklı. Yeme, içme, barınma, üreme ve güvenlik gereksinimleri dışındaki kültürel ve daha üst düzey, daha gelişkin yaşam alanlarına dair bırakın planlı, disiplinli ve etkili eylemleri, harhangi bir özlemi dahi olmayan birey ve toplumdan çağdaş gelişme ve ilerleme adına beklenen ne ola ki? Onlar yeni doğan her sabaha acaba hangi türden özlemlerle uyanırlar?

"D-evrim"; harf dizimi itibariyle içinde "evrim" sözcüğünü de içerir. Bazı şeyleri, altyapı itibariyle aşama, aşama, yerinde ve zamanında bünyesine katamayan toplumsal yapılar bu dönüşüm ve değişimi aniden yapmaya kalktıklarında, bu ne derece sağlam ve kalıcı olur mantığını da içinde taşırcasına! Baskılanan bir evrim doğal istikametinde bir devrimle tamamlanır. Aksi durumda birey de, toplum da "yaratıcı güç" fantezilerinin metafizik hamağında devinimsizce ve gereğinden fazlaca salınır durur.(**)

"Y-etkin" olabilmek için öncelikle sözcüğün kendi içinde kucakladığı "etkin" olabilme niteliğine de kavuşmak gerek. Yetkin bireyler olarak toplumsal yaşamda etkinlik! Yoksa içinde yaşadığımız kaos, belirsizlik ve süreksizliklerin egemen olduğu bu 'post-modern' zamanların sentetik ve plastik gerçeklerine karşı direnemeyip pasif, sinik ve bezgin bir kişiliğin sinsi bataklığında kaybolup gitmek işten bile değil.

Gelelim "S-ezgi" sözcüğüne... O da içinde "ezgi"yi kucaklamıştır. İnsanoğlu ve insankızı, varoluşundan bu yana "dış"la yetinmeyip "iç"inden gelen bilinçli bir gücün dürtüsüyle ve sağduyusuyla da olayları açıklamaya yönelmiştir. Belki de o, insanın doğasının sesidir. Aradıklarını "dış dünya"nın somut gerçeklerinde bulamayan -ya da bulduklarıyla avunamayan- "içli insan"ın kırık sesi... Yani ezgisi! Örneğin şiirin evreni; sanki insanın görünmeyen evreni gibidir. İnsanoğlu, bu evrenin mağmasında saklı olan aşk ve sevgiyi daha çok şiirle, lirizm ve melodiyle sarar, sarmalar ve kucaklar! Başına gelen onca sıkıntı ve güçlüklere karşın kapı eşiğinde bekleyen yenilerine karşı sezgisiz, kör ve sağır bir duyarsızlık içinde olan bireylerin niyetleri ve toplumun siyaseti ne ola ki?

Ne mi ola ki?

Yukarıda yer verdiğim matruşka sözcüklerin bireyde ve toplumda eğer hakettikleri anlam ve karşılıkları yoksa;

"Birey" giderek her seçimde kolayca satın alınabilecek bi (r)ey 'e (oy'a), son derece önemli, erdemli, ve kalıcı bir vasıf olan "m-illet" olma vasfı da giderek "illet" olarak algılanma durumuna düşebilir!

Sahip olunan demokratik, laik, sosyal hukuk "d-üzen"i, refah ve mutluluk veren değil, yüzeysel pratiğiyle, duyarsız bir toplumu "üzen" , ayakbağı olan bir "d-üzen" olarak algılanmaya başlanabilir.

O bireyin ve toplumun "ik-ti-sat "ı, iflas etmiş bir tacir gibi, tüm kazanımlarını harici bir "sat " komutuyla yitiren bir müflis konumuna kısa sürede ve kolayca düşebilir!

O toplumsal yapı içindeki tüm "s-avunma"lar birer toplu "avunma"ya, tüm ittifaklar,"b-ağlaşmalar" da toplu "ağlaşmalar"a dönüşebilir.

Toplumsal sorumluluk "bi-linç"i güdük kalır, onun yerine muhalif olunanlara yönelik "linç" kültürü her geçen gün daha da ivme kazanabilir!

Sonunda -insanın dili pek varmasa da- o birey de, o toplum da "a-salak" bir duruma sürüklenebilir.

Umut odur ki,

Her ne kadar bir, iki kuşak öncesine kadar toplum bünyesinde var olan bu özelliklerin yaygın bir erezyon sonrası toplu edinimi kısa sürede gerçekleşebilecek mahiyette görünmese de, yurttaşlarımız b-ilgileri, ç-özümleme yetenekleri, g-özlemleri, s-ezgileri, y-etkin ve u-yanık duruşları ile önümüzdeki pazar günü, yeni yeni olası olumsuzlukların kapısını aralayabilecek yanlış bir tercihden sakınırlar.

Haydi Türkiyem, "hayır"lı, uğurlu olsun!

Blognot:

(*) Bu blogda "yapıbozumcu dil tekniği" uygulanmaya çalışılmıştır. Akımın "babası" olan Jacques Derrida'nın esas meselesi dil ve yazıya odaklanır. Her metnin karmaşa ve çelişkilerle malul olduğunu söyleyen Derrida, yazarın niyeti ne olursa olsun ortaya çıkan metnin gerçek anlamdan ve kalıcılıktan yoksun olduğunu söyler. Yapıbozumculuğun temel meselesi üç temel maddeye indirgenebilir: 1-Dil, anlam istikrarsızlığının silinmez izlerini taşır. 2-Bu istikrarsızlık karşısında hiç bir analiz yöntemi metin yorumu açısından bir otorite olduğu iddiasında bulunamaz. 3- Bu nedenle yorum, alışıldık anlamıyla analize benzemeyip bir tür oyunu andıran, serbest bir alandır.

(**) Bu konuda yakın geçmişte yaşanan ilginç bir örnek olay da var. TUBİTAK'ın çıkardığı Bilim ve Teknik Dergisi'nde evrimin sansüre uğradığı iddialarıyla başlayan tartışmalar sırasında ODTÜ öğrencileri ve öğretim görevlileri okullarında bir eylem yaparak bilimsel düşünceye yönelik sansür girişimlerini kınamışlardı. Sözkonusu eylem esnasında ODTÜ stadyumunda buluşularak stadyumuna adını veren DEVRİM yazısının D harfi üzerinde topluca durularak bu harf kapatılmış, EVRİM yazısı öne çıkarılarak, evrim teorisine yönelik sansür girişimi alkışlarla protesto edilmişti.

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..