Yük
Bu kısa ama çok anlamlı dizeleri görünce şu söz geldi aklıma: "Nasıl ki dipsiz bir kuyuya atılan taşın çıkardığı sesle o kuyunun derinliği hakkında bilgi sahibi oluyorsak, başkalarının kederlerinin ve sevinçlerinin yüreğimizde çıkardığı ses de insanlığımız hakkında o kadar bilgi veriyor." Saygılarımla...
26 Ocak 2012 17:49Şişkin egolar ve karşısındakiler!
Sizin hemen her yazınıza yorum yazarken çok düşünüyorum. Eşsiz bir tabloya birkaç fırça darbesi atmaya çalışan başka bir ressam gibi hissediyorum kendimi ve hemen geri çekilip o "eşsiz tablo"ya bakmaya devam ediyorum. "Gözü nemli" insanlara bu dünyanın da toplumun da çok ihtiyacı var. İyi ki varsınız...
26 Ocak 2012 17:40Bir tarih saklar Sahaflar Çarşısı
Merhaba, o tozlu, sararmış yapraklarda bilgilerin dışında ne anılar da vardır... O sarı yaprakları çeviren ellerin "umutları, sevgileri, heyecanları, düş kırıklıklar, hüzünleri, mutlulukları da" siner o kitaplara. Kitap, sadece bir kitap değildir; yaşamdır. Görebilene... Saygılar...
17 Ocak 2012 20:54Amerikanyada durum !
Şeffaflık ilkesi oralarda öyle bir oturmuş ki her şey kamuoyunun önüne açıklıkla sergilenebiliyor. Bizdeyse tam tersi, "Nasıl yaparım da kamuoyundan saklarım." Biz de bir garibiz. Şu milletvekili maaşları konusunda gösterdiğimiz toplumsal tepkiyi bu ülkenin diğer sorunları için gösterebilsek, ülkede sorun kalmaz. Selamlar Amerikanya'ya... Saygılar...
17 Ocak 2012 20:43Konuşma diliyle yazmak
Türk dil kurallarını savunmanın da "tepeden inmeci" anlayışla herhangi bir ilgisi yok. Trafiği düzenleyen kurallar neyse Türk Dil Kurumunun kuralları da odur. Sınavlara hazırlanan bir öğrenci, bu kuralları bilmezse soruları çözebilir mi? "Hayır, benim dediğim gibi olmalı." deme şansı var mı? "Kırmızı yandı, ama ben geçerim" diyebilir mi bir insan? Sadece sınav da değil. Dilimizi de dilimizin kurallarını da en iyi şekilde bilmeli ve hayatımıza uyarlamalıyız. Mutlaka yanlışlar da olacaktır. Bu yanlışı kimi zaman ben de yapıyorum, bir başkası da yapacaktır; ama bunlar doğruyu bulmak adına olmalıdır. Saygılar...
17 Ocak 2012 14:04Konuşma diliyle yazmak
Yeni nesil, "byes"larla, "ok"larla, "sefiom"larla büyürken, siz diyorsunuz ki "Ben de napıcam, kalıcam diye yazacağım." Halk dilinde yazmak ayrı bir şey, halk dilini kurallara göre yazmak ayrı bir şey. Yanılıyorsam lütfen düzeltin, günlük bir yayın organında köşe yazma iddiasındasınız. Buyurun bakalım orada "Napıcan, idda, seviyom" diye yazın ne olacak? Ne olacak, yazınız redakte edilecek! Ya da "Daha nasıl yazılacağını bile bilmiyor" diye düşünülecek sizin hakkınızda. Dil kurallar bütünüdür. Sizin gibi "Kelimeleri istediğim gibi yazarım" demek, sağdan akan bir trafikte "Soldan gideceğim" demekle aynı değerdedir. Evet, halk dilini kullanalım, ama bunu da bu dilin kurallarına göre yapalım. Bir de bir düşünce ortaya koyuyorsanız farklı düşüncelerin seslendirilmesine de hazırlıklı olmalısınız. Ne yani, sizin bir görüşünüze karşı çıkması için herhangi bir insanın her gün yazması mı gerekmektedir? Bunu "bireyselleştirmiş" olabilirsiniz; ama bu ayrımı yapmak da doğru değil.(devam edeceğim)
17 Ocak 2012 13:53Siz bir değersiniz
Kişi önce kendi değerini bilmeli ki çevresine de o değeri verebilsin. Kendisine, insanlığa, doğaya ve canlılara karşı sorumluluklarını bilen bireylerin çoğalması dileğiyle saygılar...
16 Ocak 2012 02:04Konuşma diliyle yazmak
İroni mi yapıyorsunuz, gerçekten bu fikri mi savunuyorsunuz anlayamadım. Özgün yazmakla yazım kurallarını hiçe saymak arasında büyük fark var. Özgünlük yazı kuralları içerisinde farklılık göstermek, bir üslup yaratmaktır. Yoksa bir "kelime"nin de "ek"in de nasıl yazılacağı bellidir. Örneğini verdiğiniz Hıncal Uluç bir tek ".." iki nokta kullanır ve "ayni" diye yazar. Bunun dışında tüm kurallara uyar. Bir insan, tüm yazım ve noktalama kurallarını bilmiyor olabilir. Burada ona düşen bunları öğrenerek en az hata ile yazmaya çalışmaktır. Bir ulusu ulus yapan en önemli özellik dili ve o dili nasıl kullandığıdır. Tüm iyi niyetimle yazınızın bir ironi, bir hiciv olmasını diliyorum. Saygılarımla...
16 Ocak 2012 02:01Ölümle burun buruna gelmek yaşamı anlatır mı? duyguları benzetmelerle aktarabilmek, anlayabilmek.
Bilinmezlik mi korkutuyor insanı bilemiyorum. Korku mu, ürperti mi, merak mı onu da bilemiyorum. Yahya Kemal'di yanılmıyorsam "Ölmek değildir ömrümüzün en fecî işi, Müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi." diye yazan... Saygılarımla...
15 Ocak 2012 21:25Sürü psikolojisi ve sürüden ayrılanlar sürüsü
Burada mesele "gocuklu celep"tir... Sopasını kaldırınca "salhaneye" koşanlardır. "Sürüden ayrılanı kurt" kapar atasözüyle büyüyen bir toplumu sürü psikolojisinden uzaklaştırmak da zordur, "çoban" olma sevdalılarının sayısını azaltmak da... Saygılarımla..
15 Ocak 2012 21:10