Okan: ... Valla aşure komasına gireceksiniz babacan yeter artık yemeyin bu kadar. Ali: Yok abi Tunç götürüyor onların hepsini, zaten bazısı o kadar da güzel değil gibi. Ya çok koyu, ya da cıvık..
Ön masada oturan ihtiyarlar önlerine az önce gelen çayları karıştırırken şekerinin erimesini değil de bardağın delinmesini istiyorlardı sanki. Zil seslerini andıran gürültüler yavaş yavaş azalmay..
Sevgilimin Kocaman kırmızı şarap kadehini tutan küçük ellerine baktım kaldım bir süre. Şaire ‘yağmurun elleri’ dizesini yazdıran eller gibiydi. Şimdi ben Ne güzel GİD..
Bu resmin sizde olduğu aklımın ucundan geçmezdi... Çocukluk fotoğrafların vardır ya hani... Hiçbirisinde tek başına değilsindir, bir bakıma film karesi kadar değerinin olmadığı zamanlar... Kalabalığı..
Tuncay: ... Tiyatroya gitme fikrinden hep korkmuşumdur aslında. Kanlı canlı etli kemikli insanların iki metre ötedeki sahnede rol yapacak olmaları hep tuhafıma gider benim. Okan: Hayatın kendisin..
Tuncay: Gel Deniz’im gel hoş geldin. Ne iş? yüklenmişsin yine şişeleri dongidi dungidi efektleriyle giriyorsun kapıdan hacı. Deniz: Teselli diye bir şarap çıkmış iki milyona satıyorlar, aldım ge..
Tuncay. ... Şu laf nasıl babacan ‘biz hayatın makul çocuklarıyız, aşk hariç’. Okan: İyi biraderim iyi... Tuncay: Bir tane de Can babadan yazmak lazım. Şey nasıl ‘insanın olabileceği boyuta..
Kemer yolundaki koylardan birinde gözüme kestirdiğim uyduruk ahşap iskelenin etrafında günlük yaşamlarını devam ettirmeleri olası deniz canlılarıyla ilgili planlarım vardı bugün. Bu kez avlanmay..
Tuncay: ... Abi şöyle taksit yapan konfeksiyoncu bi esnaf bulsak da kışlık bir şeyler alsak iyi olacak be. Şu yağmurluğun haline baksana ilistire dönmüş. Okan: Giyiver be oğlum ne olacak. Neresi..
Okan: ... O zamanlar apartmanlarda oturmak lüks sayılırdı, tabi şimdiki gibi çevre kentler falan da yok; insanlar gelir düzeyini yükseltip müstakil evlerini terk ettikleri zaman ilk olarak bir apartm..