Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Nisan '19

 
Kategori
Deneme
 

Huzur Aramak

Her insan, huzuru arar. Ne denli huzura ulaşır, huzurlu yaşar.İ nsan huzur ister. İster de bulabilir mi? Kimisi bulur; kimisi de bulmak için yola devam eder. Didinir durur yıllarca. Kişi huzuru iç benliğinde aramalı. Müzisyen Münir Nurettin Selçuk da huzuru Kalamış’ta aramış.

Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış’tan.
Ah Kalamış’tan!

Yok, zerre teselli ne gülüşten ne bakıştan
Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış’tan.
Ah Kalamış’tan!

Münir Nurettin Selçuk, bir bakışta, gülüşte teselli, huzur bulamayınca huzuru, Kalamış’ta aramış; bulmuş mu, dersiniz. Kalamış’ta İstanbul Boğazı’nın havasını solumak, geçen gemileri izlemek, martıların çığlıklarını dinlemek, esen bir meltemle serinlemek, bir fincan kahve ya da bir bardak çayla huzur bulur mu insan? Neden huzur bulacağınıza bağlı. Kalamış, Münir Nurettin’in yaşadığı dönemdeki gibi huzurlu mudur? Sanmıyorum.

Ben de yıllardır yazları Kuşadası /Davutlar sahilinde geçiririm.1980’lı yıllarda çok sakindi bu sahil. Doğası daha yeşil, daha canlıydı. Kumrular, balkonlara konar, verdiğimiz ekmek kırıntılarını, buğdayları yer, sonra da çamın dallarında uzaktan gelen kumru ötüşlerine karşılık verirlerdi. Bu sahil, Kalamış gibi olmasa da Ege’nin mavilikleri Sisam’a dek uzanır. Sisam üstünde yavaş yavaş salınan güneşin ufukta batışını izlemek huzur verirdi insana.

Evimizin giriş kapısı önündeki koridorda oturunca Soğucakın yeşil yamaçlarına, öndeki balkondan Samsun Dağlarının ormanlarına bakarak göz ve gönül dinlendirir; huzur bulurduk. Günümüzde, Soğucak yamaçları betonlaştı. Birkaç yıl önce Samsun Dağları yamaçlarında yangın çıktı ya da çıkarıldı. Bura da betonlaştı. Kuşlar da tedirgin oldu; gün geçtikçe azalıyorlar. Güvercinler, sürü sürü gelir; çatılara konarlardı; yok artık. Kumrular da azaldı. Karatavukların ötüşleri huzur verir. Alakargalar, renkli görüntüleriyle çamların dallarında uçuşurlar. Nadiren de olsa bir sincap, çamların dallarında, sitenin bahçesindeki otlar arasında yiyecek arayan bir kaplumbağa, bir kirpi görüyor; huzur buluyoruz.

Salt doğada mı huzur bulur insan? Hayır. İç huzuru varsa her ortamda huzur bulur; iç huzuru yoksa cennet bile cehennem olur. Günümüz yaşam koşullarında huzurlu olmak zor. Huzursuzluk insanların yüzünde okunuyor. Derler ya “yüzünden düşen bin parça” işte öyle. Gülen az. Bakın şair ne diyor:

Eyvâh! . Ne yer, ne yâr kaldı,
Gönlüm dolu âh ü zâr kaldı.
(Abülhak Hamit Tarhan)

Yer de sevgili de kalmadığı için ah ederek inlemekte, ağlamakta şair. Sevgide, sevgilide huzur, mutluluk bulmuş ki gidişine (ölümüne) ağlıyor.

Huzuru huzursuzluklardan arınma çabası olarak tanımlıyanlar, var. Huzurlu insan, mutlu, ruhsal dengesini sağlamış, dingin insandır. Sevgiyi, aşkı, iş hayatında başarıyı yakalamış, gelecek kaygısı olmayan ya da bunu en aza indirgemiş olan insan huzurlu olur. Huzurlu bir insan görünüşü çizmek istediğimizde şu nitelikleri ayrıca görüyoruz: Huzurlu insan; sağlıklı olan, kendi içinde denge kurabilen, olgu ya da olaylara olumlu yaklaşan, Tanrı sevgisini içselleştiren, varoluş nedeninin doğa ve insan sevgisi olduğunun bilincinde olan, doğayla bütünleşen, yardımsever, şefkatli, hoşgörülü özetle erdemli olan, , doğadaki her varlığı eşit gören, ayrım göstermeyen, aşağılamayan, güzel ahlak ve vicdanı ile başkalarına örnek olan, etik değerleri olan insanlar huzurlu insanlardır.

Huzursuz insan görünüşündeyse; mutsuzluk, sosyal, toplumsal, ekonomik kaygılar, iş hayatında başarısızlık, stres, aile içi yaşanan olumsuzluklar, sevgi eksikliği, toplum tarafından dışlanmışlık ya da değersiz olma duygusu, modern toplum anlayışına uyum sağlayamama, bedensel, fiziki yetersizlikleri sorun haline getirme, sanal özlemler ya da hayattan aşırı beklentilerle yüklü kişilik gibi davranış ve özellikler bulunur ve daha pek çok nedenler huzursuz olmamızı da tetikleyebilir.

Durağan bir yaşam tam olarak huzuru kucaklamaz, çünkü insanda var olan yaşam enerjisi buna asla izin vermez. İnsan durağan değil yaşam için var olmuştur; dolayısıyla kendini anlayabilen, “ben ne isem oyum” diyebilen, kaygılardan uzak durabilen, gönül gözüyle sevebilen bireyler mutlu olurlar, huzurlu olurlar. Unutmayalım ki, Prof.Dr. Ahmet İnam dediği gibi “yaşam gidilmezse gelmeyen olandır”, bence de huzurda böyle bir olgudur. Yaşam denilen şey bensel varoluş ile ölümsel hiçlik” arasında geçen bir süreç olduğuna göre, bu süreçte olgu ve olayları olduğu gibi benimsenir ve yaşama olumlu bakabilirsek, o zaman huzuru ve mutluluğu yakalayabileceğimizi düşünüyorum.” Huzur neden bu kadar önemli? Dahası, huzur ne? Ben hala cevabı bilmiyorum. Bana yardım edin.

Huzur, tanımlanmaz; duyumsanır, yaşanır. Diyeceksiniz ki bir kişi evine ekmek götüremiyorsa, doğada, doğadaki canlıların seslerinde, denizin dalga sesinde, maviliğinde huzur bulabilir mi? Hayır, aç insan, işsiz insan, hasta insan huzurlu ve mutlu olamaz. Yaşantısını sürdürecek kadar geliri olan insan kendisiyle de barışıksa, sağlığı yerindeyse huzurlu olabilir. Huzur bulan, mutluğu da yakalayabilir. Birçok şeyde olduğu gibi, istemekle başlayan bu süreç, insanin, insan olduğunun farkına varmasıyla gelişmeye başlar. Anlayabilme ya da kavrayabilme yeteneğine göre anlamlar yüklenir.

.Şair Emine Öztürk de huzuru, mutluluğu dizelerinde aramış:

Hani huzur ister ya insan 
Hani bir tutam mutluluk, bir avuç huzur.
O mutluluğu bulmak için didinir durur yıllarca 
Bazen aşk'tır o mutluluğun adı 
Bazen huzurdur mutluluğun ta kendisi
Aramakla bulunmaz istemekle gelmez 
Hani bir kuşun kanadındadır 
Hani onun adı Zümrüt-ü Anka'dır.
Belki sen yıllarca ararsın ona ulaşmak için 
Menzilini mutluluğa kurarsın.
Ama nafile ulaşamazsın ona.
Bir gün bakmışsın ansızın çalıvermiş 
Yüreğinin kapısını mutluluk.
Davetsizce gelip yerleşiverir yüreğindeki 
Konuk evine.

Şaire göre huzur, mutluğun kapısını aralar, bu yolu aydınlatır. Mutluluk, yerleşir yüreklere.Huzur olmayan ortamlarda; aşk, sevgi, mutluluk olmadığı gibi arkadaşlık, dostluk da yoktur. Kavga, gürültü, sıkıntı, karamsarlık, güvensizlik, kargaşa vardır.

Peki, başarıyla huzur arasında ilişki var mıdır? Olmaz olur mu? Huzurla başarı arasında, başarıyla üretim arasında da ilişki var mıdır? Kuşkusuz vardır. Huzurlu insan işini severek yapar. Bu da maddesel, ruhsal, sanatsal verimliliği artırır Üretim verimliliğinin artış göstermesi, o ülkede yaşayan insanların yaşam koşullarını yükseltir.

 İşini severek, gönülden yapan, çalışan herkes er geç başarı elde eder. Aslında ilk başarısı ise işini yaparken duyduğu mutluluk ve kendini işine verdiğinde zamanın su gibi akıp gitmesidir. Çalışma kendi başına en büyük sevinci verir. Elde edilen üründe, özellikle de sanatsal alanda üretenin mutluluğu tanımlanamaz. Michelangelo ünlü “Musa heykelini tamamladıktan sonra öylesine heyecanlanmış ki, çekicini heykele doğru fırlatmış ve “Ne duruyorsun, konuşsana!” diyerek haykırmış. Bu tarihi olay, çalışmanın huzur, mutluluk ve sevinç kapısını açtığının belki de en güzel örneğidir.

Michelangelo; huzuru, mutluluğu sanatta aramış; Musa heykelinde bulmuş. Sait Faik de“yazmasam deli olacaktım” der. Yazarak rahatlıyor, huzur buluyor. Kimisi de huzuru, parada pulda, varlıkta, lükste arar. Kimisine göre huzur, ne parada pulda, ne de lükste.Yediği soğan ekmek olsun, yeter ki evinde huzur olsun.   Soğan ekmekle huzur bulanlar, yok değildir; ama istemekle huzur ve mutluluk olmuyor. Bakın ne diyor, şair:

Huzur Vakti
Huzurun vakti gelmiş,
Şifreler çözülüyor.
Bahtlının hanesine,
Kısmeti yazılıyor.
(Güner Bulut)

Şaire göre,”huzur” vakti varmış. Şifreler çözülünce huzur “bulacakmış insanoğlu, insanlık. Ne dersiniz, şifreler çözülürse evren huzura kavuşur mu? Yeni Zelanda’da olduğu gibi dengesiz, kendini bilmez birileri tarafından hiç yoktan insanlar öldürülmez mi? Sanmıyorum. İnsanlar inançları nedeniyle öldürülüyor, terör kol geziyor (Cami saldırılarının baş zanlısı olan ve beyaz ırkın üstünlüğünü savunan 28 yaşındaki Avustralyalı Brenton Tarrant cinayetle suçlanıyor .). Oysa Yeni Zelanda, 2016’da dünyada en güvenli ülkeler arasında dördüncü sırada, 2018’de ikinci sırada yerini aldığı halde, bir terörist, bu ülkede de huzuru bozmuştur. Ülkede huzur varsa insanlar da huzurlu ve mutludur; ne yazık ki bir terörist, böyle bir ülkenin hatta tüm evrenin huzurunu bozmuştur. Terörün, işsizliğin yaygın; yaşam koşullarının zor olduğu ülkelerde, huzur alt sıralardadır. İnsanların huzursuzluğu yüzlerinden okunur. Karamsar, tedirgin, mutsuz insanlar çoğunluktadır, bu ülkelerde.

Küresel Barış Endeksi 2016 raporuna göre yaşanacak en güvenli, huzurlu ülkeler belirlendi. 163 ülkenin olduğu raporda Türkiye 145. sırada yer aldı. İşte en güvenli 10 ülke.

1. İzlanda,

 2. Danimarka,

3. Avusturya,

4. Yeni Zelanda,

5. Portekiz,

6. Çek Cumhuriyeti,

7. İsviçre,

8. Kanada,

9. Japonya

10. Slovenya

Yaklaşık 333 bin nüfuslu İzlanda, dünyanın en düşük cinayet oranına sahip 3. ülkesi olma unvanını taşıyor. Doğal olarak bu durum da İzlanda’nın 2018 yılı itibariyle 1.096 GPI ile dünyanın en huzurlu ülkesi olmasında büyük rol oynuyor. İzlanda ile ilgili en ilginç şeylerden biriyse İzlanda ordusunun bir parçası olarak Uluslararası Barışı Koruma Biriminin hizmet vermesi ve ülkenin askeriyeye ayırdığı bütçenin GSYİH’ sinin % 0,26’sını oluşturması. Buna karşılık da İzlanda dünyada en yüksek askeri harcamaların yapıldığı ülkeler sıralamasında da üstlerde yer alıyor.

Yeni Zelanda, 2018’de dünyanın en huzurlu ülkeleri arasında, ikinci sırada olması, düşük suç oranı, dünya standartlarındaki eğitim ve sağlık hizmetleri, bağımsız bir yargı sistemi ve düşük ücretlisağlık hizmetleriyle ilgi çeken bir ülke. Dünya genelinde nükleer silahsızlanma politikası ile adından sıklıkla söz ettirmeyi başaran Yeni Zelanda yasalarında da nükleer karşıtı bir duruş sergileyen tek ülke olma özelliğini taşıyor.

Yeni Zelanda yasalarında da nükleer karşıtı bir duruş sergilediği için en huzurlu ülke unvanını alır. Bir ülkede barış varsa o ülkenin insanları huzurludur, diyebiliriz Ruh sağlığı yerinde olan her birey huzurlu mudur? İnsanın ruh sağlığını yerinde olmasının temel koşulları, bedensel sağlık, ailede barış, toplumsal barış, ülkede barış, evrende barış; Atatürk’ün dediği gibi “Yurtta barış, dünyada barış” ne yazık ki ülkemizi ve dünyayı yönetenler, barışı geliştirmek için çalıştıkları söylenemez. Gün geçmiyor ki birbirlerine tehdit savurmasınlar. Toplumun her kesimi, her birey; düzeysiz, saygısız konuşmalardan huzursuz oluyor; umutsuzluğa düşüyor. Ülkenin geleceğine ilişkin güveni sarsılıyor. Buna bir de çevremizi saran güvensizlik çemberi, insanımızı huzurunu etkiliyor.Huzursuz bir toplumda mutsuzluk yaygınlaşıyor; tedirginlik artıyor. Bu da insan davranışlarını olumsuz etkiliyor. Huzurlu ülkelerde, insanların yüzü güler,

Kuşadası’ndaki komşum ve dostum Muzaffer Maden, İsviçre’de yaşamaktadır. Bizi İsviçre’ye davet etti. Zürih’te gençler, gruplar oluşturmuş sohbet ediyorlar, gülüyorlardı.Huzurlu oldukları her davranışlarında okunuyordu. Bu ülke,huzurlu ülkeler sıralamasında yedinci sırada yer alıyor

Huzursuzluğun boy verdiği ülkemizde, insanlar birbirine güvenmiyor; incir çekirdeğini doldurmayan nedenlerle kavga ediyor. Televizyonlardaki seçim konuşmaları, açık oturumlar, haberler, dizilerin birçoğu, diğer programların çoğu, reklamlar huzursuzluk aşılıyor. Apartmandan adımınızı dışarı atar atmaz, sokağın her iki tarafı, hatta yaya kaldırımlar araba dolu yürüyemiyorsunuz. Yanınızdan geçen biri omuz vuruyor, bir diğeri ayağınıza basıyor. Bir başkasının köpeği sokağı kirletiyor. Sokağa tüküren, yediği çekirdeğin kabuklarını atanlar da eksik değil. Bu ortamda ne derece huzurlu olabilirsiniz?

Yazlığa dinlenmek huzur bulmak için gidiyoruz. Ne var ki, inşaat, trafik gürültüsü her geçen gün artıyor. Bunlar, yetmezmiş gibi gecenin sessizliğini bozan insan naraları, sabahın sessizliğini bozan sonuna kadar açılmış hoparlörden yükselen ezan sesi. Eskiden minarelerden okunan ezan sesi ne kadar dinlendirici, huzur vericiydi.

Huzur istiyorsan önce huzur vereceksin.   Huzur sindirilmiş mutluluktur. (Victor Hugo)   İç huzur sağlanmadan, dünya huzuru bulunmaz. İç huzur, nasıl sağlanır? Dünyaya normal koşullarda gelen, sağlıklı, iyi bir ortamda büyüyenlerin çoğunluğunun iç huzura kavuşacağı düşüncesindeyim. Hz.Ali, Hayırlı eş, huzurun başlangıcıdır, der de doğru söyler. Hayırlı eş, evde huzuru sağlar. Bir insan evinde, işinde huzurluysa mutludur da. İnanan insan huzurlu mudur? Rad Suresi-28 bu soruya yanıt veriyor:Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.

Huzurbulunan yerde, gurbet hasreti çekilmez. (Nurullah Ataç)   Huzurlu insan, değiştiremeyeceği şeylerin farkına varmış olandır.   Yanında huzur bulduğunuz insanlar servetinizdir. (Erich Fromm) 

Huzur; sevgi ve nefretin ötesindeki evrenin adıdır. (Tevfik Fikret)  Huzur verecek insanlar lazım, yaşam enerjimi sömürecek insanlar değil!   Yüreğinde huzur ve merhamet olanın; dili de, yüzü de gülüşü de güzel olur…   Huzuru bulmanın en hızlı yolu, huzurumuzu bozanlardan uzak durmaktır.   İnanmasan da azıcık dua edince huzur buluyorsun.Anton Çehov  Bir güzellik yap kendine. Sadece sahip olduklarını düşün, mutlu ol onlarla.   Huzur istiyorsan kimseye ihtiyacın yok, al kahveni, aç kitabını…  Huzurun olduğu yerde soğan bal olur; sevginin olduğu yerde diken gül olur.  

Huzurmu istiyorsunuz? Az eşya, az insan. (Franz Kafka) Yazarın görüşüne katılır mısınız, bilmem. Ben, katılıyorum; çünkü çok eşya da çok insan da huzursuz ediyor. Çok eşyayı, nasıl kullanacağınızı, nereye koyacağınızı bilmiyorsunuz. Çok insanda da hareket etmekte zorlanıyorsunuz. Sonunda, yaşam tarzınız değişiyor; çünkü özgürlüğünüz sınırlanıyor.

Huzur; rahatlama, ağız tadı gibi yaşamın aranan birer gerçeği olan kavramlarla açıklanabilen mutluluk ondan çok daha farklıdır; ama huzur ortamında, mutluluk  doğar.

Küçük şeylerle mutlu olabildiğini söyleyen insanların yasadığı, mutluluktan ziyade bir iç huzurudur. Gerçek mutluluk; genelde acının kol gezdiği, çilenin, ıstırabın, üzüntünün ve özlemin en uç noktalarda yaşandığı ilişkilerin bir getirisidir. Kolay elde edilemez o... Bedeli ağırdır. Her beden, her yürek bu yükü kaldıramaz. Önce, azla yetinmemeyi sonra gizemli ve tehlike dolu bilinmezlere doğru yelken açacak cesareti üzerinde barındırmayı gerektirir.

 Doğru insan huzurludur. Çünkü vicdanı rahattır. “Doğruluk” sözcük olarak dürüstlük, adalet ile eş anlamlıdır. Din, ahlak, yasalar, bilimsel düşünceler kesin doğruları temel alır. Doğru olmak her koşulda yalan söylememektir. Felsefe ise tüm doğruları sorgular.

Din adamları, düşünürler, yazarlar, şairler… Yüzyıllardan beri huzura ulaşmanın yollarını aramışlar. Öncelikle din adamları, eğitimciler, politikacılar, devlet adamları, yazarlar, bilim adamları; insanlık için, özgürlük için, barış için, dostluk için çalışırlarsa evrende huzur olur.

Huzur, aklımızda olumsuz düşünceler, kalbimizde kötümser duygular barındırmadığımızda kapımızı çalar. Kendimizden başlayarak insanları, çevreyi, doğayı olduğu gibi kabul edince ve tüm var oluşun düzenini onaylayınca huzura doğru bir adım atarız. Bir başka deyişle de, yaşamı bütünü ile sevip, evrene saygı gösterince, içinde bulunduğumuz an ve tüm koşulları tam anlamıyla kabullenince içimiz huzur doludur.

Huzur, kendini güvende, rahat, memnun hisseden, gönlü ferah olan insandadır. O insan da genel anlamıyla yaşam ile barışıktır. Şikâyet ise huzurun baş düşmanıdır. Günlük yaşamda doğruluk, söz ve davranışlarımızın akla, mantığa uygun olmasıdır. Ayrıca insanlara yararlı olmak doğruluk koşuludur.“Yararlı olmak ve doğruluk” doğru olurken başkalarına yararlı olmalı, kimseye zarar gelmemesine özen göstermeliyiz.

Huzurumuzun ikinci anahtarı çalışmaktır. Tüm dinlerde çalışmak baş tacı edilmiştir. Çünkü her şey emek karşılığı elde edilir ve çalışmak insanı aklen, ruhen, bedenen meşgul kılar ve mutlu eder. Ünlü tıp adamı Pasteur,Bir saatlik çalışma vaktini ziyan ettiğimde, bana insanlığa karşı bir hırsızlık yapmışım gibi geliyor,” sözcükleriyle çalışmanın insan yaşamındaki önemini çok güzel simgelemiştir.

İnsanoğlu çalışarak türlü beceriler elde etmiş, uygarlıklar ve kültürler oluşturmuştur. Kişiliğimiz açılmak, genişlemek, serpilmek, kendine ve topluma kanıtlamak ihtiyacındadır.

Bunu tek yolu da çalışmaktan geçer. Sonucunda da toplum içinde doğru bir yer ve isim edinir. Ruhumuzun asıl sevinci budur.

Huzur kapısını ilk çalan doğruluktur. Dimdik, genç, enerjik, kusursuz manevi yapısı ile gelir ve kapıyı bir kez çalar. Kapı biraz aralanır.

İkinci konuk çalışmak, biraz yorgun belki elinde baston ama mutlu, enerjik, alın teri kurumamış, elleri nasırlıdır. Kapıyı iki kez çalar ve kapı biraz daha açılır.

Üçüncü konuk iyilikse  insanlardan aldığı hayır dualarıyla, Tanrı’nın onu sevdiğinin bilinciyle koşar adım gelir. Kapıyı üç kez çalar ve kapı ardına kadar açılır. Ancak iyilik, kapıya gelmeden önce bir hayli gayret ve çaba göstermiş, eylemleriyle birçok insanın yüzünü güldürmüştür.

Huzur,tüm kapıları açan simgesel bir anahtardır. Huzurlu ailelerin, ülkelerin bireyleri geleceğe güvenle bakma fırsatını bulabilirler. Huzur olduğu ortamlarda insanların yüzü güler, buralarda insan ilişkileri de sağlıklı ve üst düzeydedir. Ya, huzursuzluk olan ortamlarda sağlıklı ilişkilerden söz edilebilir mi? İnsanlar, aynı amaç uğruna birlikte yürüyebilirler mi?

Huzurlu bir ailede bulunması gereken örnek davranışlar, dürüst olmak, yalan konuşmamak, büyüklere saygılı olmak, küçüklere sevgili olmak, hoşgörülü olmak, anlayışlı olmak, samimi olmak, merhametli, vicdanlı ve insaflı olmak gibi değerlere sahip olunan davranışlardır. Bu davranışlar sayesinde her birey huzur, barış ortamında özgürce yaşayabilir ve toplumsal ihtiyaçlarını karşılayarak bireysel sorumluluklarını da yerine getirebilir. Aile olmak çok önemli ve değerlidir.

Dervişe sormuşlar: Huzur nedir? diye. İnandığım yolda, inandığım kişiyle beraber yürümektir, demiş.

Kim istemez ki huzurlu, mutlu bir ülkede; ömür boyu daima gülen ve mutlu hisseden insanlarla bir arada yaşamayı?

Aristoteles’indediği gibi hayattaki tüm eylemlerimiz “mutluluk” için olmalı. Eylemlerimizin amacının mutluluk olduğu konusunda herkes aynı görüşte olmakla birlikte bu amaca hangi yoldan varılacağı konusunda farklı yaklaşımlar görülüyor. Kimisi paranın, cinselliğin, yeme içmenin, kısacası, dünya zevk ve eğlencelerin mutluluk sunduğu; kimisi de şan ve şöhretin, gösterişin, makamın mutluluk getirdiğine inanır; yaşantısını bu doğrultuda planlar, önüne çıkan engelleri hukuk, yasa tanımadan yıkar, yok eder.  Kimisi de erdemli bir yaşam sürmenin insanı huzura mutluluğa eriştireceği anlayışındadır. Aslında, etik değerler, Sokrates’ten bu yana “İyi/mutlu yaşam nedir ve bu yaşama nasıl ulaşılır?” sorusuna bir yanıt aramaktadır. Aristoteles, erdemli bir yaşam sürmenin insanı mutlu edeceği görüşündedir.

Aristoteles,erdemli hayatta dünyasal zevklere ve şan, şöhret arayışına hiç yer olmadığını düşünmemektedir de günümüzde böyle bir yaşamı içselleştiren kaldı mı, dersiniz.  Erdemli hayatta elbette bunlara yer vardır ancak hayatın tek amacını bunlar oluşturamaz. Hayatın merkezine bunlar oturursa insanın “diğer hayvanlardan” ne farkı kalır? Zira Aristoteles’e göre insan, “akıl sahibi hayvan”dır. Dolayısıyla, insan hem diğer hayvanlarla ortaklaşa sahip olduğu yönlerini tatmin edecek hem de onu diğer varlıklardan ayıran aklın bilmek, öğrenmek gibi ihtiyaçlarını tatmin edecektir. Ona göre, bu ihtiyaçların uygun oranda tatmininin ne olduğunu bulmanın yolu “felsefe”den geçer. Aristoteles’e göre, filozoflar, akıl temelinde doğru yolu bulduktan sonra, siyasetçiye de bunu uygulamaya aktarma rolü düşmektedir.

Esasen, yeryüzündeki dinler de bireysel mutluluk ve huzur arayışının yansımalarıdır. Tıpkı felsefe gibi dinler de bireyin mutluluk ve huzura ulaşması için bir yol haritası sunmaktadır. Pek tabii ki, farklı dinler farklı yol haritaları sunmaktadır. Kimi dinler dünyevi zevklerden ve uğraşlardan tamamen uzak durmayı öğütlerken kimileri de ölçülü bir hayatı takipçilerine buyurur. Ancak, onların felsefeden farkı, akla değil imana; bilmeye değil inanmaya dayanmalarıdır.

Gerek felsefe, gerekse de din temelinde mutluluğa giden farklı yol haritaları bulunmaktadır. Bireyler kişisel mutluluk ve huzur arayışlarını bu alternatif yol haritaları içinden birini seçerek veya onların bir sentezini yaparak gerçekleştirecektir. Bu yol seçimi çok önemlidir. Düşünsenize, kişinin tüm mutluluğu bu tercihe dayanacaktır. Bu nedenle, liberaller bireysel vicdan hürriyetine ve kişisel özerkliğe büyük önem verirler. Bireyler kendi tercihlerini kendisi yapabilmeli ve sonuçlarına da kendisi katlanabilmelidir. Kişiler, “ben mutsuzum çünkü bana başkaları tarafından dayatılan bir hayatı yaşamak zorunda kaldım” demek durumunda olmamalılar.

Huzur, mutluluğa, barışa giden yolu aydınlattır. Ailede, iş yerinde, sokakta, beldede, kentte, ülkede, dünyada huzur; barışın, özgürlüğün, demokrasinin, insan haklarının kapısını açar. Ailede, iş yerinde, ülkede huzur varsa başarıdan da söz edilebilir.

 

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..