Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ocak '11

 
Kategori
Siyaset
 

Zihnimde "Size Güvenemem" Mırıltısı

Zihnimde "Size Güvenemem" Mırıltısı
 

Ben size neden hiç güvenemedim? Neden size dair içimde küçük de olsa bir güven kıvılcımı hiç ama hiç çakmadı? Siz neden benim ruhumda hep bir mahkûmdunuz? “Bilmiyorum” diyemiyorum. Her şeyi aslında o kadar iyi biliyorum ki… Ben size, göz göre göre nasıl güvenebilirim ki? Ben sizin ömür boyu mahkûmiyetinize dair karar vermişken…

Size güvenemem…

Ne zaman size dair bir şeyler gevelemeye kalksam, ne zaman “Bu adamlar da hidayete erdi” demeye dilim varsa, cümlemin ardına ünlem işareti koymayı bir türlü ihmal edemedim.

Doğrusu bu ya, biz size yeterince gülücük attık. Biz size yeterince yol verdik. “Özgürlükçüyüz” dediniz, inanmasak da, inanmış gibi yaptık ve bakalım ardından ne çıkacak diye bekledik. Siz inandırıcı olmak adına gereken çabayı göstermediniz. Aksine, bu çabaları ıskalayarak, kuşkularımıza zemin kazandırdınız. O zemin kalınlaşarak, katmerli hale geldi. Biz özgürlükçüydük… Bu sebepten dolayı devletin baskısını her daim üzerinde hissedenlerin yanındaydık. Düşünceleriniz ruhumuzun çok uzağında olsa da, sizin de söyleyeceklerinizi söyleyebilmeniz için çaba gösterip, düşünceler döşendik. Sizin de kendinize özgü yaşamınızın olduğunu ve kimsenin buna müdahale hakkının olmadığına dair mücadeleler verdik. Ama siz ve lideriniz gücü eline alınca bu çabalara bıyık atından güler oldu.

Size ve arkasına takıldığınız liderlerinize bir kez daha güvenilmeyeceğini her dem gösterdiniz bize. Bizler okul kapılarında özgürlük adına bedenlerimizi devletin şevkatli kollarına yatırdığımızda, sizler bize başörtüsü altından ve sakalın çemberi arasından gülüyordunuz. Bizlerden gözlerinizi kaçırdığınız günleri unutmayın. Çünkü siz ve biz… Evet… Siz ve biz farklıydık. Biz herkes için özgürlük şiarını dilimize doladığımızda, siz sadece kendinize özgürlük istiyordunuz. Ve siz… Evet siz… Siz hiç bedenlerinizi devletin şevkatli kollarına bırakabildiniz mi?

Demokrasiyi hedefine ulaşmakta bir araç olarak gören Başbakan, koltuğa oturduğunda milli görüş gömleğini çıkardığını söylemişti cümle aleme. Zira okuduğu şiirden dolayı demir parmaklıklar arkasına gidivermişti kendileri. Saçma bulmuştuk bu uygulamayı. Devlet baskısının ne demek olduğuna vurgu yapmıştık. Ve bu sebepten dolayı belki muhterem demokrasi erdeminin farkına varmıştır dedik, inanmasak da, inanmış gibi yaptık ve ardını takip ettik. Geldik bu günlere. Ama öncesi de var. Hatırlayın içkili restaurantlar hadisesini. İçkili mekânların kırmızı noktalı hale getirilip, şehir dışına taşınması mevzuundan bahsediyorum. Bunların ortaya attığı bir halt değil miydi? İçkili mekânları karantinalı yerler gibi göstereceklerdi.

Kendisi şiir hadisesinden dolayı hapse girmişti ama, ya taş atan o küçük çocukların dramına ne demeliydi? Güç elinde olmasına rağmen taş atan çocukların hali halen ortada değil mi? Gücü eline alan Başbakan, daha yakın zaman da Cumartesi Anneleri için neler demişti? Bir hatırlasak hiç fena olmaz hani. “Kim olduklarını, neci olduklarını bilmiyorum. Birileri tarafından kullanılıyorlar”. Pes tabii ki. Bu cümle aslında bir kez daha bu çevrelerin serencamının ne olduğunu gözlerimizin önüne sermişti. Bizlerin, yani özgürlükçü solcuların çizgisi bellidir. Devletin ezdiği, yok saydığı her kesimin yanında olmaktır. Görüyoruz ki karşımızda ilaveten Sayın Başbakan ve hükümeti de olacak. Varsın olsun.

Bir Başbakan bir heykeli beğenmeyebilir. Doğrusu bu ya ben de beğenmedim bu heykeli. Ama beğenmemek başka, ucube demek başkadır. Bir başbakan böyle saçma bir ifade ile güçsüz bir heykeltraşa kafa tutup, ağzından çıkana sınır koymuyorsa... Yetmiyor, içki yasağına kafayı takıyorsa... Hani siz kimsenin yaşam biçimine karışmayacaktınız. Oysa kullanılan ifade gayet açık değil mi? “Ikısırncaya, tıksırıncaya kadar içiyorlar”. Bu cümlenin bir nefret söylemi olduğunu anlamak için kâhin mi olmak gerekiyor? Demek ki Sayın Başbakan içki içenleri, alkol alanları sırtında bir yük olarak görüyor.

AB kriterlerinden örnekler sunuyor Başbakan. Oysa AB ülkelerinin alkol ile ciddi sorunları var. İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkelerde alkol tüketimi bir hayli fazla. Rusya’da bu durum şirazesinden çıkmış. Evet… Bu ülkeler bir takım tedbirler alıyorlar. Oysa Türkiye’de ciddiye alınabilir bir alkol tüketimi söz konusu bile değil. Yılın belirli dönemlerinde turizm yörelerinde alkol tüketiminde artış söz konusu oluyor. Bundan daha normal ne olabilir? Ama Türkiye’nin alkol tüketimi, bahsi geçen ülkelerin alkol tüketimlerine yaklaşamıyor bile. Ne hikmetse Başbakan işini gücün bırakmış, içki yasağına kafayı takmış. Hızını bu hadisede de alamıyor ve bir dizinin yasaklanmasına çanak tutacak türden açıklamalar yapıyor.

Demek ki neymiş? Bu insanın ve bu çevrelerin serencamı bellidir. Bu çevrelerin özgürlükten anladıkları, kendilerine dair olan özgürlüklerdir. Gücü eline doladıklarında, bu ülkenin asker ve yargı vesayetine rahmet okutmayacaklarına dair hiçbir garanti yoktur. İpuçları bir bir ortalığa dökülüyor.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..