- Kategori
- Basın Yayın / Medya
22 ocak pazartesi

Bugünkü gazete manşetleri, genellikle Hrant Dink cinayetinin ayrıntılarıyla ilgili. Katil yakalanmış olmakla beraber konunun aydınlığa kavuştuğunu söylemek zor. Hâlâ kafalarda dolaşan cevapsız sorular var. Cumhuriyet gazetesi " Kim yönlendirdi? " diye soruyor.
Yerinde bir soru. Katil 17 yaşında, henüz reşit olmamış bir genç. İşlediği suçun cezasını bu yüzden yasada yazdığı kadar çekmeyecek. Yani adaletin pençesinden kolay ve çabuk kurtulacak. Gözcü gazetesi bu konuyu manşete taşımış: " Yaşı küçük olduğu için az ceza alacak... "
Verdiği ifadeler öyle klasik ki... Soruşturmayı genişletecek hiçbir iz göstermiyor. Çok masum, dindar, milliyetçi, dar çerçevede dünyaya bakan bağnaz, ergenlik çağı krizlerine uygun, televizyon dizilerini taklit eden yeni nesilden bir çocukcağız, görünümünü iyi veriyor.
Hatırlanacağı gibi, geçen yıl Trabzon'daki Santa Maria Katolik Kilisesi'nin İtalyan papazı, kilisede tabancayla vurularak öldürülmüştü. Olay yerinden kaçan zanlı daha sonra yakalandı ve suç aleti silah da bulundu. Katil 16 yaşında bir çocuktu.
Bunlar güzel bir taktik, profesyonel bir yöntem sanki...
İşte katilin söylediği klasik ifadelerden biri, Hürriyet manşet yapmış: "Abi gittim vurdum." Güneş'in manşeti da onun ağzından: "Vurdum pişman değilim." İdealist bir genç söylemi olarak doğalmış gibi görünüyor. Ancak, Hrant, Ogün'ün kapı komşusu değil ki. Her gün karşı karşıya gelen, birbirine rastlayan mahalle arkadaşı değil ki bunlar, rastladığında kızsın, gözünü karartsın, vursun.
Adam Trabzon'da. Kalkıp taa İstanbul'a geliyor. İşsiz bir genç, babasıyla arası bozuk, ama para bulabiliyor, silah bulabiliyor, yol bulabiliyor, iz bulabiliyor. Belli ki birileri buna yol gösteriyor, yönlendiriyor, daha doğrusu kukla gibi oynatıp idare ediyor.
İşte burada karşımıza farklı şeyler çıkıyor. Gözcü gazetesinin manşeti bunlardan biri... "Ölüm emrini Yasin Hayal verdi." Ya da Milliyet gazetesinin dediği gibi “Bu kez abi ortaya çıktı.”
Kim bu abi, ya da Yasin Hayal? Kendi internet sitesinde kendini, efsane geri döndü, diye tanıtan bir megolaman.
Ne yapmış Yasin hayal? Akşam gazetesi “Katilin hocası bombacı” diyerek bunu özetlemiş. Yasin hayal, 24 Ekim 2004’te Trabzon’da lise öğrencilerinin doğum günü partisi yaptığı McDonald’s’ı bombalamış, beşi çocuk altı kişinin yaralandığı bir olaya sebebiyet vermiş.
Hakkında açılan yaralama ve mala zarar verme suçundan nasılsa şikâyetçi olan olmadığı için ceza almamış, bomba ve patlayıcı imal suçundan 12 yıl hapisle yargılanmasına rağmen, 10 ayda hapisten çıkmış…
Yasin Hayal, Hrant cinayetindeki fonksiyonunu inkâr etmiyor. Hatta Hürriyet’teki habere göre gururla “Zeynel gitmeyince Ogün’ü yolladım” diyebiliyor.
Bütün bunlar bir taraftan görüntünün kişisel, basit bir kin ve nefret duygusu gibi algılanmasını sağlıyorsa da, böyle bir planlama, özellikle Hrant cinayetindeki zamanlama, olayın arkasında bir örgüt olduğu konusunda da şüpheler uyandırıyor.
Vatan gazetesi de bunu soruyor: “Bu ikisinin işi mi, yoksa arkasında büyük bir örgüt mü var?”
Tabii bunu sormak kolay, ama cevabını almak hayli zor.
Cumhuriyet “Üçüncü bir örgüt kuşkusu” başlığıyla, PKK ve Hizbullah’tan sonra Trabzon’da konuşlanan yeni bir örgütün faaliyetlerine dikkat çekiyor. Bu tezin doğruluğu şu an şüpheli ama insanı böyle düşünmeye zorlayan sebepler de yok değil.
Gözcü ve Posta’da katil zanlısına atfedilerek manşete taşınan bir söz benim de çok dikkatimi çekti.” Namazımı kıldım vurdum.”
Aslında katilin ifadesinde geçen cümle, “Cuma sabahı Agos’a gidip Dink’le görüşmek istedim. Görüştürmediler. Sonra Cuma namazına gittim. Namazdan sonra gazetenin önünde bekledim” şeklinde.
Bu ifadenin âdeta karikatürize edilerek “namazımı kıldım, vurdum” şekline dönüştürülmesini doğru bulmuyorum. Namaz kılmakla, camiye gitmekle, adam öldürmek arasında doğrudan bir bağlantı yoktur. İşlenen cinayetlerin çok büyük bir çoğunluğu da namaz kılmayanlar tarafından işlenebilmektedir. Böyle bir bağlantı, çok farklı algılamalara, sebep olabilir.
Burası yeri değil ama, bu tür kişilerin namaz diye yaptıkları harekete, belki sadece yatıp kalkmak denebilir. Çünkü gerçek namaz, Tanrı’ya ibadet etmektir. Tanrı’ya dua etmektir. Ondan yardım istemektir. Ona bağlılığını ifade etmektir.
Tanrı’nın başka dinden, başka görüşten, başka inançtan olanlara zarar verilmesini bir tarafa bırakın, canlı cansız hiçbir varlığa en ufak bir haksızlık yapılmamasını öğütlediğini, hepimiz biliyoruz.
Konuyla bağlantılı çok ilginç bir gelişmeye dikkatinizi çekmek istiyorum.
Hükümeti temsilen cenazeye katılacak olan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Hrant Dink’in cenaze törenine, Erivan yönetimi, diasporanın üst yöneticileri ile Ermeniler’in ruhani liderlerini de davet etti. Gül’ün davet mesajı şöyle:
“Hrant Dink, yaşadıkları ve yazdıklarıyla başaramadığını bir menfur saldırıda hayatını kaybederek yaptı. Tüm Türkiye tek yürek tek ses. Sizi de aramızda görmek istiyoruz.”
Hürriyet gazetesinin “Diasporaya tarihi davet” başlığıyla duyurduğu haberi Sabah gazetesi “Diaspora cenazeye” şeklinde vermiş.
Gerçekten bu acı, ama tarihi fırsatın iyi değerlendirilmesine imkân sağlayacak bir ortam doğar, inşallah konuklar bu davete icabete ederler ve barış adına yeni adımlar atılır.
Bir başka ilginç manşet Star gazetesinden: “Aynı ödül, aynı kader.”
Rus gazeteci Politkovskaya 2004’te Pen Award düşünce ödülünü almış ve öldürülmüştü. Hrant Dink de bu ödülü geçen yıl kazanmıştı ve sonu maalesef aynı oldu. İkisinin de öldürüldüğü yerde dört boş kovan bulundu. Üstelik ikisinin de şapkalı katilleri, kameradan teşhis edildi. İlginç bir tesadüf…
Gazetelerde Hrant dışında da insanların gündemini teşkil eden bazı önemli manşetler vardı. Akşam gazetesi “Akbabalar kokuyu aldı” başlığıyla verdiği haberde, çeşitli nedenlerle bankalarca ipotek edilen konutları toplu olarak ucuza satın alan dünyaca ünlü bazı şirketlerin Türkiye gelmeye hazırlandığına dikkat çekiyor.
Bunun basit bir şekli, yıllarca uzayan kooperatiflerde olur. Genellikle kurucular, paralarını ödeyemeyince sonradan birileri gelip ucuza kapatarak bu dairelerin sahibi olurlar.
BirGün gazetesi, “Aşçı’yı da seyrediyorlar” manşetiyle, ölüm orucundaki Behiç Aşçı’nın durumunu hatırlatmaya çalışmış. Aslında konu çok farklı ve karmaşık. Ancak daha beteri şu günlerdeki olaylarla bağlantı sağlayabilmek adına inşallah Behiç Aşçı’nın başına beklenmedik bir olay gelmez.
Yeni Şafak’ta çarpıcı ekonomik bir haber başlığı var: “Bin ihracatçı bir banka kadar kazanmıyor.” Yüksek faizin, finans sektörünü ekonominin hakimini yaptığını belirten TİM Başkanı Satıcı, ilk bin ihracatçı, ancak orta boy bir banka kadar kâr edebiliyor, dedi.
Hürriyet’ten değişik bir haber: “Sohbet hatlarına 2 milyar.” Cep telefonlarında bayanlarla sohbet etmeye ayrılan yıllık para iki milyar civarında. Asgari ücretle ahize başında oturup çalışan hanımlar için, beylerimizn cebinden harcadıkları paranın miktarı bu…
Son haberimiz Ağrı’daki depremle ilgili… Tutak ilçesinde meydana gelen 5.0 büyüklüğündeki deprem, sekiz köyde ciddi hasar meydana getirdi. Ancak diğer haberlerin gölgesinde kaldığı için pek dikkat çekemedi.
Yarın tekrar buluşabilmek umuduyla…