- Kategori
- Sosyoloji
Agape hakkı
Trıstanve isold romnatik aşkınsembolü oldu çağlar boyu.
İtalya’nın sağcı başbakanı Silvio Berlusconi herkesi çıldırtacak bir mobing yani işyerinde taciz olayına imza atarak kabinesindeki kadın bakandan ilk gece hakkı talep etmiş. Malum egemenin sarsılmaz kudretinin, egemenliğinin bir uzantısı olarak Ortaçağ Lordlarının köleleri içindeki bakire kadınlardan evlenenlerinin ilk gecede bekâretinin Lord tarafından bozulması olan bu hak Berlusconi’nin ülkeyi kendi sınırsız egemenlik alanı, bakanları da çalışma arkadaşı değil kendisine hizmetle yükümlü serfler yani toprak köleleri olarak gördüğünün de bir dışa vurumu. Psikanalitik açıdan bilinçaltına itilmiş asıl düşünce ya da arzunun bilince çıkması olarak lapsus yani dil sürçmesi.
Bu olayla günümüz aşkları arasında nasıl bir bağlantı var?
Soruyu soran olarak cevabım şöyle. Berlusconi ile günümüzün hedonist yani haz peşinde koşan aşkı cinsellikle özdeş kılanları aslında aynı yolun yolcuları. İkisi de aşka, sevgiye değer vermediği gibi kadına da değer vermiyor. Çapkın olarak tanımlanan aslında bir ruh tutulması yaşayan erkeklerin gözünde kadın bir vajinadan ibaret. Onları ilgilendiren kadının ruhu, erdemleri, zihinlerin birbiriyle sevişmesi değil, kadının girinti ve çıkıntılarından elde edeceği haz. Buna mukabil erkekleşen kadınlar da bu tayfadan geri durmuyor, onlar da erkeği yatağa atılası bir adet uzantıdan ibaret görüp, kendi ruhundaki açlığı seks emerek gideren birer vampirelleya dönüşüyorlar. Olan ise aşka ve tabi aşka hâlâ sadakat gösteren erlere dişilere oluyor. Onların kalbi bu haz toplayıcıların yüzünden yağmalanan bir çöl kervanına dönüyor.
İlginçtir ama bu durumun yegâne sorumlusu sadece kapitalizm değil esas bu işin sorumlusu günümüzün hazcıl özgürlük anlayışının kurucusu otorite karşıtı solcular. Sistemin değirmenine cinselliğin tüketim suyunu taşıyan onlar oldu. Kapıyı onlar araladı, kapıyı ardına dek açan kapitalizm oldu.
Solun cinsel özgürlük, cinsel devrim masallarının ürünü olan canavarlar şimdi ortalıkta birer serseri mayın gibi hassas kalpler çarpıp onları havaya uçururken, solcular da cinselliği sömürdüğünü söyleyerek kapitalizme en şiddetli eleştirilerini yapıyorlar ama “tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok” deyimince kapitalizm tınmıyor bile.
İşte bu yüzden kendimi bu aşk yağmacılarından esirgemek istediğimden ben de Berlusconi’nin ilk gece hakkı gibi ruhsal yüceliş olarak aşk hakkını talep ediyorum. Sisteme karşı muhafazakâr anarşist bir ayaklanmanın öncü atışını yapıyorum.
Aşkı Yüceltmenin İnsani Hali
Daha önceki aşkla ilgili yazılarımda aşkın vermek hem de sakıncasızca vermek olduğunu söylemiştim. Aşkın amacı birliktir, insanın kendini eksiğinde tamamlayıp bütünlenmesidir. O yüzden aşk tamamlanmaktır ağabeyler/ablalar diyeceğim. Erotik aşk aşkın tutkuyla karşılık bulduğu bir haldir ve içinde yoğun bir cinsellik içerir. Buna karşılık Agape denilen, temelinde yücelme ve yüceltme olan aşk türü ise cinselliği erteler, yüceltim uğruna hazdan vazgeçer. Agapik aşkın özelliği kendini karşıdakine adaması, kendini onda yankı bulan bir akis, ışığının yansıdığı bir ayna olarak görmesidir. Agapik aşta sevgili esas olarak arzulanmaz yüceltilir. Bu bakımdan sevgiliye adanan kişi olarak sevgiliye “Lütfunda hoş, Kahrında diyen” âşık sevgiliden gelen her şey karşısında rıza halindedir. Agape halinde âşık kendinden vaz geçer ve tüm varlığını sevgiliye adarken, kendi benliğini yok etmiş olur. Bu bakımdan Agapik aşk aslında mistik bir aşk biçimidir.
Ama romantik aşk da aslında tam anlamı ile Agapik bir aşktır, kökünde Sufi dervişler ve onların ilahi sevgide yokoluşunun temsili bulunur. Bu aşk biçimi 11 yy’da Trubadurlar tarafından seslendirilen duygusal aşk şarkılarında sevgiliye duyulan özlem aslında Allah aşkı ile yanıp tutuşan dervişin onun cemalini görme arzusundan feyz alıyordu.
Bu aşkın en belirgin özelliği hem sevinci hem de hüznü barındıran, sonu gelmez düş kırıklıklarını da içeren yani acı ile hazzı bütünleştiren ve erdemi de acı karşısındaki dayanıklılığı yüceltmesi, onun insanı yücelten boyutunu da gören bir yapısının olmasıydı.
Bu bağlamda evliliğin hakiki aşkı içermediği, öte yandan bu aşkın getireceği acının hem heyecanlı hem de keyifli olacağı düşünülmekteydi. Cinsellik, hakiki aşkın dışladığı bir kavramdı, başka bir deyişle seksi merkeze koymak sahte aşktı. Hakiki aşk, tatlı bir öpücük, şefkatli bir dokunuşu içerebilen bununla da yetinebilen, hatta belki en fazla çıplak tenlerin temasını içeren bir duygu ve haz seliydi.
Aşkta kavuşmak, sevgili ile yaşanacak haz ne kadar uzarsa aşkın kavurması yakıcı ateşi de denli uzuyordu. Bu aşka simyevi bir dönüşümde denebilir. Nasıl değersiz bir maden simyacının becerisi sayesinde aşk dönüşürse kişinin de benliği aşk sayesinde dönüşerek onun daha bir insan olmasını sağlıyordu.