- Kategori
- Gündelik Yaşam
Anadolu Kağnısı / Davulun Sesi Uzaktan Hoş!

Teyzem de ne güzel çalarmış!
"Ramazan geldi, hoş geldi," diye dolanır dilimize, nedense? Aslında midemiz kadar diğer organlarımızın da terbiyesidir söz konusu olan. Terbiyesiz olan her zaman terbiyesiz, bir ay mı vazgeçecek kırk yıllık huyundan? Daha bir -iki hafta önce başladı fırsatçılar, zaten zar-zor idare eden halkın cebindeki paraya göz dikmeye.
Geleneklerimiz-göreneklerimiz bir ay sabredelim, tamam saygı duyalım. Tutan tutmayana saygı duysun, tutmayan da tutana, herkesin sevabı kendisine, var mı başkasına faydası? Yok. Teknolojinin bu kadar geliştiği çağda davulla gecenin bir yarısı uyandırılmak bana çok çağdışı geliyor, hani erişkinler için neyse de, yaşlılar ve bebekler için. Top patlatılması da öyle. İnsanlar bildiği halde korkuyor, ya olayı algılayamayan hayvanlar ne yapsın?
İki gündür üst dairedeki komşunun iki yaşındaki kızı " Babaaaa!" diye bağırıyor. Önceden de bağırırdı ama şimdiki bağırma daha farklı, korkuyor zaar! Davulcular da moder(i)nleşti, yürümüyorlar artık otomobille geziyorlar, hal böyle olunca aynı sokaktan 3-5 kez geçiyorlar, yani tutmayan için kurtuluş yok, illa ki uyandıracaklar!
Dün gece bizim anne-babasının yeniden kuluçkaya yattığı için yuvadan kovaladığı minik güvercin geldi aklıma, davul yakınından geçerken ne yapacak, diye merak ettim. Bahçe aydınlatması olduğu için gözlemlemem kolay oldu, korkudan iyice yapışmış tünediği yere. İyi ki ürküp uçmadı. Kazara uçamayıp yere düşse sarman kediye yem olacak.
Davuldan açtık ya Ramazan muhabbetini, zurnasız davulun sesi kuru gürültüden ibaret; dan, dan, dan! Tempo yok, melodi yok! Burada mani söyleme geleneği de yok. Şükür, bu yılki davulcu geçen yıllara göre daha eğitimli sanırım, davula vurmasını biliyor. Öncekiler teneke çalar, gibi çalıyordu. Bir de aklıma takılan erkenden uyandırmaları, saat 0.2-02.30 gibi geçiyorlar. Sıcaktan yatağa yeni girmiş ve uykuya henüz dalmakta olan insanlar uyuyamadan tekrar uyanıyorlar. Kışın hadi neyse, yazın uykuya dalmak bir hayli zor. Hatta bugün Murat Hoca'ya yorumda yazdım. "Yaylada serin serin tutulan oruçla, ovada yana yana tutulan orucun sevabı eş değer mi, Hocam?" diye. "Oruçken diş fırçalanır mı? Denize girilir mi? Ruj sürülür mü?" sorularından daha mantıklı. Sora sora Bağdat bulunurmuş.
Ben sadece bizim ülkemizde Ramazan öncesi halkın tezgahlara saldırdığını düşünüyordum ve eleştiriyordum. Dün Alman kanallarından birinde haberlerde Bağdat'ta insanların çılgınca yiyecek aldığını ve pazarların oruç nedeniyle kalabalık olduğunu söylüyordu. Bu çelişkiyi anlamakta zorluk çekiyordur konuyu tam bilemeyen yabancılar, hem yiyecek yenilmeyip nefis terbiye edilecek hem de öncesinde mutfaklara yiyecek depo edilecek. Sonra da vurgunculuktan iki katı fazla kazanılan para ve yiyecek stokları "bereket" olarak lanse edilecek.
Her şeyi abartırız ya millet olarak, bu yıl camiden açık yayın yapılıyor, bizim caminin ses düzeni de bozuk. Pahalı olduğu için tamir ettirmemişler, dinleyene işkence gibi, güya huşu içinde dinlememiz gerek! Aynı saatlerde maç yayınları da vardı, balkondan izlerken sesler karıştı. Son günlerde mahallenin gündeminde bizim 6-7 kişilik cemaati olan caminin cemaatinin ikiye ayrılması. Birbirlerinin oturduğu yerlere oturmuyorlarmış. Bir bölümü inşaatı devam eden öğrenci yurdunun altında açılan mescite hicret etmiş. Tam da mübarek günlere denk gelen günlerde, işe bakın!
*****
Dün bizim Roberto, dünyanın en iyi futbolcularının arasından seçilen futbolcuya verilen en prestijli ödül, "The Golden Foot" ödülünü aldı, önceden olsa ne bloglar yazardım. Bu yıl başarıya doymuş bir taraftar olarak gündeme almadım. Fakat bugün ödül törenini izleyince sevgili Carlos'a haksızlık ettiğimi düşündüm, değinmeden olmaz. Önce takım elbise hiç yakışmıyor Carlos'a. Ne kadar resmi bir tören olursa olsun, ödülü kim verirse versin Carlos aynı sempatik ve komik Carlos. İçinden geldiği gibi davranıp insanların gönlünde kurduğu tahtın değerini bir kat daha artırıyor.
Herkes onunla ilgili pozitif düşünüyor ve takdir ediyor. Ben son yazımda eleştirmiştim ama onun varlığı Fenerbahçe'nin değerine de değer kattı. Gerçi Fenerbahçe'de olmasa belki o ödülü alamayacaktı. İnternet kullanıcılarının oyları ile seçildi ve taraftar bereketi bol olan bir kulüpte şimdi. Tören esnasında Fenerbahçe'ye olan minnet duygularını dile getirdi zaten.
Bu ödül bile Türkiye'nin milyonlaca dolar verip yapamayacağı bir reklam, değil mi? Değerini bilelim!
*****
Milliyet Blog'da da editoryamızın teşvikiyle "Ramazan Bereketi" var! Tatlılar, pastalar ve yemek tarifleri çoğaldı. Benden şimdilik tarif yok. Biz hala klasik zeytinyağlı yemeklerle geçiştiriyoruz. Belki kolay salata ve turşu tarifleri yapabilirim.
Herkese rahat ve sabırlı geçirebileceği bir oruç ayı diliyorum!
*****
Resim alıntıdır: